HALİT MOLLANIN KALEMİNDEN 1920’LER
“İzmit Körfezi Tarihinden Bir Sayfa” adıyla Özgür Kocaeli gazetesinin Pazar ekinde iki sayfa halinde bölgemiz tarihine ait belgeler/anılar/ araştırmalar yayınlamasıyla tanıdığımız Atilla Oral, söz konusu gazetenin 5 Ağustos 2007 tarihli nüshasında, Adapazarı’mızı çok ama çok çok yakından ilgilendiren bilgi/ belge/hatırat yayınladı:” Kuva-yı Milliye Kahramanı Halit Molla Kurtuluş Savaşı Anılarını Anlatıyor.” (1)
ANILAR İLK KEZ 1940’TA TÜRKYOLU GAZETESİNDE YAYIMLANDI
Halit Molla, çok yakın bir tarihte yaşamasına rağmen, Sakarya’mızın kadirbilmezliklerinden birisi olarak - maalesef – “bilinmez meşhur”larındandır. Yazısının girişinde değerli araştırmacı Atilla Oral da buna işaret etmektedir. Anılar, dönemin etkin simalarından ve İzmit’te yayımlanan Türkyolu Gazetesinin sahibi Rıfat Yüce tarafından, yazılan bir mektup vasıtasıyla Halit Molladan bizzat istenmiş, Halit Molla tarafından kaleme alınan anılar, Rıfat Yüce’nın bir giriş yazısının devamında 12 Mart 1940 tarihinden itibaren iki hafta süreyle Türkyolu gazetesinde yayımlanmış bulunmaktadırlar. (2)
“HALİT MOLLA VATANSEVER BİR AŞKLA ÇALIŞMIŞ,
ÖZÜ SÖZÜ DOĞRU BİR TÜRK KÖYLÜSÜDÜR”
Rıfat Yüce bey, anıların girişinde kısaca şöyle bir bilgi vermektedir: “Halit Molla, Kandıra Kazasının Şeyhler Nahiyesinin (bugün Sakarya ilinin ilçesi olan Kaynarca, 1959 tarihine kadar Kandıra’nın bir nahiyesi durumundaydı) Kızılcaali divanının Sıraköyü’nden Ali oğlu Halit’tir. Halit Molla’dan bir mektupla Milli Mücadele anılarının istedik. Kendisi hatıralarını bir deftere not ederek, bizzat gazetemiz idarehanesine geldi. Ve kendi yazısını kendisi okuyarak bildirdi. Biz de onun ifadesini tefrika halinde aynen yazıyoruz. Halit Molla Milli Mücadele tarihinde, vatansever bir aşkla çalışmış, özü sözü doğru bir Türk köylüsüdür. Ve halen de köyünde ziraatla meşguldür. Onun ifadelerinde göreceksiniz ki, ne temiz bir yürek ve hisle hareket etmiştir. Halit Molla’nın Kocaeli Bölgesi Kurtuluş Savaşı tarihine ışık tutan ve yıllar sonra ilk kez yayınlanan değerli anıları aşağıdadır:” (3)
HALİT MOLLA BAĞDAT CEPHESİNDE İNGİLİZLERE ESİR DÜŞÜYOR
Halit Molla Milli Mücadele anılarına, önce bir durum muhasebesiyle başlıyor: “I. Dünya Savaşı’nda sağ ayağımdan ağır yara alarak Bağdat’ın Felahiye Cephesinde esir oldum. Beni Hint Çin’i Tetmiye Kasabasına götürdüler. Mübadele ile iki sene sonra Bağdat’a geldim. Altıncı Ordu inzibat memuru oldum. Mütareke dolayısıyla Musul’dan teskere alarak evime döndüm. Köyüme (Bugün Ferizli ilçesine bağlı Sıraköyü’ne) geleli henüz iki ay olmuştu. 1919 senesi sonunda Rum ve A…. çeteleri tarafından iki üç defa soyguna uğradık. İngilizler Kandıra’yı işgal ettiler.”
