Yobazlık ve bağnazlık, çağımız insanının en büyük karakteristik ve ahlaki hastalığıdır. 

                YOBAZLIK; Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan kimse anlamına gelir.” “BAĞNAZLIK ise; bir düşünceye, bir inanışa aşırı ölçüde bağlanıp ondan başka bir düşünce ve inanışı kabul etmeyen, mutaassıp, fanatik anlamındadır. Bağnazlık bir görüş, kanı ya da tutumun tartışma ve eleştirilere kapalı tutulması ya da en aşırı biçimiyle benimsenmesi durumu, hoşgörüsüzlük durumudur. 

                   Berk Yüksel “ Yobazlık ve Bağnazlık” makalesinde, parça parça alıntıladığım şu görüşlere yer verir: 

                  “Bağnaz hep uçlarda yaşar. Diğerini dinlemez, etiket ve yaftalama huyu vardır. Anlamak için çabalamaz. Kişi kendini anlattığı kadar vardır oysa. Bağnaz dinlemez, bir başkası konuşurken mimiklerin, donuk bakışların hatta vahşi karşı çıkışların ve öfkenin vatanıdır bu yapı. Farklı fikre yaşama izni vermediği gibi farklılıkları tek potada eritmek için çabalar. Yeni fikirler onda alerji yapar. Yeniliklere, yeni düşüncelere kapalıdır. Değişimleri, gelişimleri takip etmez. Atgözlüklü, katı dogması ile bir ömür kendi yaşadığı kafeste sözde mutlu ve mesut yaşar. 

                  Yobazlık, bağnazlık dinde, bilimde, düşünce yapısında kısaca her alanda mevcuttur. 

                  Her görüşün bağnazlığı zehirdir. Aklın rafa kaldırıldığı, yerine naklin konduğu, düşünmenin, sorgulamanın olmadığı bir akıl tutulması halidir. 

                 Afşin Selim “Patolojik bir vaka: Yobazlık” isimli yazısında şunları söylüyor: “Yobazlık her şeyde ve her yerde görülebilir pekâlâ! Yargı, düşünmeksizin verilir. Bütünüyle reddiyeci ve kalıpçı bir bakışsızlık açısızlığı kuşatır algıyı. İnsan denilen varlık, başkasının benliğini hizaya getirmekle oyalanırken, kendi benliğine karşı cesur olamıyor. En büyük düşmanının yine kendisi olduğunun farkında değil muhtemelen... Yobaz göremez, yalnızca bakar. Yobaz ambalajcıdır. İdeolojik yobazlığın genelleyiciliği ise, etiketçiliğinden sirayet eder. Şartlanmışlık yaşatır. Tahammülsüzlük normalleşmiştir. Farklılıkların her biri düşman olduğu için yok edilmelidir. Düşünmek sorgulamaktır. İdeolojik yobazlık, özeleştiriden yoksundur. Kişi büyüklendikçe küçülür.” 

                  Haşmet Babaoğlu bir yazısında şunları söylüyor: “Yobazlığın sağı solu yok. Çoğu zaman irticacı kadar yobaz laik de; çoğu zaman gelenekçi kadar yobaz yenilikçi de! Kendini bilimden yana görenin yobazlığı bazen en hurafeciden bile daha sert, daha kuru, daha insafsız! Yobazın milliyetçisi, enternasyonalisti; liberali, muhafazakârı, sosyalisti, Kemalisti yok! Hepsi bir anda ve nasıl da kolayca yobazlığa dönüşebiliyor! Hepsi çevresini dikenli tellerle örüyor, hepsi dışlayıcı, hatta yok edici. Ve ne yazık ki, hiçbir teori, hiçbir inanç yobazlığa karşı doğal bağışıklık sağlamıyor.” 

  

                    “Nedir yobazlık? Nedir bağnazlık? Bir zamanlar Ahmet İnam çok güzel tanımlamıştı:" Yobazlar dünyayı boydan boya ikiye ayırırlar. Bizimkiler ve onlar..." Bir de... En büyük yanılgımız okumanın, öğrenmenin yobazlığa engel olduğunu sanmak, yobazların cahiller olduğunu sanmamızdır. Okur yobazlar, bol bol yazan yobazlar vardır. Ama sürekli kendilerini haklı kılmak için okur, yazar yobazlar. Bir de... Bana sorarsanız... Vazgeçtim gündüzlerinden... Gece kafayı yastığa koyunca hemen uyumayıp kendilerine "nereden geldik, nereye gidiyoruz?" diye sorsalar... Biraz kuşkulanıp sorgulasalar bildiklerini, öğrendiklerini, fikirlerini... Düşünce ve inanç tembelliklerini biraz olsun terk etmeyi göze alsalar... Belki o zaman yavaş yavaş kalkmaya başlar yobazlığın karanlık örtüsü!” 

