Çalışkan başkan. Üretken başkan. Entelektüel başkan. Mütevazı başkan. Yaptıklarını anlatmayan başkan. Yardımcılarına başkanım diyen başkan. İki sene üst üste beş atölyeli yazarlık mektebi açan başkan. Alt liglerden aldığı ilçe takımını, ekibiyle beraber, Süper Lig’in dişi takımlarından birisi yapan başkan. Gelen konuklara yaptıklarını anlatmak yerine Sezai Karakoç’un medeniyet algısı üzerine sorular soran başkan. On beş sene başkanlığı süresince mal varlığı bir metrekare, birikimi bir kuruş artmamış namuslu başkan.
Ben eski bir belediyeciyim. Yirmi beş sene belediyecilik ettim. Mühendis, müdür, daire başkanı… Dört seneye yakın vali kültür sanat danışmanlıkları görevim oldu. Anlayacağınız, - hasbelkader / hayatın bana sunduğu görev ve imkânlarla - onlarca belediye başkanıyla haşır neşir oldum. Çoğunun güzel özelikleri vardı. Beğendiğim, takdir ettiğim başkanlar oldu. Çoğuyla dostuz hâlâ. Şovmenler, ihlassızlar, hava caka peşinde olanlar, ceptucepciler de vardı. Onlarla Rabbim muhatap etmedi beni, çok şükür.
Ama yukarıda saydığım on özelliğin dördü beşi altısı bazılarında da vardı. Bünyesinde onunu da barındıran bir tek başkan tanıdım ben: Salih Hızlı.
Üç dönem Manisa Akhisar Belediye Başkanı seçilen, her sandıkta partisinden sekiz - dokuz puan fazla oy alan Salih Hızlı. O Akhisar ki, pek bilinmez, Manisa’da, ticaret, sanayi, katmadeğer, nüfus, nüfuz konusunda il merkeziyle yarışan, nüfusu 200’e dayanmış, ülkemizdeki sofralık zeytinin yüzde 71’ini üreten bereketli bir ilçedir. Yarı vilayettir yani. Hatta yarıdan da fazla.
1924 Mübadelesinde Selanik Revaka’dan ata yurda göçen Hızlı Ailesinin ferdidir bizim Salih. Sekseninde hâlâ çok lezzetli börekler açan, zeytin bahçeleriyle hemhal, oğlu belediye başkanı olduğu hâlde her ay kuyruğa girip su parasını ödeyen, Sınıf öğretmeni Mustafa Hızlı’nın oğludur. Okuldaşız; İTÜ SMF’den mezun inşaat mühendisidir. Kader onu Akhisar’a hizmet etmeye memur etmiştir, elhak.
Çalışkan, üretkendir dedik. Her başkan çalışkan üretkendir, eyvallah. Mertçe söyleyelim; çoğu günü kurtarma - kimseyle kötü olmadan yeniden seçilme derdindedir. Salih başkansa farklıdır: Bir çeyrek asır sonrasının şehrini inşa eden bir başkandır o. Farkı burada. Stadı şehir dışına yeniden yapmasından otogarı yenilemesine, zeytin hâlini kültür merkezine dönüştürmesinden oluşturduğu göletlere, yeni işhanlarından belediye binasına, Akhisar Türküleri ablümünden şehrinin hafızasına sahip çıkışına, ilçesindeki yetenekli gençlere iki yıl süreyle beş atölyede eğitim almaları imkânı vermesine… Daha onlarcasına.
Entelektüeldir gerçekten de. Mühendis kökenlidir üstelik. (Biz mühendisler pek okumayız, zekâmızın üstünlüğüyle övünür dururuz bir ömür, maalesef.) Salih Hızlı, bir yazar kadar okuyan, düşünen, yeni çıkan kitapları takip eden bir başkandır. Not: Geçen gün sohbetimizde, konuya uygun olarak, önce İsmet Özel’den, iki dakika sonra Sezai Karakoç’tan, üç cümle sonra Nazım Hikmet’ten, yedi cümle sonra da Cahit Zarifoğlu’ndan dizeler okudu haziruna. Doğal akışıyla oldu her şey. Pes vallahi.
Mütevazıdır, evet. Biri söylemese, ne kendisi hatırlar başkanlığını, ne karşısındakine hatırlatır. Bilmeseniz anlayamazsınız.
Bunca yıllık ömrümde bu kadar çok iş yapıp bu kadar az anlatan bir tek Salih Hızlı başkanı gördüm desem inanın abartmış olmam. Yüz iş yapmış, doksan dokuzunu anlatmıyor, birini de siz söylerseniz söylüyor. Böyle anlayın.
Bizde başkanlar, özellikle de yardımcılarına (siz bunu genel sekretere, genel sekreter yardımcılarına, daire başkanlarına diye de anlayın lütfen) ve müdürlerine, kendileri atadıkları için olmalı, tepeden bakarlar, adeta kapıkulu gibi görürler. Karşılarında ceket ilikli ve esas duruşta, emredersiniz efendim psikolojisinde bekletir, yarı tanrı - yarı kral ses tonuyla konuşurlar. Başkanlar her şeyi bilir görür en doğrusunu düşünür karar verir, yardımcıları hep eksiktir, akılları ermez, emre itaatle mükelleftirler. Genelde böyledir maalesef. Atadıkları, her hakarete her aşağılanmaya hazır ve nazırdırlar. Hele de onlara başkanım diye hitap etmesinler. Bir punduna getirip, ağzından burnundan getirirler. Bunun tek istisnasını Salih Hızlı’da şahit oldum ben. Yardımcılarına, Ömer Başkanım şu konuda ne düşünüyorsun veya Latif Başkanım, şunu şöyle mi yapsak acaba, deyişine tanıklık ettim. İftihar ettim kardeşimle.
