Yol Hikâyeleri - Yol Portreleri1
Kaf Dağının Ardına, Gagauz Yeri’ne Yolculuk
Konuşturan: Şair Kadir Korkut, Anlatan: Yazar Fahri Tuna
Çağdaş seyyah diyebileceğimiz Yazar Fahri Tuna ağabeyle, bu aydan itibaren yirmi dört ay sürecek yeni bir söyleşi dizisine başlıyoruz: Yol Hikâyeleri - Yol Portreleri. Malum, Fahri Tuna’yı, bir yazar olarak en çok öne çıkartan yönü, sayıları 300’ü aşan portreleri. Şimdi buna yol hikâyeleri de eklenecek. Bugüne kadar kaç ülke kaç şehir görme imkânı buldun Fahri Abi? Altmış beş yaşındayım Kadirciğim. Rabbime şükürler olsun, edebiyatın getirdiği imkânlar ve sunduğu fırsatlarla, yirmi üç ülke, yüz kırk şehir görmüşüm. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, dünyanın yüzde onunu görüp dokunmuşum diyebilirim. Ya da onlar benim kalbime dokunmuş… Yeter mi? Hayır. Seyyah ruhlu birisi için az, ülkemizin ortalamasına göre oldukça iyi diyebilirim. Şükür makamındayım yine de.
Niçin Yol Hikâyeleri - Yol Portreleri? Sadece Balkanlara 61 (yazıyla altmış bir) kez çıkmışım. Bir ara - görevim icabı - her sabah bir başka ülkede uyanıyor, gözlerimi açtığımda bir iki saniye neredeyim acaba? Diye düşünüyordum. Yollarda çok ilginç ve renkli hikâyeler yaşadım. Yaradan’a şükür, önüme çok iyi insanlar, tertemiz, iyi kalpli portreler çıktı çoğunlukla. Bunları zaman zaman özel sohbetlerde anlatıyordum. Şimdi artık bu hikâye ve portreleri, - sanıyorum - kamuoyuyla paylaşma zamanı geldi. Yaş kemale erdi zira.
Peki neden Gagauz Yeri ile başlamak istedin? Güzel soru. Bu anlatı dizisinin çerçevesi ülke hikâyeleri değil, şehir hikâyeleri olacak. Bir ay Mardin’i ve Mardinli portreleri konuşacağız mesela, bir başka ay Edirne’yi, Edirnelileri. Bazen Türkistan şehrini konuşacağız, bazen Rotterdam’ı, Prizren’i. İlkin hangisiyle başlamalıyız diye düşündüğümde, nedense Gagauz Yeri öne çıktı. Gizemli, pek bilinmeyen, Kaf Dağı’nın arkasında, masalsı bir bölge. İnsanları da doğası da bozulmamış. Bu nedenle Gagauz Yeri ile başlıyoruz.
Adını hepimiz az çok duyuyoruz da, tam olarak Gagauz Yeri nerededir? Bizi ilgilendiren tarafı nedir? İki buçuk milyon nüfuslu, otuz iki şehirli Moldova’nın güneyinde, Komrat, Çadırlunga ve Volkaneş adlı üç şehirdeki, - onlar kasaba diyorlar buna - yüz altmış beş bin Gagauz Türkünden oluşan özerk (yarı bağımsız) bir ülkeden söz ediyoruz. Biz Anadolu Türkleri ve Azerbaycanlılar gibi Oğuz Türklerinden oldukları kesin. Bölgenin / halkın adını Gök Oğuz Yeri’nden aldığı söyleniyor ki gayet akla yatkın. Sahih, temiz, derin bir Türkçe ile konuşuyorlar. Babaannemin, annemin diliyle aynı. Çıkrık, öreke, tekne, mekik, kücü, düzen… Bire bir aynı. Evin sofasına aynı bizim gibi hayat diyorlar. Anadolu’nun su katılmamış köylerindeki sahihlikte, saflıktaki bir Türkçe yaşanıyor hâlâ Gagauz Yeri’nde. Dört kere gittim, bizzat gördüm bunu. Şahidim. Ağız özellikleri, Kuzey Bulgaristan (Şumnu, Silistre, Razgrad, Varna, Burgaz) Türkleri ile büyük oranda benzerlik gösteriyor. Kısacası Gagauzlar demek, bizim amca çocuklarımız demek.
