Dün Özgür Suriye Ordusu ve aşiretlerin Halep’te elde ettiği zafer, İslam dünyasının birlik olduğunda nasıl büyük başarılara imza atabileceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu zafer, tarih boyunca Müslümanların ittifak ederek kazandığı diğer büyük başarılarla aynı ruhu taşımaktadır.
1514 yılında İdris-i Bitlisi ile Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e karşı oluşturduğu ittifak, Osmanlı’nın Anadolu’daki hâkimiyetini pekiştirirken, Ehl-i Sünnet inancının koruyucusu olarak Osmanlı’yı lider bir güç haline getirmiştir. Benzer şekilde, Haçlı Seferleri sırasında Kılıç Arslan ve Selahaddin Eyyubi’nin iş birliği, Kudüs’ün özgürleştirilmesini ve İslam dünyasının yeniden bir araya gelmesini sağlamıştır.
Bugün ise Halep’te gördüğümüz gibi, ortak acılar ve tehditler Müslümanları yeniden bir araya getirebilecek en güçlü bağdır. Ancak bu birlikteliğin sürekliliği, güçlü bir liderlik ve stratejik vizyonla mümkündür.
Halep Zaferinin Arkasındaki Faktörler
1. Teknoloji ve İstihbaratın Kullanımı:
Özgür Suriye Ordusu, insansız hava araçları ve sahadaki detaylı istihbarat çalışmalarıyla Esad rejimi ve İran destekli milislerin kritik noktalarını etkisiz hale getirmiştir. Bu, Osmanlı’nın kuşatma stratejilerini ve düşmanı zayıflatma yöntemlerini hatırlatan bir yaklaşımdır.
2. Aşiretlerin Dayanışması:
Bölgedeki Sünni aşiretlerin kendi aralarındaki ayrılıkları bir kenara bırakıp Özgür Suriye Ordusu liderliğinde birleşmesi, zaferin en önemli anahtarlarından biri olmuştur. Bu dayanışma, İslam dünyasının liderliği altında bir araya geldiğinde ne kadar güçlü olabileceğini gösteren bir başka örnektir.
3. Ehl-i Sünnetin Gücü:
Ehl-i Sünnet inancının etrafında toplanan bu güç, Şii blok ve diğer terör örgütlerinin tüm çabalarına rağmen birliği sağlamıştır. İran, PKK/YPG ve İsrail’in bölgede kurduğu ittifaklara karşı, Sünni dünyanın ortak değerlerini koruma kararlılığı zaferin temel unsuru olmuştur.
Bugün İslam dünyası, Halep gibi zaferlerin sadece bir başlangıç olmasını sağlamak zorundadır. Tarih boyunca İslam’ın kılıcı olan Türk milleti, bugün de bu birliğin lokomotifi olma sorumluluğuna sahiptir. Batılı güçler ve onların bölgedeki aparatları, Müslümanları zayıflatmak için her türlü entrikayı kurarken, bizim bizden başka dostumuz olmadığını unutmamalıyız.
Osmanlı döneminde olduğu gibi, bugün de Türk liderliğinde bir ümmet birliği sağlanabilirse, küresel güç dengesi değişebilir. Tarih boyunca kâfirler, Türk adını duyduklarında korku hissetmiş; adaletin yeniden tesis edilmesi için Türk milletini beklemiştir. Bu sorumluluk bugün daha da belirgindir.
Halep zaferi, birliğin gücünü ve ayrılığın zayıflığını bir kez daha göstermiştir. İslam dünyasının geçmişteki liderlik ruhunu yeniden canlandırması, sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın adalet ve barış içinde yaşayabileceği bir geleceğin anahtarıdır. Dün Halep’te kazandığımız zafer, bugün tüm ümmete bir çağrı niteliğindedir: Birlik olmadan zafer, zafer olmadan huzur mümkün değildir.