Ben 1957 yılında Ozanlar Mahallesi, Alacak Sokak No. 21’de, İnşaat ustası Celal Başkurt’un dördüncü çocuğu olarak doğdum.

Allah rahmet eylesin, mahallemizin en eski bakkallarından, Adil Sokak üzerinde, Sait Amca vardı. Galiba soyadı Yağız’dı. Oğlu Cafer abi vardı. O da geçenlerde rahmetli oldu. Necmettin Bakkal ile köşe başında karşı karşıyaydılar.

Sait Hoca derlerdi ona. Sakallı bir amcaydı. Herkes Sait Hoca derdi. Gerçekten hoca mıydı hafız mıydı bilmiyoruz. Gayet iyi bir insandı.

Çocuktuk. İlkokul yıllarımızdı. Sekiz on yaşlarındaydık. Mahallenin çocukları, kopukları, Sait Hoca’nın bakkalında bisküvi kutusunu çala çala bitirirdik. Sait Amca da haklı olarak kızardı. Bir kutu bisküvi gitmiş, ortada para mara yok. Onu kızdırmayı çok severdik.

Bir Gün Sait Hoca, Sokağın Ortasına Çıkarak, Öfkeyle Nerede İpini Koparan Varsa Bu Mahalleye Geliyor, Diye Bağırdı

Bir gün kime kızdıysa kızmış, belki de bizlere, tam dört yol ağzıydı ya orası; nerede ipini koparan varsa bu mahalleye geliyor. Çoluğunu çocuğunu terbiye etmiyor. Bu çocuklar bakkaldan her şeyi götürüyor, diye bağırdı. Oradaydım. Gözümle gördüm, kulağımla duydum.

Demek ki Sait Hoca’nın ta burasına kadar gelmiş, isyan etti adam.

İpkoparan kelimesinin yaratıcısı o günden itibaren, sene 1966 veya 1967 olmalı, o tarihten itibaren, bu olayla, Sait Hoca oldu. O gün bugün de yaklaşık altmış senedir, Ozanlar’ın bir bölümü İpkoparan da diye nam salmıştır.

İpkoparan, Namını Sonuna Kadar Hak Etmiş Bir Semttir

Doğma büyüme İpkoparanlı biri olarak bana şu soruyu sorarsanız, mahalleniz bu lakabı hak ediyor mu? diye Başından sona kadar hak etiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Allah rahmet eylesin Sait Hocamıza. Çok isabetli bir lakap bulmuş. Onun sayesinde İpkoparan Mahallesi Adapazarı’nın namlı bir semti oldu. Kendimizi ifade etmekte zorlanmıyoruz.

Bu resmi kurumlarda dahi böyledir yani. Bir karakolda karşılaştığımızda, herhangi bir vukuattan sonra, Ozanlar’dan mısın İpkoparan’dan mısın? diye sorarlardı. Genellikle biz de İpkoparan Mahallesi insanıyla uğraşılmayacağını, haksız bir durumun yaratılmayacağını ifade ederdik. Çünkü birbirine çok bağlı bir topluluğumuz vardı.

Bir gelenek bir kültür olarak İpkoparan Kanunları diye bir şey var. Yazlı kanunlar değildir ama o yıllarda herkes bunu bilirdi. Sadece İpkoparan sakinleri değil, çevre semtler de bilirdi bunları.

Mahallemizin Sevilen Büyükleri: Mafoğlu İbrahim, Kahveci Durmuş, Paşa Dayı, Babam, Adem Kuru…

Benim çocukluğumda, yani 1965-70’li yıllarda, mahallenin ileri gelenleri, Baba-İşlerin babası ? Amca vardı. Mafoğlu derlerdi; İbrahim Amca vardı. Kahveci Durmuş Amca vardı. Paşa Sakallı’nın babası Mehmet Amca vardı. Emniyetçi Paşa Dayı vardı. Nurettin Özdemir’lerin dedesi. Adem Kuru vardı, silah tamircisi. Sabahattin Kuru’nun babası. Bir de babam vardı; Celal Başkurt. Ayrıca Nurettinlerin babası Marangoz İsmail namıyla bilinir, İsmail Amca vardı komşumuz.  Faik Seymen vardı, karşımızda. Sonra Şoför İbrahim Amca vardı. ESO’da çalışırdı. Ulucamii’nin yerini alıp inşaatı başlatan adamdır. Allah razı olsun, Allah rahmet eylesin. Daha ismi aklıma gelmeyen, saymadığım üç beş değerli büyüğümüz, mahallemizin ileri gelenleri de vardı. Bu isimler, ilk aklıma gelenler. Bunların sayesinde kavga gürültü olmaz, olursa da karakola gitmeden çözerlerdi.

Bu saydığım sekiz on büyüğümüz, kendi aralarında da iyi dostlardı. Birbirlerine sevgileri, hürmetleri vardı. Birbirlerini kırmazlardı kolay kolay.