Dini yönden nasıllar? Burası daha da ilginç. Hristiyan Türkler. Birkaç yüz Müslüman Gagauz’u çıkartırsak, yüzde 99.9’u Ortodoks Hristiyan. Ama gözlemlerim o ki, bir Türk’ten klasik anlamda bir Hristiyan da olmuyor. İlk cumhurbaşkanımız Stefan Topal’a nasılsın? diye soruyorum, Allah’a şükür, diye cevap veriyor. Artık yakın akrabamız gibi olan Şair Alla Büük kardeşime, kiliseye gidip günah çıkartıyor musun Alla? Diye soruyorum, Yok be Fari Aga, bir Türk (Gagauz) sırrını ortalığa döker mi hiç? Bir kere bile günah çıkartmadım daha, diye cevap veriyor. Ama isimleri İvan, Mihail, Fedor, Maria gibi Hristiyanca. Bizimkilerin Ali, Mehmet, Ayşe, Fatma olarak İslâmca olduğu gibi.
Yavaş yavaş yol hikâyelerine geldik sanıyorum. Dört kez hangi sebeple gitmiştin Gagauz Yeri’ne? Edirne Valisi Hasan Duruer’in Balkan kültür sanat danışmanıydım, yirmi iki ay süreyle. İlkinde, 2013 yılı Eylül ayı başında, şiir akşamları hazırlığı için gitmiştik. İkincisinde, 19-21 Eylül 2023 tarihlerinde, sekiz Balkan ülkesinden on altı şairi bir araya getirdiğimiz, II. Balkan Türk Şairleri Buluşması’nda. Üçüncü olarak Tomay Belediye Başkanına, 2014’te, Türkiye’den makam arabası hediye götürdüğümüzde. Son olarak ise 2016 Mart Ayında, amatörce de olsa, dört yıl sürmüş ama tarihte yerini almış bağımsız Gagauz (Türk) Cumhuriyeti belgeselini çekmeye gittiğimde.
Yol hikâyeleri / Yol Portrelerine ilk kimle başlayalım? Hiç tartışmasız, ilk ve tek Gagauz Cumhurbaşkanı Stefan Topal ile. Namı diğer Stefan Aga ile.
Stefan Topal kimdir? Gagauz Yeri için önemi nedir? Yaygın bir söz vardır: Türkler, tarihi yapar ama yazmazlar, diye. Bu maalesef doğru. Sovyet Rusya’nın dağılması üzerine, 1991’de, durumdan vazife çıkaran birçok ülke gibi, bizim Gagauzlardan yedi öncü kişi bir araya gelip bağımsız bir devlet kurmuşlar. Öncülerin öncüsü Stefan Topal’ı da devlet başkanı seçmişler. Türkiye’den de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel aracılığıyla, diplomatik ve fizikî destek görmüşler. Bu nedenle Gagauz Yeri’nde en çok sevilen Türk Yarışması yapılsa, birinciliği açık ara Süleyman Bey alır. Büstü bile var, üniversite bahçesinde. Oğuzbank diye banka, Oğuz Üniversitesi adıyla üniversite bile kurmuşlar Komrat’ta. Bin bir zorluğa rağmen yaklaşık dört yıl devam eden Bağımsız Gagauz Türk Devleti, 1994’ün son günlerinde, Moldova Parlamentosu kararıyla özerk (içişlerinde bağımsız, dış işlerinde Moldova Devletime bağımlı) statüye kavuşmuş. Bu başarının en başında ise bizim Stefan Topal Aga’mız var işte.
