Kırk yıla yaklaşan gazetecilik / yazarlık hayatımda birçok zarif, naif, kibar, güzel, altın kalpli, iyi yetişmiş insan tanıdım. Kimi baydı bunların, kimisi de bayan.
Yüzlerce söyleşi yaptım. Ünlüsü vardı, ünsüzü vardı. Genci vardı, yaşlısı vardı. Bayanlar arasında takdir ettiğim birçok abla, yenge, yaşıt, kardeşim oldu. Hanımefendi oldu.
Bana ‘Söyleşi yaptıkların arasında zihninde kalan en saygın üç hanımefendi kimdir?’ diye bir soru soracak olursanız, hiç düşünmeden ‘birisi Naciye Alican’ derim.
1862’den Bu Yana Balkanların ve Kafkasların Dersaadet’idir Adapazarı Bilenler bilir, bilmeyenlere de hatırlatmış olalım: Adapazarı otuz haneli bir Rum köyü iken, 1325’te Orhan Gazi fethidir, evet. Asırlarca Türkmen boyları yerleşe yerleşe büyümüştür, evet. 1600’lardan itibaren köy kasabaya ilçeye dönüştükçe Ermeniler de gelip yerleşmişlerdir, evet.
Osmanlı’nın beş asırlık şaşaalı günlerinin ardından ricat (geri dönüş) ve küçülme dönemidir. Anadolu’ya sığınma dönemidir artık. 1862’de Kırım’dan Tatarlar gelir ilkin Adapazarı’na. Devlet Yenicami Semtine yerleştirir onları. (Sakaryaspor’un kurucu başkanı Ethem Boran o ailelerden birinin çocuğudur işte.) 1863’de Kafkasya’dan önce Gürcüler, 1864’de Abhazya’dan Çerkez ve Abhazlar, 1877-78 sonrası ise Lazistan’dan/Batum Bölgesinden Lazlar gelir, iskân edilir Adapazarı’na. 1881’den itibaren de Balkanlar’ın en batısından, Bosna’dan Boşnaklar akın akın gelir İstanbul’a, çaresiz. Sultan II. Abdülhamit onların büyük bölümünü Adapazarı ve çevresine iskân eder. Yüzyılın başından itibaren Kosova ve Makedonya’dan Arnavutlar ve Makedonlar göçerler şehrimize. Cumhuriyet döneminde ise önce Selanik Mübadilleri, ardından Makedonya ve Bulgaristan’dan Türk göçleri… ki bu hâlâ devam etmektedir.
Bu gelen milletlerin tamamı Müslümandırlar. Ve bir huzur yurdu bilerek, Adapazarı’nı bir Dersaadet addederek gelir yerleşirler.
Sait Faik bir söyleşisinde ‘bizim kasabada garsonluk yapmak için dört lisan bilmek gerekir’ der işte bunun için. 160 yıldır, sokaklarında on yedi farklı lisanın huzur ve hoşgörü içinde konuşulduğu bir güzel şehrin adıdır Adapazarı.
Bosna Banyaluka’dan Adapazarı’na Tayin Edilen Müderriszade Mehmet Efendi’nin Hikâyesi
Bütün bunları niçin mi anlattım: Adapazarı’nın first leydisi Müderrsizadelerin güzel kızı Naciye Alican ile Alicanların yakışıklı oğlu Ekrem Alican’ı doğru anlayabilmek için.
1893’e gidelim. II. Abdülhamit Devridir. Bosna Banyaluka’da zeki mi zeki bir çocuk dikkatleri çeker. Mektep hocaları, o günün sistemi gereği, üstün zekâlı ve yeteneklileri, önce Sarajevo’ya, sonra Üsküp’e, ertesi sene de Dersaadet’e, yani Payitahta, İstanbul’a yönlendirirler. Genç Mehmet, yedi senede Beyazıt Medresesi’nde eğitimini tamamlar. Tayini Adapazarı’na çıkar genç müderrisin.
Sene 1900. Müderris Genç Mehmet, Banyaluka’dan ilk öğretmeni, oradaki medresenin Ulum-u Diniye Hocası olan Zaim Efendi’yle Adapazarı’nda karşılaşınca çok mu çok sevinir. Ahbaplık ederler.
Her Boşnak gibi ipince uzun yakışıklı bir delikanlı olan Müderris Mehmet’imiz 25 yaşındadır artık. Evlilik çağı gelmiştir. Hocası Zaim Efendi’nin güzel kızı Fahriye Hanım önerilir. İstetir. Bir süre sonra düğün dernek kurulur. Müderris Mehmet artık hocası Zaim Efendi’ye damat olmuştur. Yenicami Caddesiyle Eğri Sokağın kesişme noktasındadırlar evleri.
Bu evlilikten 1906 senesinde (rumi 1322, aynı yıl üç sokak beride Sait Faik de doğacaktır) Abdülkadir doğar. Abdülkadir de uzun boylu yakışıklı akıllı ama daha çok ticarete yatkın bir gençtir.