Bir gün makamındayım. Sekiz saatlik yoldan gelmişim. Yorgunluk çayı içiyoruz. İçeriye afili iki bey girdi. Eski belediyeciyiz ya, girişlerinden yüksek bir makamdan torpilli olduklarını anladım. Yanılmamıştım. Biri iktidar partisinin il yöneticisiymiş, genel başkan yardımcının selamıyla gelmiş. Refakat ettiğinin imar işine desteğe gelmiş. Salih Bey, durum kendisine izah edilir edilmez, ilgili başkan yardımcısı, imar müdürü ve o işe bakan inşaat mühendisini çağırıp mini bir toplantı yaptı. Torpilcinin derdi şu: Sekiz dükkân on daire imar izni verilen yerini, imar tadilatıyla on altı dükkân yirmi daireye çoğaltmak istiyor. Genel başkan yardımcısından torpili bu yüzden. Dört milyon dolarlık gelirini sekiz milyon dolara çıkartmak: Kapitalizm, baskı, rant, gözüdoymazlık, siyaset, particilik, üleşme diz boyu. Beni unuttular koltukta. Salih Başkan, bu işin imar kanunu çerçevesinde nasıl kanuna aykırı olduğunu, mümkünü olmadığını en sarih biçimde izah ettirdi, kırmadan dökmeden, hayır cevabıyla gönderdi torpilli şürekasını. Ve yarım saatlik görüşme süresince, yardımcısına Ömer Başkanım, müdürüne, Mehmet Müdürüm, memuruna Hasan Bey diye hitap ederek. Hiçbir baskı yapmadan. Bayıldım. Tek kelimeyle şahit olduklarıma hayran kaldım. İşte bu, dedim.
Bir gün belediye binası içinde yürürken bir kapı dikkatimi çekti. Akhisar Belediyespor yazıyordu kapıda. Bir şube müdürlüğü hükmünde. İnanamadım. Akhisaspor’un Süper Lig’in tozunu attığı, Türkiye Kupasında Galatasaray’ı yenip kupayı müzesine götürdüğü günler. Bir masa, beş altı koltuklu bir oda. Orasıymış kulüp idare merkezi. Bu başarıyı nasıl yakaladıklarını sordum, çok basit Fahri Abi, diye cevapladı Salih Başkan. Devam etti: İşin başına, yardımcım Ömer İşçi Başkanımı getirdim. Bütçelerini yaptılar. Güvenilen bir teknik direktör buldular. Bütçeye uygun, mütevazı ama kaliteli transferler yaptılar. Hocanın işine hiç ama hiç karışmıyoruz. Başarı kendiliğinden geldi. Olay budur. Bu kadardır. Buncadır.
Bahtiyar Aslan şiir, Mehtap Altan öykü, Fahri Tuna deneme-portre, Bengü Demiray - Selnur Korkutan masal, Batuhan Kurt sinema atölyesinde, iki yıl boyunca her birisi iki buçuk saat süreli otuz iki derste, Akhisarlı 225 gence sanat ve edebiyat eğitimi verdiler, Akhisar Belediyesi Şeyh İsa Yazarlık Mektebi’nde. Mimarı elbette Başkan Salih Hızlı’ydı. Ve yardımcısı Ömer İşçi. Bizzat şahidim. Yakinen. Nice yazarlar yönetmenler yetişecek Akhisar’dan inşallah. Zamanla görülecek bu.
33 kitap sahibi TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, otuz ülkede sergi açmış ünlü mimarımız İsmet Yedikardeş, Türkiye’nin sayılı biyografi yazarlarından Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar, Işığın Efendisi lakaplı ünlü fotoğraf sanatçısı İbrahim Zaman, Türkülerin Efendisi Bayram Bilge Tokel ve daha kimleri, Akhisar gençleriyle buluşturan Salih Hızlı, akşamları yemek sonrasındaki uzun ve verimli muhabbetlerde, misafirlerine tek cümle yaptığı hizmetleri anlatmadı; başta, Sezai Karakoç’un Medeniyet Algısı olmak üzere, sanatı edebiyatı düşünceyi musikiyi konuştu. Tamamında vardım. Bizzat tanığım. Aracılığımla gelmişlerdi zira.
On beş yıllık başkanlığı bittiğinde, eşinin ve kendisinin maaşından başka tek kuruş geliri yoktu. Bir de başını sokacak evi vardı. O kadar. İstanbul’da İTÜ’de kendisi gibi inşaat mühendisliği okuyan oğlunun kaldığı evin kirasını nasıl ödeyeceğini düşündüğüne şahidim. Çalmayan çırpmayan, çaldırtmayan çırptırtmayan namuslu adamdır Salih Hızlı. Ve ekibi. (Hele de Ömer İşçi. Bu yiğit, her eve - her kuruma lâzım adam için de bir portre yazılmalı.)
Akhisar. Şeyh İsa Hazretlerinin şehri. Salih ve sahih şehir. Bereketli şehir. Salih Hızlı tam da lâyık bir bir evlattır bu şehre. Salih evlat. Tertemiz. Ve salih başkandır. Ve entelektüel. Hizmetlerin daim’ola.