  

                        Yobazlık her hangi bir ideolojiye körü körüne bağlanmak şeklinde açıklarsak, bütün dünyanın sorunudur, toplumun bütün katmanlarında olabilir... Her mesleğin, her ideolojinin yobazı olur, mesela din yobazı, fen yobazı, devrim yobazı, evrim yobazı, siyaset yobazı, laiklik yobazı... Yobazlık bir düşünce tembelliği halidir, insanın düşünce yeteneğine açıkça ihanetidir... Düşünce tembelliğinin sonucu olarak, yargıları bir analitik süzgecin delikleri arasından geçmeyeceği için davranış kodu ezberletilmiş doğadaki hayvanlar gibi hayatın her aşamasını şekil ve format üzerinden sınıflandıracak ve kafasında etiketlediği kodlara uygun bir durumda kendisine ezberletilmiş veya daha da kötüsü kendi kendisine ezberlediği davranış kütüphanesinden uygun karşılığı çıkaracak ve uygulayacaktı, bu 'uygun' karşılığın 'akla uygun' olmasını beklemek neticede tüm dünyanın kendi kafasındaki doğrulara göre olmasını isteyen, hastalıklı ve oldukça tehlikeli bir düşünce biçimidir.”  diyor Aydın Kaptan  “Yobazlık” adlı makalesinde. 

                     Yobazlık, inat, dışa kapalılık ve dar kafalılığın kanserleşmesidir hatta bir kültürel intihardır. “ 

                     Sosyal basında sayfa arkadaşım ve aynı zamanda tanıdığım Nurettin Dursun’da, “Yobazlık Çağımızın Baş Belasıdır” başlıklı, sosyal basında paylaştığı yazısı da bu konuya parmak basmakta ve şu doğru  tespitleri yapmaktadır: 

                   “Dini inanışında, ideolojisinde, felsefi kanaatinde, siyasal anlayışında başkalarına baskı yapmaya yönelen, müsamahadan yoksun, düşüncelerinde aşırılığa kaçan kimseye yobaz denir. Bir başka ifade ile yobazlığın temelini oluşturan taassub duygusu, kişinin sevdiği ve nefret ettiği şeylerde aşırılığa kaçması ve kendi bildiklerini tartışmasız doğru, başkalarınınkini de tartışmasız yanlış kabul etmesinden kaynaklanır.  

                 Yobazların temel özelliği, kendi düşüncelerini desteklediğinizde sizleri göklere çıkarırlar. Eleştirdiğinizde de sizleri yerin dibine batırmaya çalışırlar.  

                Eleştiri olmadan hiçbir düşüncede gelişme olmaz. Eleştiri bir düşüncenin faydalı yönlerini ortaya koyduğu gibi zararlı yönlerini de ortaya koyar. Eleştiri, bir başka ifade ile düşüncelerin gelişmesine ciddi katkı sağlar. Ama bunu yobazlara anlatmak mümkün değildir. 

                Íşte yukarıda açıklanan saplantılar içerisinde davranan kişilerin adı yobazdır.  

               Íster sağcı, ister solcu, ister dinli, ister dinsiz olsun bu şekilde davrananların birbirlerinden farkları yoktur. Hepsinin ortak özelliği yobaz olmalarıdır.  

               Ne yazık ki günümüzde yukarıdaki saplantılar içerisinde davranan birçok insana rastlamak mümkündür. Sosyal medyadaki paylaşımlar zaten bunun göstergesidir. Hakaret, saldırganlık, küfür almış başını gidiyor. 

               Halbuki insanların düşüncelerinin zor, baskı, dayatma, hakaret ve küfürle değiştiği görülmüş bir olay değildir. Tam tersine kendi düşüncelerine daha çok sarılmalarına, destek vermelerine yol açar.  

              Bu tip insanlar tavuklara benzerler. Çünkü tavuklar sürekli geriye aktarırlar. 

              Kısaca yobazlık, çağımızın baş belasıdır. Gelişmenin en büyük düşmanı yobazlıktır.                   

              Yobazlığa son verilmediği müddetçe gelişmenin önündeki engelleri kaldırmak mümkün değildir.  Allah yobazların şerrinden hepimizi korusun.”