“RUM VE (…) ÇETELERİNE KARŞI TEŞKİLAT YAPTIK AMA İKİ MAVZER BİR KIRMADAN BAŞKA SİLAHIMIZ YOKTU”
Halit Molla köyden arkadaşlarıyla bir gün Kandıra’ya giderken Balcı köyü yakınlarında 40 kişilik bir Rum çetesince esir ediliyorsa da, Kandıra milislerince kurtarılıyor. Durumun vahametini anlayan Halit Molla “Mehter köyünden Halit Oğlu İbrahim’den bir mavzer silahı aldım. Büyük biraderim 1303 doğumlu Ali oğlu Aşır Ali’ye bir kırma silahı tedarik ettim. Küçük biraderim 1313 doğumlu Ali oğlu Zekeriya’ya da bir Alman silahı buldum. Sonra köyümüzün muallimi (öğretmeni) Ali Alişan Efendinin yanına toplanarak, karşımızda bulunan Rum ve A… çetelerine karşı teşkilat yaparak (örgütlenerek), bu mıntıkaya sokmamaya karar verdik. Elde mevcut iki mavzer bir kırma silahımızdan başka bir şey yoktu. Silah alacak kudreti olanlara emir veriyorduk. Onlar da bu işin ciddiyeti idrak ve silah almakta tereddüt göstermediler. Günden güne teşkilatımız büyümekteydi. Etrafta olan silahlı jandarmaları da teşkilatımıza dâhil ettik. Toplam iki mavzer bir kırma silahımız, yirmiye baliğ oldu (ulaştı).”
“ÇETELER ON PARÇADAN İBARET DİVANIMIZI BASTILAR”
“Rum ve A…. çeteleri teşkilatımızı duymuşlardı. 150 mevcutla on parçadan ibaret olan köylerimizi (Sıraköy, Ömerağaköy, Hacımuharremler, Tepeköy, Ahmetler, Lazlar, Hatipler, Hocaoğluköyü, Karadiken) bastılar. Kırk sekiz saat kaldılar. Elimdeki mevcutla bunlara karşı koymayı uygun bulmadım. Karasu Nahiyesine bağlı Sinanoğlu köyünde Milli Teşkilata memur Lazistan Eski Mebusu Necati beyden yardım istedim. Kendisi beni çağırdı. Ve yirmi silahlı yardımcı verdi. Bunlarla birlikte kırk mevcudumuz oldu. Sinanoğlu’ndan ağır ağır bizim taraf geçtik. Papaz Değirmenine geldik. Orada beş tane Rum çetesini imha ederek silahlarını aldık.
“İKİ SAATLİK BİR ÇATIŞMAYLA HOCAOĞLU KÖYÜNÜ RUM ÇETESİNDEN KURTARDIK”
Divanımıza bağlı Tepeköy ormanına geldik. Köyümüzde Mehmet karısı 1290 doğumlu Esma, derhal çetelerin Lazlar (köyü) ve Hocaoğlu’nda (köyü) olduklarını haber verdi. Kuvvetimizle Kovancık ormanında bulunuyoruz. Şöyle bir karar verdik. Yirmi silahlı ağabeyim Aşır Ali emrinde, yirmi silahlı da benim emrimde taksim olduk. Gideceğimiz istikamet çetelerin bulunduğu Lazlar ve Hocaoğlu köyleri idi. İkiye taksim olunan kuvvetlerimizle köylerin etraflarını çevirdik. İlk çete ile karşılaşmamız ve arkadaşlarımı denemek burada başlar. İnayeti Hakk’la (Allah’ın yardımıyla) iki saatte çeteyi tamamen imha ettik. Silah ve cephanelerini aldık. Bu müsademede (çatışmada) Düzceli bir arkadaşımı kaybettim. Bir arkadaş da ayağından yaralanmıştı. Türk ve ırz düşmanı olan bu hainleri imha ettikten sonra, almış oldukları hayvanların tamamını sahiplerine iade ettik. Bu muvaffakiyetimiz halk üzerinde çok iyi tesir bırakmakla beraber günden güne teşkilatımız genişliyordu.”
“SEYİFLER ÇATIŞMASINDA AĞABEYİM AŞIR ALİ AĞIR YARALANDI”
03 Ocak 1920 yılı gecesi Doğancı köyünde içtima ettik (toplandık). Ve ahaliden eli silah tutanları davet ettim. Şimdi teşkilat mevcudum seksen kişiyi buldu. Sakarya (nehri) istikametine giden seksen mevcutlu (Rum) çetenin Seyifler köyüne geldiklerini, Ağacık köyünden Emin Onbaşı haber vermişti. Gece yarısından sonra teşkilatımdan başka Kızılcaali, Doğancı, Abdürrezzak divanlarında eli silah tutanları nacak, balta, bıçak, nesi varsa gelmeleri için emir verdim. Koşa koşa, seve seve bu hizmet için geldiler. Sabaha doğru Seyifler köyünü muhasara ettik (kuşattık). Sabah güneş doğarken sarıldığını anlayan çapulcu Pandali, Vavangel çeteleri silaha sarılarak kendilerini müdafaaya koyuldular. Sekiz saat müsadememiz (çatışmamız) kesintisiz devam etti. Teslim olmaları için yüksek sesle çeşitli defalar bağırdım. Onlar da bana teslim olmam için bağırıyorlardı. Ağabeyim Aşır Ali, Seyiflerin kuzeyinde yirmi mevcutla mevzi tutmuştu. Ağabeyim temiz kalpli bulunması yüzünden biraz itimadım zayıftı ve bulunduğu cepheye gittim. Ağabeyim ağır yaralıydı ve 1315 doğumlu Mehmet oğlu Tevfik şehit olmuştu. Maiyetindekiler firar etmişlerdi. Yalnız köyümüzden 1317 doğumlu Abdullah oğlu İsa yara alan ağabeyimin yanında kalmıştı. Karşılarında pek yakında olan Rum çetelerini İsa ile müdafaa ederek kaçırttım. Yara alan ağabeyimi de iki yüz metre kadar ileri çektim. Genç İsa’yı şehit ve ağır yaralıların yanında bıraktım.
