Yirmi birinci yüzyılda bir huzur limanı, on sekizinci yüzyıldan kalma huzur kasabası.
Zaman durmuş, saat tik taklarını yüreğinizde hissettiğiniz bir belde.
Peki nerededir bu Taraklı? Bu dünyada mıdır, öte dünyada mı? Kaf Dağı’nın ardında mıdır Fizan’da mı? Masal mıdır gerçek mi?
Türkistan’da mı Türkmenistan’da mı? Anadolu’da mı Rumeli’de mi?ü
Söyleyelim: Taraklı, Osmanlı’nın İstanbul-Bağdat Karayolu üzerinde, İstanbul-İzmit-Ankara güzergâhında, zamanın başkenti Dersaadet’e yedi konak, yedi gün yani iki yüz on kilometre mesafede bir yerleşimdir. İzmit, Sapanca, Geyve, Taraklı, Göynük, Çayırhan, Uluhan, Nallıhan, Beypazarı, Ayaş üzerinden Ankara’ya ulaşılan yolun ortalarındadır.
Menderes döneminde E-5, Turgut Özal döneminde Otoyollar inşa edilene değin, asırlarca, en az yedi asır en işlek güzergahın merkezindedir. Ertuğrul Gazi fatihi, Orhan Gazi imarı ve tımarıdır. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken konaklamış, beğenmiş, vezir-i azamı yani başbakanı Yunus Paşa’ya ‘buraya bir külliye inşa edülsün’ buyurmuş, 1517’den sonra daha bir ilim irfan, mektep medrese memleketine dönüşmüştür Taraklı. Bilim kadar gönül, hıfz kadar mûsikî eğitimi de ön plana çıkmıştır yüzyıllarca.
Dersaadet’le bir, Dersaadet’le bütün, Dersaadet’le aynı atar olmuş kalpler o gün bugün. Hâfızlar membaı olmuş asırlarca Taraklı. 2000 yılında sadece İstanbul’un yirmi yedi camiinde görevli imam ya da müezzinin Taraklı’dan yetişmiş hâfızlardan seçilmiş olduğunu söylersek, bir fikir verebiliriz sanıyoruz ki.
Evvelce Dablis olarak bilinen Taraklı Yenicesi, Osmanlılar tarafından Karacahisar’dan hemen sonra (1291) fethedilir. Evliya Çelebi, "Taraklı, Bursa Tekfuru tarafından yaptırılmıştır, bağlı bahçeli, dere içinde beş yüze yakın mamur evi, üzerleri tahta ve kiremitlerle örtülü şirin bir kasabadır. On bir camii ve yedi mahallesi vardır. Çarşı içinde camii (Yunuspaşa Camii) güzeldir. Bir hamamı, beş hanı, altı mahalle mektebi ve iki yüz dükkanı vardır" diye yazar.
Yusufbey Mahallesi’ndeki ulu çınar, rivayet edilir ki, fetihte besmele ile dikilmiştir de, ilçenin tapu senedi hükmündedir. Osmanlı’nın kuruluş bölgesi içerisinde yer alan Taraklı, İstanbul-Bağdat Devlet Yolu üzerinde bulunduğundan, asırlardır bölgemizin en zengin ve en gözde yerleşim birimlerinden biri, ticaretin -bilhassa ipek ihracatının- merkezi olmuştur amma; 1950’lerde, siyasi bir cinayete kurban edilmiş; İstanbul-Ankara Karayolu (E-5), 79 km uzatılma bahasına Geyve-Taraklı-Göynük yerine, Düzce-Bolu güzergahından geçirilmiş, araç sahipleri her seyahat için on dolar fazla ödemeye müebbeten mahkum edilmiştir. Elli yıl içinde ekonomik ve sosyal gerileme, nüfusunun yarısına yakınını göç vermek zorunda bırakmıştır ya, mazlumiyetin bölgeye faydası da olmuştur: Kendini korumak; bugünün Sakarya’sında homojen kültürü yaşatan tek belde unvanı onlarındır.
Günümüz Taraklısı, Evliya Çelebi’nin anlattığı güzellik ve zenginliklerini biraz yitirse de tarihi dokusu, sivil mimarisi ve geleneksel hayat tarzını korumasıyla, yöremizdeki otantik yaşamın en belirgin temsilcisidir.