Portresel açıdan tanımlasan bizim için? Gagauz Yeri’ne ilk gidişimde Gagauz Devlet Başkanı Mihail Formuzal, makamında, ilk cumhurbaşkanımız, diyerek tanıştırmıştı bizimle. (Gerek Stefan Topal, gerek 2.Adam Mihail Kendigelen ve diğer kurucularla beni tanıştıran, Gagauz Yeri’nin özerkliğinde büyük katkı sahibi Edirne Halk Eğitimi Merkezi eski müdürü Recep Kozan’a (namı diğer General İvan’a) burada çok teşekkür ediyorum.) Son gidişimde ise evine bizzat gidip üç saatlik kayıt/çekim yaptım. Yetmiş beş yaşlarında, hemen her Türk gibi orta boylu, 1.70-1.75 var yok, dikdörtgenimsi tertemiz yüzlü, geniş alınlı, beyaz ama belirgin kaşlı, yeşile çalan kahverengi gözlü, beyaz bıyıklı, babacan bir büyüğümüz vardı karşımda. Nasılsın Stefan Aga? diye sordum, Balkan Türkçesiyle, Alla’ya şükür, diye cevapladı. Çekimler sırasında Tomay Küü Premiyarası (Belediye Başkanı) Fedor Topçu da hep yanımdaydı. Onunla da benimle de sık sık şakalaştı. Güleryüzlü, iyimser, milletine gerekli hizmeti yapmış olmanın huzuru sesi ve yüzüne yansımış güzel bir büyüğümüzü görüyorduk. İkramlarda bulundu bize. Mütevazı, yerden üç beş basamakla çıkılan, tek katlı, sade döşenmiş bir evde oturuyordu. Mütevekkil, gösterişsiz, müşfik bir karakterdi. Hayran kalmıştım. Gagauz Türk Devleti’ni nasıl kurduklarının hikâyesini anlattırdım, uzun uzun. Komrat’ı kuşatan Moldova Ordusu’nu, çatışmaları, kaçak Türkiye’ye geliş gidişlerini, Prut nehri üzerinden tehlikeli geçişlerini, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile gizli ve açık görüşme ve desteklerini, askeri kuşatmayı yarmak için Süleyman Demirel’in Moldova Başkenti Kişinev’e -güya olağan ziyaretmiş gibi- geldiğini, resmi ziyaretin ikinci gününde Benim eşim Nazmiye Hanım Gagauz kökenlidir, orada akrabaları var, beraber ziyarete gideceğiz, diye tutturduğunu, orada silahlı çatışmalar var, güvenliğinizi sağlayamayız, mazeretlerine rağmen eşiyle beraber Komrat’a geldiğini, onun gelişi nedeniyle askeri kuşatmanın kaldırıldığını, biraz nefes aldıklarını, Demirel’iın çamur gibi içme suyunu görünce, örtülü ödenekten 35.5 milyon dolar para göndererek, tüm Gagauz Yeri’nde içme suyu şebekeleri döşettiğini, bütün Gagauz Türklerine, arıtılmış (onlar paklanmış diyorlar) temiz içme suyu içme imkânı sağladığını, gayet müteşekkir ve mutlu anlatmıştı. Biz de bir masalın içinde olmanın şaşkınlığı ve gizemiyle, duyduklarımızdan mutlu olmuştuk.
Nurani bir yüzü ve neş’veli bir sesi vardı, sabık cumhurbaşkanımız Stefan Topal’ın. Yeryüzünde görevini yapmış olan insanların huzuru ve tevekkülü okunuyordu sesinde ve yüzünde. Bu ziyaretimizden iki sene sonra da seksen yaşında vefat etti. Toğracığı bol olsun. Huzur içinde yatsın Stefan Aga’mız.