“SEYİFLERDE SEKSEN KİŞİLİK PANDALİ VE VAVANGEL ÇETESİNİ,
KURŞUN, BALTA VE BIÇAKLA İMHA ETTİK”
Benim kumada ettiğim efrat (fertler) Seyiflerin batısındaydı. Efradımın yanına geldim. Artık zulmetin semaya erdiğini söyledim. Alaturka saat sekizdi. İsmi geçen Ahmet oğlu Halil’e hücum edelim dedim. Halil de baş üstüne demekle beraber derhal hücuma geçtik. Fedâkar arkadaşlarımdan Doğancı köyünden Mustafa oğlu İbrahim, biraderim Zekeriya, Ağacık’tan Emin onbaşı, köyümüzden Halil oğlu Halil, çeteler Seyifler altında bulunan ufak köprüye huruç yapmışlarsa da, yukarıda adı geçen fedâkar arkadaşlarımın savleti ile kurşun, balta ve bıçakla orada imha edilmiş ve bunlardan önemli bir kısmı da Sakarya nehrine atılarak boğulmuşlardır. İşte seksen mevcutlu çete burada imha edildi. Ve silah cephaneleri de tamamen elimize geçti. Bu müsademe (çatışma) on saat devam etti. Bizden de 1301 doğumlu kardeşim Aşır ali ve Ömerağa köyünden 1315 doğumlu Mehmet oğlu Tevfik, köyümüzden 1298 doğumlu Mehmet oğlu Salim ve Düzceli Ahmet Çavuş şehit olmuşlardır. Bu iğtinamı (ganimetleri) elde etmekle mavzer mevcudumuz yüze baliğ oldu (ulaştı). Artık bizim mıntıkamızdan Rum ve A… çeteleri temizlendikten sonra serbestlendiğimiz gibi divanımıza bağlı Ömerağa köyünde toplandık.”
Bu toplantı Şefin (Mustafa Kemal Atatürk), Erzurum ve Sivas Kongrelerine ve Müdafa-i Hukuk Teşkilatını gazetelerden ve şuradan buradan itimat ettiğim zatlardan işitiyorum. Bunun üzerine aşağıda adları yazılı olanları çağırdım: Hoca köyünden İsmail Efendi, Turnalı’dan Sait Molla, Pirceler köyünden Arif Ağa, Hafız Mehmet, Nazmi Efendi geldiler. İçlerinden İsmail Efendi reisliğe ve diğerleri de aza olmak üzere Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ni teşkil ettik (kurduk). Divanımızın aşarını (öşür (onda bir) vergisini) derhal Müdafa-i Hukuk emrine aldık. Kefken, Sakarya boğazına emniyetli ikişer arkadaş bıraktık. Bunlar silah ve cephaneyi kayıkçılardan alarak teşkilatımıza gönderiyorlardı. 1920 senesi Eylül’ünde Yunanlılar İzmit ve müteakiben Kandıra’yı işgal etmişlerdi.
KANDIRA BASKINI
Bu sırada Akyazı’dan Mürettep Fırka Kumandanı Nazım imzalı mektuplar alıyorduk. Bu kıymetli mektuplarda bizi teşci (teşvik) ve takdir ediyor, bu nedenle biz de yüreklenerek düşmanın Kandıra’da oturmasına tahammül edemediğimizden kendisinden rica ettim ve dedim ki:
‘- Bize İpsiz Recep’i yardım ettir. Ve mümkünse nizamiye (düzenli, eğitimli) askeri gönder. Düşmanı Kandıra’dan çıkaralım.’
O da İpsiz Recep’e emir verdi. İpsiz Recep’te önce bana şöyle söyledi:
‘- Düşman uyuyor uyandırmamalıydı ama emir aldım...’
1920 Şubat’ında Kandıra’yı bastık, düşman tehlikeyi daha önceden sezerek İzmit’ten daha fazla kuvvet getirdiği için muvaffak olamadık. Bunun da sebebi Halifecilerin bu baskın işini daha önceden haber vermiş olduklarını bilahare öğrendik.