Bizim İpkoparan’ın Çoğunluğu Manav’dı. Bizim Karadenizliler, Muhacirler de Vardı. Üç Dört Hane de Arnavutlar

Bizim İpkoparan mozaik bir mahalleydi. Tek bir milletin oluşmazdı. Çoğunluğu çevre köylerden gelip yerleşen Manav komşularımızdı. Manavların dışında bizim babalarımız gibi Trabzon’dan ve Rize’den gelip yerleşenler vardı. Karadenizli boylar yani. Muhacirler vardı. Üç beş hane de Arnavutlar vardı. İsmetler, Muslih’ler filan.

Bizim mahallede herkes herkesin ne millet olduğunu bilirdi. Ama komşuluk ilişkilerinde bunun hiçbir önemi yoktu. Benim annem Karadenizli komşusuna gittiği kadar Manav veya Muhacir komşusuna da gider gelirdi. Birlik beraberlik komşuluk çok üst seviyedeydi gerçekten de.

Ramazana Bir Hafta Kala Mahallenin Kadınları Annemin Öncülüğünde Toplanır İki Üç Gün Yufka Açarlar Makarna Keserlerdi

Ramazana bir hafta - on gün kala rahmetli annem Medine Başkurt, öncü olur, bizim kapının önü de müsaitti, kuzine sobamız, saçlar vardı. Bütün komşular toplanırlardı. Aralarında bitişiğimizdeki Trabzonlular da vardı, karşımızdaki Manav Teyzeler de vardı, yan tarafımızdaki Muhacir Teyzeler de vardı. Hep beraber birkaç gün süreyle Ramazan hazırlıkları için yufkalar yapılır, şehriyeler, makarnalar kesilirdi.

Kurban bayramında mahallede en önce kurbanı babam keserdi. Sadece kendisininkini değil, komşularınkini de keserdi. O zamanlar öyleydi. Şimdiki gibi çiftliklerde toplu kesim âdeti yoktu.

Önce kavurma bizim evde yapılırdı. Ve dolmalar. Komşular da gelirlerdi. Bayramın ilk kavurması bizim evde yenirdi. Komşular ve biz aynı sofraya oturur, her bayramın ilk kavurmasını birlikte bizim evde yerdik.

Bizim İpkoparan, Manav’ı, Muhacir’i, Laz’ı, Arnavut’uyla Çok Büyük Bir Aileydi

Aslında tam doğrusunu söylemek gerekirse, bizim İpkoparan, Manav’ıyla Muhacir’iyle Laz’ıyla Arnavut’uyla koskocaman, çok büyük bir aileydi. Sen ben, zengin fakir, şucu bucu ayrımı yoktu. Millet ayrımı kesinlikle yapılmazdı. Komşu komşuya Allah’ın bir emaneti kabul edilirdi.

Altmış sene sonra geriye dönüp baktığımda o saygı sevginin, birlikteliğin yüzde 90 kalmadığını üzüntüyle görüyorum. Gerçi tanıyanların bana karşı hürmeti saygısı devam ediyor ama gençler tanımaz beni. Eskilerden pek de aile kalmadı zaten.

Mahallemizde Memur Azdı. Okuyan da Yoktu. Sanatkâr da Azdı. Daha Çok Fabrika İşçisi ve İnşaat İşçisiydi Büyüklerimiz

1970’lerde mahallemizde memur sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Üniversitede okuyan da pek yoktu. Genelde fabrika işçisi veya inşaat sektöründe çalışarak rızkını çok zor kazanan insanlardı büyüklerimiz.

Terzi Tacettin (Güçlü, Orhan’ın babası,) Terzi Ramis (Özcan), Berber Recep (Aktaş), Berber Celalettin, Matbaacı Enver (abim), Matbaacı Davut (abim)… Bu abilerimiz de serbest meslek sahibi sanatkâr insanlardı. Sanatkâr sayısı da pek azdı ama.

O yıllarda benim yaşlarımdaki herkes, yani on beş - on sekiz yaşlarındaki gençler, bir tamirhanede çıraklık yapardı. Meslek sahibi olsun diye bir yere çırak verilirdi, ilkokul sonrası. Haftada iki buçuk liraya. Ben mesela askere gidene kadar Motor tamirhanesinde çalıştım. Çoğu arkadaşım da tamircide haftalık ile çalışırdık. Boğaz tokluğuna. Para nerede.

İpkoparan Garibandı Ama Dayanışma ve Yardımlaşma Çok Zengindi. Kapılarımız ve Sofralarımız Birbirimize Açıktı

O yıllarda hakikaten garibanlık vardı. Mahallemizde zengin yok denilecek kadar azdı. Zenginler Ozanlar kısmındaydı. Nihat Amcalar (Topaloğlu), Hakkı Amcalar (Ünal Ozan’ın babası), Faik Amcalar (Küremler), İbrahim Alkanlar, Kulaksız Saim Amcalar. Arazileri de çoktu onların, çarşıda veya Kuyudibi’nde işyerleri de vardı. Bizim İpkoparan gariban semtiydi.