Düğünlerde terbiyeli şehriye çorbasını, etli nohudu, pilavı, hoşafı, keşkeği, irmik helvasını on beş kişilik dev bir sofrada yemenin lezzetine doyamayacak; kahvaltıda cevizli çörekle keşi yemenin tadını, buğdaya şeker katılmadan yaptıkları uğudu, tahinli köpük helvasını köy ekmeğiyle yemeyi hiç bir gün unutamayacaksınız. Tarihî Yunuspaşa Camii(1517), tescilli 80 evi ve 8 kültür varlığı, Karagöl Yaylası, Kil Hamamı Kaplıcası, Hıdırlık Pilav Şenliği, yetiştirdiği hafızları, profesörleri, kaşıkçılığı, köpük helvası, uğud tatlısı ve daha nesi ve nesiyle Taraklı; kültür tarihine gönül verenlerin asla vazgeçemediği bir huzur sığınağıdır.
Taraklı, Mustafa Kemal Paşa’nın deyimiyle “kendi küçük gönlü büyük” bir yerleşimdir. Maddi fakirliği gönül zenginliğine dönüştürmeyi başarmış, gani gönüllü insanlar diyarıdır Taraklı: Hattat Saim Özel’ı, Profesör Mehmet Erkal’ı, “üç iflah olmazlar” olarak ünlenen Tacettin’i, İzzetin’i, Alaattin’i; Koççağızları, Hacımollaları, Haytahafızları, Keşkapanları, Deligadirleri ve daha niceleriyle Taraklı, dili tatlı, sözü tatlı, özü tatlı insanların beldesidir.
Taraklı kalb-i selîm insanlar diyarı olmuş hep, yavuz ve çetin iklimine, verimsiz arazilerinin bolluğuna karşın. Az’ı çok, yok’u var, acı’yı bal eylemeyi bilmiş Taraklılı. Kar kış kıyamet, yağmur boran yokluk kol gezdikçe, yalazaya tutunmuş, yalazaya sarılmış, yalazayla nefes almış. Yani tebessüme, yani nükteye, yani mizaha tutunmuş. Hüzünlü ve mütehassıs gönüller, mütebessim hâl almışlar tevekküle bandırılmış bir tebessümle. Yalaza azı çoğaltmış, yoku azaltmış; zekânın zekâtı olmuş adeta yalaza; sağlığın sadakası; sağlığın varlığın ve huzurun.
Yalazayı, yani nükteyi hayatının merkezine almış Taraklılı; her şeye rağmen her zorluğa ve yokluğa, yanlışa.
Öte yandan Taraklı, bölgedeki yerli ve yerleşik Türkmen–Manav kültürünün de kalesidir. 435 metre rakımıyla, il genelinden farklı bir coğrafyanın ve iklimin sahibidir: Orada kışın kar, yazın rüzgar eksik olmaz amma; Allah’ın onlara bir lütfu keremi, bütün meyveler bölgeden yirmi gün sonra olgunlaşır; son turfanda hep Taraklı’dandır.
Yıldırım Beyazıt’ın Taraklı ve Göynük’ten götürüp Sirkeci’ye yerleştirdiği 865 hane, bugünün gerçek İstanbul Beyefendilerinin atalarıdır. Belde, Türk sivil mimarisinde Safranbolu–Göynük–Taraklı üçgeninin ilk ayağı; geleneksel aile tipinin destanlık temsilcisidir.
Yalazası meşhur beldenin her vatandaşı, Nasrettin Hoca’yla yakın akraba sayılmalıdır.
Türküleri, manileri de bir başka güzeldir;
“Asmadan gel asmadan
Şalvar giymiş basmadan
Giymiş giymiş kirlemiş
Çeyizine asmadan, karagözlüm aman;
Asmada üzümün suyu sıkılır
Yari asker olanın canı sıkılır
Gökte yıldız sayılmaz
Çiğ yumurta soyulmaz
Daraklılı gızların
Cilvesine doyulmaz
Şekerim şekerim şekerim aman
Evli de değilim bekarım aman."
Taraklı huzurun, güvenin, doğallığın ve tarihin başkentidir.
Yaylaları, göletleri, termal suları ile şifa da huzurun içindeki yerini almıştır.
Taraklı, yirmi birinci yüzyılın hayat keşmekeşinde, sık sık sığınacağınız bir huzur limanıdır.
Huzurun da ikinci adresidir.
Yavaş, sakin, huzurun şehridir Taraklı.
Huzurun mesken tuttuğu, mesken tutulduğu, meskenleştiği yerleşimin adıdır.
Yeterince dava olmadığı için mahkemenin kapatılması da bunun bir başka göstergesi değil midir?
Taraklı huzurun ikinci adresidir.
Bizim hikâyeci Ayşenur Gülsüm’e göre tek kelime ile Taraklı şudur: ‘İnsan!’
Evet evet; insanın hâlâ insan olduğu, insan kalabildiği, insanca yaşayabildiği yerleşimin adıdır Taraklı.