Fedor Topçu’yu seçmişsiniz Gagauz Yeri’nden. Fedor Bey kimdir, nasıl biridir? Gagauz Yeri, üç kasabadan (Komrat, Çadırlunga ve Volakneş) oluşuyor. Bu üç kasaba ise her biri 5.000-6.000 nüfuslu, yirmi yedi küüden (köyden) meydana geliyor. Bu yirmi yedi köyden birisi de Tomay Küü. Fedor Topçu, üç dönem Tomay Küü Premiyerası (onlar ‘küübaşı/köybaşı’ diyorlar, bize göre Taraklı, Kaynarca gibi bir yerleşimin belediye başkanı). İlk gidişimde tanışmıştık. Kanımız ısındı birbirimize. Elektrik mühendisi bizim Fedor. Komrat kasabasına bağlı Tomay Küü’nde doğmuş büyümüş. Komünizm döneminde başkent Kişinev’deki uçak fabrikasında genel müdür yardımcısıymış. 1991’de Sovyetler dağılınca kamu kurumları da dağılmış. İşsiz kalmış. Köyüne dönmüş. Bir süre sonra belediye başkanı seçilmiş. Benim boyumda, açık alınlı, benim gibi kaşları baştan var sonra dağılıveren, hafif kısık siyah gözlü, belirgin burunlu, belirgin şakakları olan tertemiz yüzlü bir kardeşimdir. (Not: Bu arada ben 01 Aralık 1959, Fedorcuğum 30 Aralık 1959 doğumlu. Tam tamına bir ay, otuz gün büyüğüm. Abisiyim yani.) Sakin yaradılışlı, zeki, üretken, uzlaşmacı, birleştirici bir kişiliğe sahiptir. Çok da vefalıdır. 2016’daki belgesel çekimim için uçaktan Kişinev’e indiğimde, 200 dolar maaşlı bu başkan kardeşim, 90 km mesafeden otomobiliyle gelip beni almış, maaşının neredeyse üçte birini bana harcamıştı. Ve sonraki beş gün çekimlerde yardımcım - asistanım Aleksandra ile birlikte, ikinci asistanım gibi özverili ve samimi destek oldu. Gagauz Yeri’ni gezdirdi, evini açtı, babası Fedor Amca ile annesi Maria Ana ile tanıştırdı. Hiç unutmam, seksen iki yaşındaki Fedor Amca’ya, Nasılsın, iyi misin? diye sorduğumda, İyiyim de (ayaklarını göstererek) tekerlekler çalışmayi, diye espri yaparak bizleri güldürmüştü. Annesi Maria Ana’ya, Türkiye’yi, İstanbul’u duydun mu? Diye sormuştum da İşitmedim, diye cevap vermişti. Ayrılırken, Oğlunuz Fedor’dan şikâyetiniz var mı? Varsa, söyleyin, bir ay büyüğüm ondan, kulağını çekeyim onun, diye espri yapmıştım. Maria Ana da, yok yok, sağ ol, diye cevap vermişti.