Kandıra baskınında zayiatımız beş şehittir. Yunanlılar bizim baskının ardından Şeyler nahiyesinde nahiye merkezi, Hoca köyünde ve Kızılcaali, Lazlar, Ahmetler, Hatipler, Sıraköy ve Ömerağa köylerini tamamen yaktı. Biz de ailelerimizi Adapazarı’nın Söğütlü nahiyesine yerleştirdik. Düşman Lazlar köyünde oturdu. Söğütlü köyünde bütün silah arkadaşlarımı yanıma alarak Uflak (Oflak) ormanına girdim. Düşmana gece baskın yaptık. Düşman bu baskından sonra Kandıra’ya kaçtı. Mart 1921’de düşman Adapazarı’nı işgal etti. Bu işgal bizim için hiçte iyi olmadı. Çünkü bütün ihtiyaçlarımızı temin ettiğimiz yollardan birisi kapanmıştı. Adapazarı’nın işgali ve köylerimizin yanması bizi korkutmakla beraber Mürettep fırka Kumandanı Nazım Bey, yaveri Yüzbaşı Osman Bey’i bize göndermişti. Getirdiği haber şuydu.’Nazım Bey’in çok selamları var. Müteessir olmasın. Yakmadan yıkmadan düşman çıkıp gitmez. Vazifesine devam etsin. Gözlerinden öperim.’ demiş. Ben de baş üstüne vazifemi sonuna kadar yapacağım kendisine hürmet ve selamlarını ulaştırması için rica ederim dedim. Yaver veda ederek ayrıldı ve bize muvaffakiyetler diledi. Bu sırada benim silahlı kuvvetim iki yüzü bulmuştu. İhtiyat kuvvetim akıl almaz derecedeydi. Düşman cephesi Adapazarı’nın Ferizli köyü ve Akmeşe idi. Ferizli köyü karşısında bir kuvvet bırakarak ol kuvvetlerimiz istihkamlara görünmeden girip çıkarlardı. Düşmanla 5 Mart 1921 yılında Araman Beleninde ansızın karşılaştık. Düşman mevcudu bir tabur askerdi. Bizim ise yüz elli mevcudumuz vardı. Düşmanın bizden, bizim de düşmandan haberimiz olmadığı için bu karşılaşmamızla derhal mevzi tutarak dört saatlik müsademeden sonra düşman on maktul (ölü) vererek Akmeşe’ye döndü. Biz de o akşam olması yüzünden o geceyi Salmanlı köyünde geçirdik. 6 Mart 1921 gününde Akmeşe’ye bağlı Camiliköy ve Nasuhlar’da düşmanla ikinci bir müsademe yaptık. Bu müsademede iki tarafta zayiat vermemişti.
HALİT MOLLA’NIN GÜR SESİ
7 Mart 1921 günü Gayrancık Beleni’nde şanlı bir çarpışma yaptık. Sabah bizi basmaya gelen düşmanla çalılıklarda karşılaştık. Muharebe başladı. Biz düşmanla muharebe ederken civar köylerden sağdan ve soldan muhtelif istikametlerden beş on köylü silahını alarak düşmana atmaya başlıyor.Bende bu silah seslerini duyunca sesimin gür olmasından istifade ederek avazım çıktığı kadar şu şekilde bağırıyordum. ‘Sağdan çevirin!.. Soldan çevirin!..’ Ne taraftan silah sesi işitsem o istikamete dönerek bağırıyordum ve bağırarakta emirler veriyordum. Benim gür sesimi işiten köylüler, bundan çok cesaret aldıklarını bizzat bana söylüyorlardı. Ve her yerde bundan istifade ediyordum. Bu çarpışmada düşman yirmi maktul bırakarak Akmeşe’ye ricat etti. Bizden de Hamdi adında bir arkadaş yaralandı ve 1310 doğumlu Mehmet Emin şehit oldu.
