Kentler dönüşür, bu şehirde de dönüşür. Çünkü irade ortaya koyan Yusuf başkanı, şehri Dünyalar kadar seven Ali abisi, ismini sayamadığım niceleri… Dedim ya bu şehir elbet dönüşür. İnsanlar daha sağlam emniyetli binalarda oturur.

Bilmem kaç şiddetinde depremlere de dayanır, dayansın da. Bir insanın ilk hakkı barınma hakkıdır, hem de güven içinde barınma hakkı.

      Peki ya İnsan, nasıl dönüşür! Beynindeki depremlerden hangi tür harç korur ya da düşünce dünyasını dayandırdığı zemin nasıl iyileştirilir. Gerçekten! İnsanın dönüşmesi, bireysel mi yoksa kolektif bir şey mi. Siyaset bu dönüşümün neresinde, eğitim neresinde, nerden başlamalı ya da hiç başlamamalı mı öylece seyredip insanlar birbirini mi kırıp geçirmeli.

Kabul ediyorum son öneri ürkütücü oldu ama biz insanı dönüştürmedikçe nesiller yetiştirmedikçe daha çok korku filmi görürüz.

     Bizde ata sporudur, dişinden kan damlayan batıya hayranlık hem de yere çöp atmadıkları, yaya geçidini kullandıkları ve işlerinde dürüst oldukları için yere göğe sığdıramayız. Çıldırmamak içten değil, Oysa kitaplar asırlar öncesinde yazmış Türklerin temizliğini, mertliğini, güvenilirliğini. Hanımlar, beyler sizce biz neyden vazgeçtik te kölelikten kurtardığımız insanlık öğrettiklerimize imrenir olduk.

      Hadi! Adet yerini bulsun ben de batıdan örnek vereyim, Platon; dünyada tüm gördüklerimiz tuttuklarımız, tattıklarımız gerçekte olanın sadece gölgesidir deyip, bir çeşit varlık alemi tasavvuru yapar.

Evet önce var olmayı kavramalı oradan var edene ulaşılmalı Toplumsal yaşamın tüm alanlarını(siyaset, sanat, felsefe v.s) bu anlayışla kurgulamalı, eğitim ve öğretime de bu zaviyeden bakılmalı o zaman insan-ı seniyye (üstün insan) yetiştirmeye başlar. O da millet-i seniyyeyi (üstün toplum)oluşturur.

SÜRÇÜLÜ LİSAN ETTİYSEK AF OLA.