Fedor Topçu ile iki de yol hikâyesi / hâtırası anlatayım: Her belediye başkanı gibi Fedor kardeşim de bana verdiği hizmetleri gezdirdi. Tomay’da büyüyüp Odesa’da önemli işadamı olan Dragon soyadlı bir hemşerileri, köyün (ilçenin demek daha doğru ya) çöplüğünü ıslah edip parka dönüştürmesi için belediyeye okkalı bir yardımda bulunmuş. Fedor da beş - altı bin metrekarelik bir alanı bir güzel düzenlemiş, bana gezdirirken (2016 yılı Mart ayı) şuralara da baharda ağaç dikeceğim diye anlatıyordu. Derken bir buçuk metre çağında, etrafı betonla çevrilmiş bir alan gösterdi. Burayı ne yapacaksın Fedor? Diye sordum. Fıskiye yapacağım, şeklinde bir cevap bekliyordum. Cevabı ise aynı rahmetli annemin, Rafinge’nin dilinden: Şuraya bir alet takacağım, etrafa su sıpıtacak. Su sıpıtacak! Bu kadar Öz-Türkçe işte. Evine öğle yemeğine davet etti bir gün bizi. (Beni ve asistanım Aleksandıra’yı.) Kıramadık gittik. Hemşire olan eşi Svetlena Yengemiz (Rusça’da Sevgi demekmiş.) yemekleri döktürmüş sağ olsun. Yer sofrasında oturduk. Fedor bana şarap ikram etmek istedi. Teşekkür ettim, kabul etmedim. Haram diye mi içmiyorsun? diye sordu. Benden evet cevabını alınca da Ama bu haram değil, demez mi. Nasıl haram değil? Dedim. Cevap verdi: Biz bunu kendimiz yapıyoruz. Haram olan fabrikada üretilen. Ellerimizle yaptığımız iştah açıcı, susuzluk giderici şarap. Gülmeye başladım. Bütün ısrarlarına rağmen, içmeyince de bana döndü: Sen uz adamsın! Demesin mi? Uz adam ne demek Fedor? Dedim, cevap verdi: Temiz adam. Anladım ki Gagauzların şuur altında alkol almayanlara uz/temiz adam kanaati hâkim. Fedor Topçu’dan, gülerek anlattığı son bir anekdot: Komünizm döneminde bize ‘Lenin ölmedi’ diye ezberlettiler. Komünizm yıkılınca bir de baktık ki, Lenin ölmüş, mumyalamışlar müzede yatıyor. Çok şaşırdık ve üzüldük. Bizi hep kandırmışlar.
Gagauz Yeri’nden üç isim soracağım sana Fahri Tuna Abi. Güllü Karanfil, Alla Büük, Elana Mokanu? Üç Gagauz şair kardeşim. Önce Güllü Karanfil’i tanıdım, 8.Sapanca Şiir Akşamları’nda. 2008’de. 2013’te Hasan Duruer Vali ile Edirne’de düzenlediğimiz Akademi Rumeli’de Alla Büük’ü tanıdım. Aynı yılın Eylül ayında Gagauz Yeri’nde Tomay’da düzenlediğimiz II. Balkan Türk Şairleri Buluşması’nda ise Elena Mokanu’yu. Sonraki yıllarda bu üç kardeşimle de birçok kez görüştük. Güzel hatıralarımız var. Yeri geldikçe anlatıyorum. Tahminim, bugün otuz kadar şair yaşıyordur Gagauz Yeri’nde. Bana Gagauzların yaşayan en değerli (onlar ‘en paalı’ diyorlar) üç şairini sayar mısın? derseniz, bu üç ismi sayarım. Hiç düşünmeden hem de.
Güllü Karanfil, uzunca boylu, kadınlara göre kalıplıca, oval yüzlü, açık alınlı, belirgin burunlu ama ince kaşlı, bir toplulukta hemen fark edilebilecek bir fizik ve enerjiklikte bir kardeşimdir. Komrat Devlet Üniversitesinde akademisyen şu yıllarda. Projecidir. Üretkendir. Gagauz Yeri için, gitmediği sempozyum, sunmadığı bildiri azdır. Meras Cümle Topluluğunun da başıdır. Gagauz dilini yaşatmak için çırpınanların başında gelmektedir. 2013’te ondan Gagauz Yeri şiiri hakkında bir antoloji hazırlamasını rica etmiştim; Edirne Valiliği olarak yayımlamayı teklif ederek. Üzerinde bayağı çalıştı. Tam bitirmek üzereyken Hasan Vali merkeze alındı, yayımlayamadık. Ama Allah hiçbir emeği zayi etmiyor. Güllü kardeşim, o çalışmasını 2016’da Bursa’dan bir kurum adına yayımladı. Ben de teselli buldum.