Düşmanın Adapazarı’ndaki kuvveti arkamdan gelir korkusuyla ricat eden düşmanı takip edemiyordum. Kandıra’yı işgal eden düşman İzmit’ten takviye alarak Şeyhler nahiyesinin Hoca köyü (bugünkü Kaynarca’nın merkezi) mezarlığında ordugâhı kurarak yakın köylerde silah toplaması yaptı. Düşman kuvvetine yardımcı Rum ve A…. çeteleri birlikte, Araman deresi boyunca köylünün hayvan ve malını gasp ederek ve Araman köyünü de yakarak Karadere’de toplanmışlardı. Burada çeteler hariç olmak üzere düşmanın bir tabur kuvveti vardı. Çetelerin kuvveti muayyen değildi. Araman köyünün üç saatlik mesafeden üzerinde tüten dumanı gördük. 50 cesur arkadaşımla beraber atlara binerek duman istikametine yollandık. Taşoluk köyüne geldiğimiz zaman düşmanın Karadere köyünde olduğunu haber aldık. Taşoluk’tan kırk silahlı kişi alarak doksan olduk. Elli nefer benim emrimde ve kırk nefer de kardeşim Zekeriya’nın emrine verdim. Zekeriya’yı Karadere’nin doğusuna gönderdim. Ben de batısına dolaştım. O günün saatine göre Alaturka onda (ikindi sonrası) düşmana ani bir baskın yaptık. Yunanlılar şarktan (doğudan) çıkış yaparak Beşdeğirmen ve Akçakamış istikametine gittiler. Gasp olunan hayvan sürüleriyle Rum ve A…. çeteleri Türk milletinin mallarını ve hayvanlarını terk etmek istemediklerinden bunlar düşman kuvvetleriyle gitmemişlerdi. Akşam ezanı sıralarında doksan kişilik kuvvetimizle müsademe yaptık (çatıştık). On kişi maktul (ölü) verdirdik. Ölenlerin cebinden vesikasını aldım. Hendek’in Kalayık köyünden olduklarını vesikasından öğrendik. Çalınan hayvanları tamamen geri aldık... Köyümüze getirdik. Sahipleri Kaymas ve Şehler (Kaynarca) nahiyelerinden gelerek hayvanları asıl sahiplerine iade ettik.
1921 yılı Mart ayının ortalarında düşman Adapazarı’nın pek yakınımızda olan Ferizli köyündeki hâkim tepeye karargâh kurarak oturdu. 20 Mart 1921 gecesinde karargâhlarına gece baskın yaptıksa da muhkem tel örgüleri olduğundan içeri giremedik. 21 Mart 1921 gecesi düşman papaz köprüsü yoluyla Seyifler köyüne hücum ettiyse de arkadaşlarımın da gayreti ile bu köyü işgal etmeye muvaffak olamadı. Bir küçük zabit iki nefer maktul (ölü) vererek Ferizli köyüne dönmüştü.
YUNANLILAR KÖYLERİ YAKIYOR!..
25 Mart 1921 senesi Karasu İncilli’de bulunan akıncı kolları kumandanı sabık Lazistan mebusu Mehmet Necati Bey’in beni yanına çağırmasına binaen Kaymaslı Halit Pehlivan ve Beşdivanlı Rıza beyle beraber İncilli’ye gittik. Necati bey ile hasbıhal etmekte iken köyümüz tarafından top sesleri gelmeye başladı. Hemen Necati bey’den ayrıldık. Koşar adımla top tüfek seslerine doğru geldik. Bakırlı köyüne gelince tüfek sesleri kesildi. Bakırlı köyünden Halit Pehlivan ile Rıza Bey’e yol verdim. Ben Abdürrezak köyüne geldim. Yunanlılar Papaz köprüsü yoluyla Seyifler, Teberik, Tokat, Çiftlik köylerini yakarak Ağacık’a doğru hareket etmekte iken arkadaşlar Yunanlılara muharebe açtılar. Yunanlılar gündüz saat sekiz (ikindiye doğru) Alaturkada ricat etmişlerdir. O tarihten itibaren kumanda ettiğim efradı nizam ve intizama koydum. Bu sırada Akyazı’da bulunan fırka kumandanı Nazım Bey’den emir aldım. Emirde yakın zamanda yardım edeceğini çeşitli defalar yazdıktan sonra, ‘Göreyim seni, aslancasına düşmanla çarpışmanızı rica ederim.’ diye yazıyordu.
30 Mart 1921 tarihinde düşmanın Ada, Kandıra kolları birleşerek Seyifler köyünde karargâh kurdular.31 Mart 1921 gecesi burada kalacakları anlaşıldı. Abdürrezak köyünden bir haber geldi. Derhal gittim. Sarı Ahmetler köyünden Hüseyin Bey imzasıyla bir pusula aldım. Derhal gittim, görüştüm. Yedinde bulunan emirleri okudum. Nazım Bey, bana uzun zamandan beri vaat ettiği yardımcı kuvvetini gönderdiğini bildiriyordu. Ve Yüzbaşı Hüseyin Bey’in maiyetinde yüz elli efrat vardı. Saat Alaturka ondu (akşama iki saat kala.) Hüseyin Bey bana dedi ki: ‘Arkadaş sırf ben senin namına geldim. Bu akşam bu düşmana mutlak baskın yapacağız.’ dedi. Benimde aradığım buydu.
