Edebiyat ne demek senin için, senin hayatında Fahri Abi?
Hayatım. Geçmişim. Varlığım. Yeme içme gibi günlük ihtiyacım. Enerjim. Mutluluğum. Huzurum. Şifam. Gıdam. Olmazsa olmazım. Nefes alış verişim. Tası tarağı toplayıp bu dünyadan göçtüğümde geriye bir şey kalacaksa benden, inanın o belki birkaç yazı, birkaç portre, birkaç kitaptır. Değeri var yok bilemem. Ama bildiğim, geriye benden onlar kalacak. Benden ve herkesten. Yazdıklarımız, çizdiklerimiz, bestelediklerimiz. Yaptıklarımız.
Şiir ne demek senin hayatın için Fahri Abi?
Şiir edebiyatın balı. Özü. Nüvesi. Önce söz vardı. Sonra şiir oldu. özgıda. Özbesin. Özsöz. Özdil. Edebiyatın özü. En güzel yeri. Güzelliği. Prensesi. Ecesi. Olmazsa olmazı. Olmazsa olmazım. İçinde şiir lezzeti olmayan ne öykü sarar beni, okutur kendini, ne roman. Ne deneme, ne portre. Bir bakıma zeytin yağı. İyi ki var. İlk insan kadar eski, ilk insan kadar kıymetli, ilk insan kadar özel. Ademî, Havvayî bir şey şiir. Yazamasam da onsuz yapamadıklarımdan.
İlk duyduğun şiir?
Biz Türklerin, Anadolu ve Rumeli diye ayırmadan söylüyorum, çok büyük bir şansı var: Yunus Emre. Yedi yüz yıldır kalbimizi mayalayan adam o. Hiç unutmam. Çocuktum. Dört, beş, belki altı yaşındaydım. Annemin kulağımda kalan bir ninnisi: Şol cennetin ırmakları / Akar Allah deyu deyu / Çıkmış İslâm bülbülleri / Öter Allah deyu deyu. Annem okuma yazma bilmezdi. Okusa profesör olacak kadındı rahmetli. Ne şiir diye bir kelime bilirdi. Ne Yunus’un adını duymuştu. Ama irfan sahibiydi. Tüm Anadolu anneleri gibi. Yunus’un şiirleri buydu işte. Şiir olduğu bilinmeden ezberlenen kalbe sinen kalplere şifa. Özetle ilk duyduğum şiir, annemden bir tür ninni olarak, Yunun Emre’nin bu şiiridir.
İlkokul yıllarında ezberlenen şiirler olurdu. Hafızanda kalan var mi?
Bizim köy Sakarya Kaynarca Okçular. Manavlaşmış bir Yörük köyü. Otuz hane. üçte olmalıyım. Dokuz on yaşlarındayım. Komşumuzun kızı Tenzile Ablam, 23 Nisan töreninde bir şiir okumuştu: Bugün gibi hatırlıyorum: Cunfuriyet Türkü ölümden / Odur kurtaran / Odur yeniden / Türklüğü kuran Bu memleketi / Cunfuriyeti / Canıyla etti / Bize armağan Üzerinden en az elli sene geçti bu olayın. Geçenlerde merak ettim baktım. Eski milli eğitim bakanlarından Hasan Ali Yücel’inmiş meğer bu şiir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, sağlığında, Atatürk’e övgü olarak yazılmış, belli ki. Tenzile Ablam, Allah uzun ömür versin, senelerdir Ozanlar’da oturuyor, yerel Manav ağzıyla Cumhuriyet’i / Cunfuriyet diye okumuştu.
Hayatında tanıdığın / gördüğün ilk şair kimdir?
İTÜ SMF’de Endüstri Mühendisliği öğrencisi birinci sınıftaydık. Sene 1978. On sekiz yaşındayım. Kamu hukuk dersi asistanımız Osman Sarı. O günlerde çok popüler olan, bana göre hâlâ popüler ya, meşhur Taş Gazelinin şairi Osman Sarı. Ufak tefek çelimsiz tertemiz yüzlü çocuk kalbi taşıyan Maraşlı bir akademisyen. Dost olduk. Kırk küsur yıldır hâlâ dostuz. Yine Fizik dersimizin asistanı şair Trabzonlu Yılmaz Güney. Hocam, dostum, ağabeyim. On bir sene beraber Irmak Dergisini çıkarttık. Sık görüşürüz hâlâ. Daha dün telefonlaştık. Gülüştük. Dünya tatlısı bir hocadır.
Şiir yazdın mı Fahri Abi. Cahit Zarifoğlu ve Mavera dergisi ile ilgili ilginç bir anın olduğunu duymuştuk?