Alla Büük, şair, masal yazarı, gazeteci, televizyoncudur. Aynı zamanda Gagauz Genç Yazıcılar (Yazarlar) Birliği Başkanıdır. Beceriklidir, akıllıdır, enerjiktir, çalışkandır Alla kızımız. Kütahya’da Kırşehir’de, Zonguldak’ta benzerlerine sıkça rastlayabileceğiniz bir Gagauz kızıdır o. Orta boylu, hafif etine dolgun, Güllü gibi o da oval (yumurtamsı) yüzlü, belirgin kaşlı, irice belirgin kahverengi gözlü, etlice burunlu bir kardeşim. Öyle gelişti ki eşim Gülseren ve benimle dostluğu, ailemden biri oldu Alla. İkinci kız kardeşim oldu. İnanılmaz fedakâr, inanılmaz samimi, inanılmaz cömerttir. (Gagauz Yeri’ne ilk gidişimde, eski bir gazete kâğıdına sarıp bu şarabı kendi ellerimle yapıp sana getirdim Fahri Aga, diyerek verdiği hediyeyi, ikinci gidişimde yine kendi elleriyle yaptığı Bulguru Gülseren Yengesine gönderişini, son İstanbul ziyaretinde bize misafir oluşunu, gelirken getirdiği el ve ev yapımı çeşit çeşit çikolataları nasıl unutabilirim.) 2016’da belgesel çekimi için altı günlüğüne gittiğim sırada yoktu Alla. O Tataristan’de bir edebiyat sempozyumundaydı. Kocası Andrey’e söylemiş, git Fahrega’mı havaalanından al, eve getir, et yemeği yedir ona! (Andrey hepsini bir bir yaptı bunların. Kişinev’de uçaktan bir indim ki, Komrat’a 90 km, hem Fedor Topçu gelmiş otomobiliyle hem Andrey. Andrey haber vermeden gelmiş üstelik. Bana sürpriz yapacak. Sağ olsun. Yiğit, mert, Alla gibi cömert, çok iyi biridir.) Bir akşam evine gittim. Kızları Liza daha küçücüktü. Oğulları Demir daha doğmamıştı. Aman Allah’ım. Ne lezzetli bir et yemeği yapmıştı Andrey. Bu lezzette çok az yemek yedim ben yirmi üç ülke, yüz kırk şehir gezmiş bir seyyah olarak. Yemeği bu kadar lezzetli yapan, kaloriferlerin yanmadığı dondurucu soğuğa rağmen Andrey’in gözlerinden fışkıran samimiyetiydi elbette. Şimdilerde kendi evlerini de yaptılar. Bizi de davet ediyorlar ısrarla. Gideceğiz elbette. İnşallah.
Elena Mokanu ile Gagauz Yeri’ne gidiş gelişlerimde tanıştım. Şair o da. İyi şair. O da orta boylu, ortalama her Türk kızı, her Gagauz kızı gibi. Bileciklidir. Bilecik güzelidir. Osmanlı Devleti’nin kurulduğu Bilecik Söğüt’te, her yıl Eylül ayının ilk hafta sonu yapılan Yörük Şenliğinde, güzellik yarışması yapılsa, bizim Elena, tartışmasız finalisttir. Ya birinci seçilir, ya ikinci. Öylesine bir Anadolu kızlarında rastladığımız kaşı gözü yüzü vardır. Sakin, dengeli, samimi bir yüz ve bakışlar. Her zaman saygılıdır. Her zaman Gagauz diline bağlı, Gagauz şiirini yaşatmak için fedakârdır. Son gidişimde, belgeselde, ona şiir okutmuştum. Ana dili için söylediği, gitme, ben sensiz yapameeerim, dizesi hâlâ aklımda. Bir haftalık evliydi daha. Çiçeği burnunda gelindi yani. Mutluluklar dilemiş, damadımıza selâm göndermiş, Komrat’ta iyi bir restoranda, yeni evli çiftin bir akşam yemeği yiyeceği küçük bir miktar düğün hediyesi bırakmıştım, ayrılırken. Almak istememiş, mahcup olmuştu. Rabbim mutluluklarını daim eylesin, hayırlı güzel başarılı evlatlar nasip eylesin.