KANDIRA’NIN KURTULUŞU…
Kahraman arkadaşlarım emrimi alır almaz derhal hücum ederek düşman çetelerinden 5 tane maktul (ölü) bırakarak ve diğerlerini de kaçırarak Ferizli tahkimatına girmişlerdir. 15 Nisan 1921 tarihinde teşkilatımız Kandıra, İzmit ve Beşdivan’a kadar teşkilatı uzattık. Birinci kol kumandanı ben, ikinci kol kumandanı Kaymas’ın Davutlar köyünden Halit Pehlivan, üçüncü kol kumandanı Beşdivan’ın Davulcular köyünden Rıza Bey’di. Bu sırada Kandıra’daki düşman kuvvetleri imha için tertibat almakta iken düşman kuvvetleri Kandıra’dan ansızın İzmit’e gecesiyle çekilmiştir. Kandıra’daki inzibatını temin etmek için aldığım emir üzerine Kandıra’ya geldim. Benden evvel İpsiz çetesinden Emin Kaptan kumandasında iki yüz kişilik bir kuvvetle Kandıra’ya gelmişler ve İpsiz Recep’te buraya gelmişti. Bu çeteler Kandıra’da yağmacılığa koyulmuş, Rum ve Ermeni mallarına tamamen almışlardı. Ben Nazım Bey’den aldığım emri Emin Kaptan’a söyledim. Bu topladığımız malların Nazım Bey’e gönderilmesini tebliğ ettim ve gönderdim. Bir gün sonra köylü koyunlarından yirmi tanesini İpsiz Recep çeteleri almışlar. Kendilerine iade etmelerini söyledimse de kabul etmediler. Kandıra’nın kuzeyine kardeşim Zekeriya, Kandıralı Karagöz İsmail, İbrahim Pehlivan, Kandıralı Halit, Ahmet oğlu Abdullah, birlikte pusu kurup koyunları bırakın emrini verdimse de tanımadıklarından dolayı ateş açtık. 4 L.. maktul düştü. Teslim oldular. Ve malları sahiplerine iade ettik. Bir gün sonra efradımla köyüme girdim. İki gün sonra düşman İzmit’ten Kandıra’yı işgal etmiştir. Hükümet erkânını Karasu’nun İncilli nahiyesine naklettim. Kaymakam Kamil, şimdi nerede olduğunu bilmiyorum, ceza hâkimi Ragıp, (halen Kocaeli milletvekili Ragıp Akça) Tahrirât kâtibi Fehmi, Doktor Taki, Telgrafçı Muhsin, Maliye kâtibi İsmail idiler. Düşmana karşı tertibat almakta iken, düşman üç gün sonra yine İzmit’e nakletmişti.
Düşmanın çekilmesi üzerine Karasu nahiyesine giden memurlar tekrar vazifeleri başına döndüler. Kandıra tarafından düşman kalmadığı için bütün kuvvetleri Adapazarı Söğütlü nahiyesinin Ferizli köyündeki düşmana karşı hazırlıyor tahkimat yaptırmakla beraber arada sırada keşif müsademeleri yapıyorduk. Akmeşe’deki düşmana karşı ikinci kol kumandanı Halit Pehlivan’ı bıraktım. 1921 Nisan’ının sonuna kadar Ferizli köyündeki düşman kuvvetine gece baskınları yapıyor devamlı taciz ediyorduk. Bu sebeple düşman tel örgüsünden dışarı çıkamıyordu. 1921 yılının Haziran ayı başında Ferizli ile Söğütlü arasındaki ufak tepede düşman mekkâre kolu hayvanlarını otlatmakta iken kapalı araziden pek yakın düşmana kırk metre kadar yanaştık derhal ateş açtırdım. On maktul (ölü) bırakarak diğerleri kaçtı. Beş at ele geçirdik. Bizi çevirmek istedilerse de bilmukabele şiddetli ateşimiz üzerine düşman zayiat vererek püskürtülmüştür. Düşmanın bu mağlubiyeti üzerine dürbünle harekâtlarını keşfettim.
Görüyorum ki: Düşman telaş içindedir. Ve vaziyeti arkadaşlarıma da söyledim. Onlarda dürbünle bakarak telaşın doğru olduğunu söylüyorlardı. Çünkü biz bütün işlerimizde birbirimizi ikna ederek hareket ediyorduk. Düşmanın telaşı bizce iki mana taşıyordu ya kaçacak ve yahut bize taarruz edecek. Sair geceler de seksen nefer, sekiz on başı, iki çavuş bırakıyordum. Aynı gecede 150 nefer, 10 onbaşı, 3 çavuş bırakırdım.
“Arkadaşlar bu geceyi uyumadan geçireceksiniz” emrini verdim. Bu emrim harfiyen tatbik olundu. Sabah namazımın son rekâtını eda etmek üzere iken işaret silahı patladı. Hemen hayvanıma binerek, ben de arka taraftaki arkadaşlara işaret vererek siperlere gittim. Ne olduğunu sordum. Arkadaşlarım dediler ki:’Düşman yerinde yok!’ Ben de dürbünle bakarak hakikaten gitmiş olduklarını gördüm. Burada ayrıca izaha değer bir meseleyi zikretmeden geçemeyeceğim.