Her üç yazardan dördü gibi yazmaya ben de şiirle başladım. Üniversite ikinci sınıf öğrencisiyken o dönemin popüler dergisi Mavera’ya mektupla gönderdim şiirlerimi. Merhum Cahit Zarifoğlu da derginin son üç sayfasında gönderilen mektupları değerlendiriyor, yol gösteriyordu. (Geçenlerde o yazılar Okuyucularla adıyla yayımlandı. Üşenmedim saydım. 298 benim gibi hevesli genç, 358 mektup göndermiş yedi yılda dergiye. Kırk sene sonra devam eden yirmi dört kişiyiz sadece. Nurullah Genç, Adem Turan, Yılmaz Daşçıoğlu, Şeref Akbaba, Recep Seyhan vesaire.) 1980 yılıydı. Merhum Zarifoğlu dergide ‘Hece şiirini kavramışsın. Ancak serbestlerin şiirle ilgisi yok. Şiire özgün bir soluk getiriyor değilsin. Bu gidişle adını şair olarak yazdıramazsın’ deyince büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Şiiri bırakıp denemeye yöneldim ben de.
Büyük Doğu'dan yani Necip Fazılcı bir çizgiden yetiştiğinizi biliyoruz. Necip Fazıl şiirine nasıl bakıyorsunuz. Üzerinizde etkisi var mı?
En sevdiğiniz Necip Fazıl şiirleri? Doğrudur. Ben MTTB’de, Büyük Doğucu kanatta yetiştim. Kısmetimiz böyleymiş. İlk okuduğum, hâlâ önemli kısmı ezberimde olan şiir kitabı Üstadın Çilesidir. Necip Fazıl merhumun üzerimde çok hakkı olduğunu söylemeliyim. Üslubumdaki üçlemeler ondan mülhem olabilir mesela. Kırk yaşıma kadar Sakarya Türküsü müptelasıydım, son yirmi yıldır ise Kaldırımlar.
İdeolojik / didaktik şiire nasıl bakıyorsunuz? Necip Fazıl / Nâzım Hikmet şiirine yaklaşımınız nasıl?
Faik Baysal merhumun bir sözü vardır: Öbür yüzyıla ideolojik ve didaktik şiir kalmayacak. Bence de kalmayacak. Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak / Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya. Necip Fazıl’ın bu dizeleri başarılı olmakla beraber bir meydan nutkuna ait sanki. Gelecek asra ondan (ve her şairden) daha naif şiirler kalacak bence de. Nazım meselesine gelince; ideolojisini sevmesem de büyük şair Nazım. Kırkımdan sonra okumaya başlamış olsam da, Nazım’ım birçok şiirini seviyorum. Türkçenin çağımızdaki en büyük üç beş şairinden kuşkusuz. Faydalanıyorum da.
Ünlü şair Faik Baysal yakın dostunuzdu bildiğimiz kadarıyla. Evine giderdiniz, evinize gelirdi. Bir portre olarak nasıl bir şairdi Faik Baysal. En sevdiğiniz Faik Baysal şiiri?
Doğrudur. Merhumun son on yılında oldukça yakındık kendisiyle. Evimizin terasında çok kahve içmişliği, Sapanca Gölü’ne baka baka çok şiir okumuşluğu vardır. Çok nazik, çok zarif, çok rikkat sahibi bir kalp taşıyordu Faik Abi. Hem konuşurken hem yazarken Türkçeyi mükemmel kullanan biriydi. Anadol şiirini çok severim, Adalet şiirini de. Çarşambasını da Birdenini de. Annem şiiri de şahanedir. Yavuz Bülent Bakiler’le söyleşi yapıyordum bir gün. 2002 yılı olmalı. Aynen şunları söyledi: 'Ben 'Şiirimizde Ana' diye bir antoloji yayınlamış adamım. Türk edebiyatının tartışmasız ne güzel anne şiiri Faik Baysal'ın Annem şiiridir. Benim altı şiir kitabım var. O şiiri yazmış olmak için altı şiir kitabımı da hiç düşünmeden feda edebilirim.'
Bir edebiyat hatırası olarak Sait Faik'in 'Bu Masa' şiiri neler hatırlatır size?