İpkoparan’da garibanlık vardı ama aramızda dayanışma ve yardımlaşma çok büyüktü. Olanı paylaşırdık. Kimse kimseden üstün, zengin de değildi.

Biz her eve girer yemek yerdik. Öyle güzel bir komşuluk vardı. Kapılar da sofralar da birbirimize açıktı. Şimdiki gibi değil yani.

Ulucami’yi, İbrahim Demirci İle Babam Celal Başkurt, 1974 Yılında Başlattılar. Pazarları Herkes Cami İnşaatında Çalışırdı

Ulucami’ye hatırladığım kadarıyla 1974 senesinde başlandı. Başlatan da İbrahim Demirci ile babam Celal Başkurt’tu. Öncüler bunlardı.

Hafta içi herkes işinde gücünde olduğu için, beton tuğla harç dökme işleri hep Cumartesi Pazar yapılırdı. Genelde Pazar günleri, çoluk çocuk hepimiz caminin inşaatında toplanır, çalışırdık. Söylemesi ayıp kulû (erkek hindi) - tavuk toplar gibi, mahallenin büyükleri, biz gençleri on üç - on beş yaşlarındayız, elinde bıçkın çubukla, gelir yataktan kaldırıp götürür çalıştırırlardı. O zaman eve giremezsin diye bir şey yok. Mesela mahallemizden bir büyük, kapıya gelir çubukla vurur, çocuklar evde mi yatıyorlar mı diye sorar, bizimkiler evde derlerdi. Büyüklerimiz de haydi camiye çalışmaya derdi bize. Böyle maceralı, güzel günlerimiz oldu.

Arka sokağımızda Rizeliler vardı. Almanyalı Şeref Yarım Amca. Degan Vedat’ın, Zagor Murat’ın babaları. Yazın Almanya’dan izine geldiğinde, tatile gitmek yerine, caminin inşaatında çalıştığını iyi hatırlıyorum.

Ulucami İmece Usulü İle Yapıldı. Bu Yüzden Hepimiz Camimizi Çok Severiz, Sık Sık Ziyaret Ederiz

Bizim Ulucami böyle imece usulüyle, herkesin emeği ve katkısıyla yapıldı. O yüzden de hepimiz Ulucami’yi çok severiz.

Babamlardan yirmi yıl kadar sonra sahip çıkanlar ise, Hafız Necmi Abi, Bekçi Hüseyin Abi (Yıldırım), Abim Enver Başkurt bir araya gelip dernek kurdular, caminin her ihtiyacıyla hep ilgilendiler. Allah razı olsun.

1997’den beri ben, arabayla on beş dakikalık mesafede, Serdivan Bahçelievler’de otursam da, arada özler, mahalleme ve camiye gider, eski güzel günleri yad ederim. Görebildiğim büyüklerle de konuşur, hasret gideririm.

İlk İmam Mehmet Ali Hoca’yı da İkinci İmam İsmi Hoca’yı da Hepimiz Çok Sevdik. Mahallemize Çok Hizmet Ettiler

Camimizin ilk hocası esmer biriydi. Malatyalı Mehmet Ali Hoca vardı. Soyadı Sarıbaş’tı. Duydum ki 2009’da vefat etmiş. Allah rahmet eylesin.  Mekânı Cennet olsun. İyi bir insandı. Bizim mahalleye çok hizmeti vardır.

Sonra İsmi Hoca’mız geldi. İsmi Erdoğan. Mahallemizin insanı gibi hizmet etti. Sakin, ağırbaşlı, sarışın, orta boylu bir abimizdi. Kaynarca Müezzinler Köyü’ndendi. İsmi Hoca uzun yıllar kaldı. Bizden emekli oldu. Çok severdim. İyi dostluğumuz vardı. Hafız Necmi Abi, Enver Abim, İsmi Hoca, dördümüzün balık tutmaya gitmişliğimiz, bazı ilginç anılarımız da vardır yani. Duydum üç sene önce rahmetli olmuş. Allah rahmet eylesin.

Ara sıra gidip namaz kılıyorum Ulucami’de ama yeni hocasını tanımıyorum.

Haftaya: İpkoparan’dan Bir Geçen İkinciye Geçemez, İndirilirdi

Fahri Tuna, Ozanlar İpkoparan delikanlı başı Osman Başkurt ile söyleşide.

Osman Başkurt, babası Celal annesi Medine Başkurt’u hacca uğurlarken.

Başkurt Ailesi: Enver, Davut (rahmetli), Osman Başkurt kardeşler ve çocukları.

Ulucami İmam İsmi Erdoğan’a emeklilik plaketi. Soldan: Hüseyin Yıldırım, Hafız Necmi Abi, İsmi Erdoğan ve Müftülük yetkilisi.