Düşmanın Söğütlü köylerine yaptırdığı Yavaş suyu üzerindeki köprüde sabahları her gün iki bomba buluyorduk. Bu bombaları biz gece oradan geçerken bizi yok etmek için konduğu Söğütlü korucularından Limandereli Abaza Rasim bize haber vermişti. Bu Rasim benim askerlik arkadaşımdı. Her nasılsa o da kandırılarak düşmana iltihak (katılmışsa da) etmişse de içeride olup biten işleri bize haber veriyordu. 250 mevcutlu kuvvetimi Ferizli istikametine sevk ettim. Emniyet tertibatıyla Ferizli köyünde düşman tel örgü içinde bir miktar cephane sandıklarıyla köylülerden gasp ettikleri bir takım eşyayı götürememişlerdi. Bunları aldık ve köylünün malını kendisine teslim ettim. Ben Ferizli işgali sırasında ikinci kol kumandanı Halit Pehlivan’a da Osmaniye yoluyla gitmesini emretmiştim. Ferizli köyünün hâkim tepesinden Sinanoğlu’ndaki kuvvetlere işaret verdim.
ADAPAZARI’NIN KURTULUŞU
Söğütlüye doğru yavaş yavaş hareket etmek üzere iken Söğütlü yakınındaki Söğütlü köylüleri ufak, büyük, kadın, erkek birer beyaz bayrak ellerinde Un fabrikası yanlarında bize karşı geldiler. Düşman nerede ve düşman ne tarafa gitti? dedimse de kendi feryatlarından benim suallerime cevap vermiyorlardı. Yüksek sesle ‘ağlamayın din kardeşlerim’ diyerek bütün avazım çıktığı kadar üç defa bağırdım, sustular. Kendilerini teselli ettim. Düşmanın vaziyetini tekrar sordum. Düşmanın gece yarısı Söğütlü arkasından Ada’ya doğru gittiğini söylediler.
Söğütlü kahveleri yanında köylüler bize yemek verdiler. Burada Sinanoğlu’ndaki milli kumandan Osman Bey’e rapor yazdım ve dedim ki:’Ben Söğütlü nahiyesini işgal ettim. Hemen Adapazarı’na hareket ediyorum. ‘Bu raporumu Hendek kazasına Akyazı’da bulunan mürettep kolordu kumandanı Kazım Bey’e (şimdi Mebus General Kazım Özalp) ulaştırılmış olduğunu da haber aldım. Aynı gün öğleden vakti Söğütlüden ikiye taksim olduk.
Piyadenin bir kısmı Harmantepe istikametine gittiler. Ben de yanıma 10 süvari alarak ağır ağır Akarca, Göktepe yoluyla, Cingantepe yakınına geldim. Yollarda hiçbir insana rastlamadım. Hiç kimse yoktu, herkes kaçmıştı. Cingantepede bir kalabalık gördüm. Bu kalabalığa
‘ALLAH’INI SEVEN İLERİ!..’ EMRİNİ VERDİM…
Balcılardan Ali çavuşun hayvanı da hafif yara almıştır. Başka zayiatımız yoktur. Bu esnada geride bulunan efradımın piyade kısmı silah sesine koşar adım geldiler. İkindi vakti idi. Akşam namazına kadar çarpışma devam etti. Akşamdan sonra sükûnet olmakla beraber tekrar bir yoklama yaptık. Karşılık görmediğimizden düşmanın firar ettiğini anladık. Cingantepeyi gece alaturka saat 1’de işgal ettik. Düşmanın yemek kazanlarını dahi bırakarak Adapazarı’na kaçtıkları anlaşıldı. Bu sırada Adapazarı’nda büyük bir yangının meydana geldiği görüldü. Yüksek sesle:
‘- Arkadaşlar düşman Ada’yı yakıyor dedim.’ ‘Allah’ını seven ileri marş!’ emrini vermekle beraber koşar adımla işaret tabancalarını atarak Dağdibi köyüne
İZMİT DÜŞMANDAN KURTULMUŞTU…
Ben 300 kişilik mevcudumla Akmeşe yoluyla Durhasan köyü mezarlığına karargâh kurdum. Aynı günde diğer kol kumandanları olan Halit Pehlivan ve Rıza Bey ile de görüştüm. Düşmana İzmit üstünden gece baskını yapmaya karar verdik. Lakin cephanemiz azdı. Sabah Mürettep kolordudan cephane temin ederek baskın yapmayı arkadaşlarıma söyledim.