Güldürdün beni Kadir kardeş. Hay çok yaşayasın. Faik Abi (Baysal) anlatmıştı: ‘Burgazada İskelesine indim. Baktım karşımda hemşerim ve dostum Sait Faik. Bana ‘Adaş, şu giden kıza söyler misin, Sait seni seviyormuş diye’ dedi. Kendin niye söylemiyorsun? Dedim. Ben çok korkuyorum dedi. Ben de çok korkuyorum dedim. Sana ne yapacak, korkma, sen elçisin nihayetinde. Hadi koş söyle dedi. Baktım yirmi, otuz metre ötede, sahilde yavaş yavaş yürüyen bir bayan var. Yaklaştım. Hanımefendi affedersiniz dedim, döndü. Erkek yüzlü, esmer bir bayan. Rum kızı Aleksandra. Erkeksi ve sert bir sesle, Ne var? Dedi. Efendim Sait Faik sizi seviyormuş da diyebildim korka korka. Sait’e doğru baktı: Kim o? Balıkçı mı? diye sordu. Hayır efendim, şair diye cevapladım. Öyleyse bana bir şiir yazsın. Beğenirsem kabul ederim dedi. Sait’e ilettim bunu. Bunun üzerine o da Bir Masa adlı şiirini yazdı: Bize bir masa ayır Yankimu / Aleksandra´mla benim için / Bir masa / Üstü çiçeksiz / Örtüsü gazeteden / Şarabı aşktan / Hem hülyadan / Aleksandra´m mızıka çalsın / Siyaha çalar parmaklarıyla / Güftesi bayağı şarkılar / Adi havalar / Meyhane acı zeytinyağı koksun / Sen hoşnut ol Yanakimu.
Hayatınıza dokunan şairler var bildiğimiz? Ercan Yılmaz / Hilmi Yavuz?
Evet, hayatıma, hayatımıza dokunan çok şair var. Bunlardan ikisini anlatayım: Kızım Ayşenur’u damadım İsa’ya 2014 yılında telefonla şair Hilmi Yavuz istedi, söz yüzüklerini şair Ercan Yılmaz taktı. Bu arada kızım da hikâye yazarı ve edebiyat öğretmeni. Damadım da Boğaziçi Üniversitesi’nde edebiyat doktorası yapıyor. Böyle şiirsel ve şairsel de bir kız isteme töreni yaşadık ailece.
Genç ile çok yakın olduğunuzu biliyoruz. 'Yağmur' desem? 'Aziz dostum' desem, 'Düğün Yemeği' desem?
Eyvallah. İstihbaratınız iyi maşallah. Edebiyat dünyasında en yakın olduğum üç beş şairden birisidir cığım. Aziz dostum hitabı ona çok yakışıyor. Onun Yağmur şiiri 20. Yüzyılın en güzel naatıdır bence de. Yani en güzel peygamberimize övgü şiiridir. O şöhretine karşın, inanılmaz mütevazı can dosttur. Arar sorar. Pelikan hüzünlü şairimizdir o bizim. 2016’da kızımın İstanbul’da düğün yemeğine katılmıştı eşi Nermin Hanım ile birlikte. Konuşmayı o yaptı. Müthiş de bir hatiptir. Üç gün üç gece konuşsa dinletir kendisini. Eşinden izin alarak yarım saatlik bir konuşmayla evliliklerinin hikâyesini anlattı. Yerlere yatırdı herkesi. Resmen kırıldık gülmekten. Uzun hikâye de. Bir iki cümleyle: Eşini, genç kızken kayınpederi birine sözlemiş. Bunu duyan da köylerinin imamı zatın karşısına geçip ‘bu kızı oraya vermeyin, mutsuz olur sonra, yanlış yapıyorsunuz hocaefendi?’ deyince adam Kime vereyim o zaman? Diye kızmış. da Bana verin! Demiş. Hoca kükremiş. Hocanın aşireti öldürmek için ’ın peşine düşmüş… Vesaire vesaire. Sonra iş tatlıya bağlanmış. Film çok aksiyonlu ama finali mutlu bitiyor. Şimdi yaklaşık kırk yıllık evliler.
Anadolu'nun sesi Mustafa Özçelik?
Kalp denizlerine yelken açan bir şair Mustafa Abi’m. Yaşayan Yunus Emre. Yaşayan Âkif de. Anadolu’da Türkçeyi o temsil ediyor şimdilerde. Haza şair, haza Müslüman Türk, haza insan.
Anadolu'ya uzansak söyle bir: Van? Ordu? Tokat? Oradan Edirne'ye?
Van eşittir doğunun dokuzuncu çocuğu Müştehir Karakaya’dır benim için. Konuşması yürümesi öfkesi de şiirine dâhil olan adam Müştehir. Ordu, şeksiz şüphesiz Selçuk Küpçük’tür. Bestelerini dize dize uçuran yiğit adam. Güzel kalpli mert onurlu adamdır Selçuk Küpçük. Çok severim. Tokat, üç şehirli (Tokat, Adapazarı, Sivas), üç nehirli (Yeşilırmak, Sakarya, Kızılırmak) bir şair, Mustafa Uçurum demektir benim için. Irmaklarca çağıldayan şairimiz o bizim. Edirne’ye gelince; Gül şehir, güller şehri Edirne’de bakışları hüzün sarısı bir akademisyen - şair yaşıyor: Mustafa Hatipler. Sesinde sözünde şiirinde Balkanların hüznü hicranı hasreti olan ağabeyim. (Benden bir gün büyüktür, ustaca kullanır bunu.) Günümüz Edirne’sini Edirne yapan üç beş güzel insandan biridir Mustafa Hatipler.