Belediye Başkanı Emin Muharrem Güner’in Damadı Tüccar Abdülkadir Güler ve Üç Çocuğu
Aile lakapları Müderriszadeler’dir. Abdülkadir de büyür. Evlilik yaşı gelir. Peki kimle evlenecektir genç tüccar?
Kendileri gibi Bosna muhaciri Muharrem Ağa’nın oğlu Uzunçarşı’nın kuzey başında şehrin sevilen sayılan kişilerinden Nalbur Emin Bey vardır. 1916-17 yıllarında da Adapazarı Belediye Başkanlığı yapmış, şehir eşrafından biridir. Onun kızına talip olur Abdülkadir Bey. 1927 yılında evlenirler.
1928’de Naciye Hanım doğar. 1931’de Pakize Hanım. (Pakize Hanım, daha sonra Nihat Tuğcu ile evlenecek, Adapazarı’nda senelerce - özellikle kimsesiz çocukların - ve yoksulların yanında yer alacaktır.) 1946’da ise Mehmet Hamdi. (Adapazarı’nın önemli tüccarlarından olacak ve ATSO Meclis Başkanlığına da seçilecek olan M. Hamdi Güler’in adındaki Mehmet’i dedesinden aldığının farkındasınız değil mi?)
Soyadı kanunu çıkınca Müderriszade lakabı yerine Güler soyadını alan aile, halk arasında Boşnak Mahallesi olarak söylenegelen Yenicami semtinde ikâmet etmektedir.
Çerkez Beyi Alican Bey’in Mülkiye Mezunu Torunu Ekrem Alican Başarılı Bir Müfettiştir
Abhazya yaşanmaz hâldedir Balkanlar gibi. Bir Çerkez beyi olan Alican Bey, ailesini alır Adapazarı’na göçer. Osmanlı Devleti ona İkizce Osmaniye’de geniş araziler tahsis eder. Oğlu Zekeriya ve torunu Yusuf ile birlikte o arazileri işletirler. Yusuf Efendi okumuş adamdır, hem çiftçilik yapar hem de Ziraat Bankası’nda çalışır. Uzunçarşı’da da bir manifaturacı dükkânı vardır.
Evleri (konakları mı desek) Eski Reji sokağındadır.
Alancuma Köyünden Emine Hanıma evlenen Yusuf Bey’in üç oğlu doğar: Fuat, İsmail Hakkı ve Ekrem.
Ekrem Alican, 1916’da (rumi 1332) doğar. Adapazarı Rehber-i Terakki Mektebi’ni (ilkokul), Adapazarı Orta Mektebi’ni (1930), İstanbul Şişli Terakki Mektebi’ni (lise, paralı yatılı) bitiren parlak bir öğrencidir. Ardından Ankara Mülkiye’yi (Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümünü) bitirir (1937.) İngiltere’de London School Of Economics’de, bir bakıma yüksel lisans, ihtisas yapar. (1938-39) İkinci Dünya Savaşı çıkınca döner, bir daha gitmesine babası izin vermez. Yedi sene Maliye Bakanlığında müfettişlik görevini üstlenir.
Kazım Berköz, Yusuf Alican’a ‘Ekrem Bey’i Evlendirmiyor musun? Emin Muharrem Bey’in Torunu Naciye Hanımı Kaçırma’ Der. Ve 1947 Yılında Çerkez Yakışıklısı Ekrem Bey ile Boşnak Güzel Naciye Hanım Evlenirler
Kazım Berköz, Yusuf Alican, Emin Muharrem Güner, Hamza Ali Uzel (Manken Didem Uzel’in dedesi) Uzunçarşı’da hep beraberdirler. Dükkân önünde otururlar, sohbet ederler sık sık: ‘Ekrem Bey evlenmiyor mu artık?’ filan. Kazım Bey, Yusuf Efendiye ‘Emin Muharrem Bey'in torunu var, senin de muhabbetin çok iyidir, kaçırmayın o kızı’ diye söyler. 13 Mayıs 1946’da Muzaffer Güner’in evinde Ekrem Bey'le Naciye Hanım tanıştırılır. 29 Mayısta nişanlanırlar. 19 Mayıs 1947’de de evlenirler. Nikâh evlerinde kıyılır. Resmi nikâh da dinî nikâh da. Nikâh memuru Hüseyin Efendi’dir, yani Hüseyin Aldinç. Spor yazarı Orhan Aldinç’in babası, şarkıcı Ayşegül Aldinç’in de dedesi. Kazım Berköz Ekrem Bey'in şahididir, Hamza Ali Uzel de Naciye Güler’in.