Sabah gayet erken, yirmi arkadaş ile Uzuntarla’ya cephane almaya gitmek üzere iken İzmit’te geceden yangın çıktı. Bunun üzerine düşmanın o gece gittiği anlaşıldı. Yirmi arkadaşla beraber yavaş yavaş Kandıra şosesine geldik. Şoseden Baç’a geldik. İnsandan eser yoktu. Baştan hareket esnasında bütün hayvanlar başıboş olarak dışarıya çıkıyorlardı.
O esnada İzmit içinden gelen Beyaz bayraklı birisi Baç’a doğru geliyordu. Kendisi eskiden tanıdığım Yordamoğlu Ziya idi. ‘Ne var ne yok ‘ diye sordum: ‘düşmanın son vapuru hareket etmekle beraber hayvanlarımızı sürdük, tren yolunda gidiyoruz.’ dedi. Büyük, küçük, yol üzerinde eşyaları başında kadın erkek ağlaşıyorlardı. Ben de bu manzaradan teessür duydum. Saray bahçesine çıktım. Düşmanın son vapuru hareket etmiş bulunuyordu. Benim sevincime diyecek yoktu. Çünkü gayemize erişmiştik. Mürettep kolordu kıtalarına İzmit’i teslim ederek yangın harabesi olan köyüme döndüm. Köyüme gittikten bir hafta sonra, Kocaeli mürettep kolordu kumandanı Kazım Özalp’ten aldığım emir üzerine Mekece’ye 400 mevcut ile gittim. Ve Kolordu emrine girdim. Bir hafta istirahattan sonra Avdan cephesinde gösterilen mıntıkayı teslim aldım. Burada bize ‘Kandıra Milis Zafer Tabur Kumandanı’ adı verildi. 600 mevcutlu düşmana tecavüz ediyor, fasılasız çakmak çalıyor, düşmanı zedeliyorduk. Erzakımızı kolordu temin ediyordu. Bu durum dört ay devam etti.
Karaköy’deki düşman kuvvetlerine ani bir baskın yaparak, Kurtköyündeki elli kişilik müfrezeyi imha ettik. 15 Ocak 1922’de görevi 18. fırka kumandanı Emin Bey’e teslim ettim. Halit Paşa’dan tezkere aldım. Ve vatan hizmetime icabında tekrar koşmak üzere kıtamdan ayrılarak köyüme geldim.
Rıfat yüce: ‘Halit Molla, Türk Gençliğine Örnek Olmalıdır.”
Halit Molla, vatan hizmetlerini gördükten sonra köyünde halen çiftçilikle meşgul olmaktadır. Kendisi bununla iftihar ediyor ve yurt vazifesini ifa etmesi dolayısıyla İstiklal Madalyası aldığından ötürü sevinç duymaktadır. Halit Akın’ın bu hareketi Türk köylüsüne ve Türk gençliğine örnek olmalıdır. Akın’ın gazetemize verdiği izahat burada bitmiştir.’
DEVLET TÖRENİ İSTEMEDİ…
Halit Molla, ölümünden kısa süre önce, kendisini ziyarete gelen zamanın Sakarya Valisi General Sedat Kirtetepe’ye, “cenazemde resmi tören istemiyorum, mezarım da diğer mezarlardan farkı olmasın” demiş ve eklemişti: “Yoksa Allah korusun türbeye döner!”
1961 yılı Mart ayında 74 yaşındayken köyünde vefat eden Halit Molla (Akın),bugün Söğütlü İlçesi sınırlarındaki Kızılcaali Sıraköy Mezarlığı’nda medfundur. Pazar günü vefat etmiştir. Valiliğe haber vermek de unutulmuştur. Halit Molla’nın vefatını, bir hafta kadar sonra duyan Vali Kirtetepe, Sıraköy’e ailesine taziye/başsağlığı ziyaretine gelmiş ve kendisine haber verilmediği ve devlet töreni düzenleyemedikleri için de sitemde bulunmuştur.
1983 yılında dönemin Sakarya Valisi Hayri Kozakçıoğlu, 2bir kahramana sıradan bir mezar yakışmaz’ diyerek, devlet eliyle bugünkü gösterişli mezarı yaptırır.
---
- Atilla Oral, İzmit Körfezi Tarihinden Bir Sayfa, Özgür Kocaeli Pazar Eki 05 Ağustos 2007, sh.6-7,
- Atilla Oral, a.g.e., sh.6,
- Rıfat Yüce, Türkyolu Gazetesi, 12 Mart 1940 sayılı nüshası,
Halit Molla
(Altan Balcıoğlu Arşivi)
Halit Molla ve silah arkadaşları Kurtuluş Şenliği’nde – 1957
Halit Molla ve silah arkadaşları Kurtuluş Şenliği’nde – 1957
(Hikmet Yıldız Arşivi)