Portre yazarı şairler var? Adem Turan ve Mehmet Aycı?
İkisi de yakın arkadaşım. İkisi de iyi şairdirler. Zaten iyi portreciler iyi şairlerden çıkıyor; Yusuf Ziya Ortaç gibi, Cemal Süreya gibi. Yaşayan on dört portre yazarıyız biz şu anda Türkiye’de. Her birimiz 75-80 puan alırız herhalde. Ama yaşayan en iyi portre yazarı Mehmet Aycı’dır. Onu rahatlıkla söyleyebilirim. Eylül vurgunu yüzlü şairimizdir bizim Adem Turan. Muzip bir sus işaretidir Mehmet kardeşim.
Sapanca Şiir Akşamları desem?
Türkiye’de uzun yıllar sürdürülebilen, eli yüzü düzgün üç şiir etkinliğinden birisidir diyebilirim gönül rahatlığıyla. Şiirin haysiyetini yere düşürmemiştir hiçbir zaman. Şiiri popülizme meze etmemiştir. On dokuz yıl devam etti. İlk on dört yılında ben de düzenleme kurulundaydım, işin mutfağındaydım yani. Mustafa İsen’in 1999 Depremi sonrası hem Adapazarı’nı maddî- manevî yıkım sonrası ayağa kaldırmak, hem de iyi tanıdığı Ohri Gölü kıyısındaki ünlü Struga Şiir Akşamları’ndan mülhem, yeryüzü cenneti Sapanca’yı tanıtmak için kurduğu çok faydalı bir şiir festivali diyelim. Devam eder inşallah.
Siz bir Balkan Sevdalısı olarak biliniyorsunuz. Balkanlara altmış bir kez gittiğinizi, Balkan Türküsü adlı bir edebiyat dergisi çıkarttığınızı da biliyoruz. Rumeli, Türkçe ve şiir desem?
Hiç düşünmem; Yunanistan Batı Trakya’da Sibel Gülistan ve Sevkan Tahsinoğlu derim. Bulgaristan’da Şefika Refik, Kadriye Cesur, Rüstem Aziz, Sibel Cenap derim. Romanya’da Hayat Memiş ve Ürkiye Amed derim. Gagauz Yeri’nde Güllü Karanfil ve Alla Büük derim. Makedonya’da Leyla Şerif Emin, Mehmed Arif, Rabia Ruşid, Emel Hamza Şerif derim. Kosova’da Zeynel Beksaç, Taner Güçlütürk ve Canan Özer derim. Bosna Hersek’te Amila Neslenoviç derim. Ve daha niceleri. Türkçe Balkanlarda, bir asırlık bir kesintinin ardından yeniden yeşeriyor Kadir Bey. Yeniden şiirle edebiyatla hayat buluyor. Yaşasın Türkçeyi yaşayanlar ve yaşatanlar.
Adapazarı ve şiir desem?
Adapazarı bir öykü, öykücüler şehri elbette. Ulusalda yirmi beş yazar çıkartmışız bugüne kadar. Bunun on ikisi öykü yazarı. Yarısı yani. Ama genç ve iyi şairlerimiz de yok değil. Ulusalda da kabul edilmiş isimler bunlar. Doğum tarihlerine göre sayayım: Ercan Yılmaz, Fatma Çolak, Zeynep Arkan, Kadir Korkut. Ve daha gençleri de geliyor arkadan, gelecek...
Genç kuşak şairlerden kimlerin şiirlerini beğeniyorsunuz?
Birçok genç şair var beğendiğim. İsim isim ayırmayayım. Kalplerini kırmak istemem. Ama aralarından beş puan daha yukarıda gördüğün iki isim söyler misin derseniz, Suavi Kemal Yazgıç derim, Mehmet Aycı derim.
Sizi en çok etkileyen / en beğendiğiniz şiir?
En az on şair, on şiir adı verebilirim çok sevdiğim. Sezai Karakoç’un Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentinesini nasıl saymam. Abdurrahim Karakoç’un Mihribanını nasıl söylemem. Ama sadece biri diyorsunuz: İsmet Özel’in Amentüsü diyeyim o zaman.