9’u Kirada Olmak Üzere 22 Sene Ankara’da Otururlar. Bakan ve Başbakan Yardımcısıyken de Evlerindedirler, Bakanlık Konutunda Değil
14 Mayıs 1950 Genel Seçimlerinde tercihli sistemle, partisi Demokrat Parti’den 9 bin fazla oy alarak Kocaeli Milletvekili seçilir. 34 yaşındadır o zamanlar. Eşi Naciye Hanım 22. Seçmen yaşı 22’dir o yıllarda. Naciye Hanım, 22’yi doldurmasına üç kaldığından eşine bile oy kullanamaz.
1950’den 72’ye kadar, yirmi iki sene sürecek Ankara Günleri başlar Ekrem - Naciye Alican çiftinin. Dört sene Necatibey’de otururlar. Beş sene de Orduevi karşısında Muhlisbey Apartmanında.
Üç çocukları vardır Alican çiftinin: İlk çocukları Emine Nilüfer 1948’de Adapazarı’nda Eski Reji’de doğar. Canan ile Yusuf ise Ankara’da. Canan 1951’de Necatibey’deki evde dünyaya gelir, Yusuf 1958’de Muhlisbey’de. 1959 sonlarında Küçükesat’taki kendi evlerine taşınırlar.
Ekrem Alican Maliye Bakanıyken de Başbakan yardımcısıyken de kendi evinde oturur. Bakanlık konutunu tercih etmez.
Yedi ay süreyle 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesince kurulan hükümette Maliye Bakanlığı yapar. Enflasyonu yedi ayda yüzde 7’ye düşürür. Darbeciler ‘söz verdik, askerlere yüzde 15 zam yapacaksın’ diye tutturunca da ‘ayrım yapamam, seneye herkese der’, istifa eder. YTP’yi kurar. 1961 Seçimlerinde 90 milletvekili çıkarır. İki yıl süreyle İsmet İnönü Hükümetinde 1. Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenir.
Çocuklarına Makam Arabasına Adım Attırmayan, Kendi Arabasını Kendisi Yıkayan Bir Başbakan Yardımcısı
Naciye Hanıma 53 yıl aynı yastığa baş koyduğu Ekrem Alican’ı soruyoruz: “Bir defa ciddi adamdı, sorumluluk sahibi adamdı, yaptığı işi mükemmel yapan bir insandı. Çok karakterli bir insandı, taviz vermezdi. Hiç tavizsiz bir insandı, herkese karşı öyleydi. Ben derdim ki ona: ‘- Senin zaafı olmamak gibi bir zaafın var.’ Devlet malına sonuna kadar riayet ederdi. Bakanken de başbakan yardımcısıyken de çocuklarımız makam arabasına adım atmamışlardır. Kendi arabasını kendi kullanırdı, kendi yıkardı, bakanken başbakan yardımcısıyken dahi kendi arabasını kendi yıkardı. Ve milletvekiliyken meclise yürüyerek gider gelirdi. En az üç kilometrelik mesafe. Disiplinli bir hayatı vardı. En iyi tarafı da şuydu: Ne kazandığı zaman değiştirdi hayatını, ne kaybettiği zaman. Öyle hesaplı yaşadı ki; çocukları babalarının ne bakan olduğunu anladılar, ne kaybettiğini. Çok büyük bir meziyet bir erkek için. Biz hep aynı hayatı yaşadık. Beş vakit namazını kılan, orucunu tutan biriydi. Hacca gittiğini bile kimse bilmezdi.” 84 yaşındayken 2000 yılında İstanbul’da vefat eder Ekrem Alican. İkizce Osmaniye’ye defnedilir.
Asil, Zarif, Naif, Sade, Misafirperver, Saygıdeğer Bir Şehir Hafızasını Uğurladık
2012 yılında üç gün üst üste giderek çekimler yapmıştım Adapazarı İkizce Osmaniye’deki evinde Naciye Hanımla. İlk gün kardeşi Hamdi Güler Ağabey götürmüştü beni. Abla kardeşin aralarında 18 yaş vardı. Ablasına ‘Naciye Hanım’ diye hitap ediyordu Hamdi Güler, şaşırmıştım.
Seksen dört yaşına rağmen inanılmaz dinç oluşu ve güçlü hafızası dikkatimi çekmişti ilkin. Çok zarif ve naif bir kişiliği vardı. Asil yüz çizgileri, asil ses tonu, asil bir giyimi vardı. Çok misafirperverdi. Aynı zamanda çok da disiplinli. O yaşına rağmen incecikti ve çok sade, bir o kadar da zarif giyinmişti.
Adapazarı’nın dününü avucunun içi gibi biliyordu. Bir kısmını yazılmamak kaydıyla anlatmıştı. Sonraki süreçte her bayram arardım, telefonlaşır konuşurduk. İnanılmaz saygıdeğer bir hanımefendiydi.
18 Aralık 2020 Cuma günü çok sevdiği Rabbine teslim etmişti emanetini. Eşinin yanında defnedildi. Adapazarı, bir siyaset beyefendisinden sonra çok zarif bir first leydi evladını daha uğurlamıştı ötelere. Mekânları cennet olsun inşallah.