Türk özdeyiş edebiyatı hakkında neler düşünüyorsun? Batı’da çok gelişmiş bir edebiyat türüdür malum. Bizim edebiyatımızda ise, aynı portre gibi, en az gelişen türlerdendir. Cenap Şahabettin’in Tiryaki Sözleri Türk özdeyiş edebiyatının ilk özgün eseridir denilebilir. Bir de ideolojik nedenlerle toplanmış, Atatürk’ün kitaplardan not aldığı, softasında zaman zaman söylediği sözler, Atatürk’ün Özdeyişleri adıyla yayımlanmıştır. Bir de 1994 yılında broşür formatında Zafer’den yayımlanan Ş.’nin (Mehmed Selahaddin Şimşek) Özdeyişler kitabı vardır. Türk özdeyiş edebiyatı bu üç kitaptan ibarettir neredeyse.
2. Tür olarak özdeyişin en yakın olduğu, beslendiği edebiyat türleri hangileri acaba? Güzel bir soru; ben de düşünmüşümdür bunu zaman zaman. Deneme ve şiir diyebilirim. Özdeyiş, aynı deneme gibi, tarih, sosyoloji, psikoloji, tıp, bilim, epistemoloji, antrapoloji, ekonomi, edebiyat, sinema, tiyatro, hayat, dünya… her şeyle ilgilidir, beslenir. Şiirle de yakındır, zira söylem şiirsel olmak zorundadır. Doğrusu ben böyle düşünüyorum.
3. Özdeyiş kavramıyla ilk tanışıklığın nasıl oldu Fahri Abi? Bilmeden. Not aldığım sözlerin özdeyiş olduklarını bilmeden. Tam manasıyla hadise bu. Mühendislik Fakültesi öğrencisiydim. Bir yandan da edebiyatla haşır neşirdim karınca kararınca. İyi bir okur olmaya çalışıyordum. Nitekim okuduklarımdan notlar, sözler aldığım 1981 Ece Ajandası geçti elime geçenlerde. Bir sezonda yirmi yedi kitap okumuş. Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç’a, Şekspir’den Balzac’a, Cemil Meriç’ten Hermann Hesse’ye, Ali Şeriati’den Nietsche ve Sartre’ye… Doğu - Batı ayırmadan. Hep güzel sözleri not almışım kitaplardan. 365 günlük ajandam o notlarla dolu.
4.Bir üniversite genci için çok iyi ağbi. Bir iki not paylaşabilir misin onlardan bizle? Estağfurullah. Çok teşekkür ederim. Memnuniyetle. Sayfalardan rastgele seçtiğim on iki sözü buradan sizinle ve okurlarla paylaşayım hemen: Her gelecek yakındır. (Hazreti Muhammed), Susmak bir nevi konuşmaktır (Victor Hugo), Feleğin başında paralansın parası / Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeğe (Neyzen Tevfik), Benzerleri birleştirmeyi gözetir doğa. (Şekspir), İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür. (Sezai Karakoç), Dur söyle! Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun, ne düşünüyorsun? (Sokrates), Beden bir şehre benzer. Kalp bu şehrin padişahıdır, akıl ise padişahın veziri. (Gazali), Zaman yuvarlaktır. (Nietzche), Sol-Sağ: Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Hıristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne?’ (Cemil Meriç,) Gerçeklere dosdoğru ve çekinmeden bakmak kadar iyi bir şey yoktur. (Sartre), İnsanın Kabesi kalbidir (Mevlâna) ve İnsan her şeye alışabilen bir yaratık. (Dostoyevski),
5. Cenap Şahabettin desem size? O süreçte Cenap Şahabettin’den de sözler yazmışım ajandama evet. Sonra sonra fark ettim ki Türk edebiyatında - belki de - ilk ödeyiş yazarı Cenap Şahabettin’miş aslında. Müthiş öz, veciz, güzel sözleri var. Onun Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok gürültü patırtı çıkartırlar özdeyişini nasıl unutabilirim. Gün geçtikçe daha bir tanıdım ve sevdim Cenap’ı tabiatıyla.
6. Hail Cibran’ın sözlerini nasıl buluyorsunuz? Halil Cibran’ı da yirmi yaşlarımın başlarında tanıdım. Ermişini okudum, meftun oldum. Neşeniz, maskesini çıkarmış kederlerinizdir. İşte size Cibran’ın hiç unutmadığım sözlerinden birisi daha. Çok tabii ki bunun gibi sevdiğim Cibran sözleri.
7. Türkiye’de pek özdeyiş yazarımız yok. Hiç yüz yüze tanıdığınız özdeyiş yazarı oldu mu Fahri Abi? Evet. Oldu. Ş. Yani Mehmed Selahaddin Şimşek. Ama tanıştığımızda, yani 1981 yılında özdeyiş yazmaya başlamamıştı henüz. Belki başlamıştı da henüz o yönünü göstermiyordu bize. Yanlış bir şey söylemek istemem.
8. Nasıl ve nerede tanıştınız? 1981 ilkbaharı. 11 Nisan Cumartesi. Hermann Hesse’nin ünlü Sıddhartha romanını okumuşum. Etkilenmişim de. Adapazarı Havuzşuçarşı’daki İhvan Kitabevi’nde Numan Yazıcı Hoca’ma okuduğum romanı anlatıyorum. İşte Hesse bu romanında bizim tasavvufu ele alıp biraz değiştirmiş, farklı bir üslup ve kurguyla romana dönüştürmüş. İşin aslı bizim tasavvufumuz filan diyerek romanı eleştiriyorum. Dakikalardır raflardaki kitaplara gömülü, benden altı yedi yaş büyük, güzel giyimli, yakışıklı, sakallı bir ağabey bize döndü, Hayır, o kitapta anlatılan öyle değil şöyle dedi, üç cümleyle kitabı özetledi. Yine kitapların dünyasında kayboldu gitti. Numan Hoca’mız az sonra çay söyledi, çayları yudumlarken hoca tanıştırdı bizi, ‘mühendislik öğrencisi Fahri, liseden öğrencimdir, okuyan biridir’, ‘Selahaddin Ağbin, tiyatrocu, yazar, edebiyat öğretmeni’ şeklinde. Selahaddin Abi’yle dostluğumuz o gün orada başladı. Vefat ettiği 4 Nisan 1994 tarihine kadar da, on üç yıl devam etti.
9. Türk edebiyatının en değerli birkaç özdeyiş yazarı olan Adapazarlı Selahaddin Şimşek’i üç beş cümle ile tanıtmanızı istesem Fahri Abi? Memnuniyetle. 1953 Adapazarı doğumlu. Babası meşhur Cevdet Hoca. Fatih Medresesi mezunu. İskilipli Atıf Efendi’nin yakın arkadaşlarından. Adapazarı’nda vefat edene dek vaiz, fıkıh alimi. Aydın biri. Annesi Nuriye Hanım. Baba Gürcü, anne Çerkez. Adapazarı, malum küçük Osmanlı. Sabahattin, Bahattin, Alaattin ve Selahattin. Dört erkek kardeşin en küçüğü. Adapazarı Savaş Caddesi’nde doğup büyüyor. On bir yaşındayken babası vefat ediyor. Adapazarı İmam Hatip Lisesi’ni dokuz yılda bitiriyor. Ardından Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu. Daha lise yıllarında yakın arkadaşlarıyla Beyaz Leke Tiyatrosunu kuruyor. Çürük Elma, Muhtar Kafası, Siyah Pelerinli Adamın da aralarında olduğu beş ayrı oyun sahneye koyuyor. Yönetiyor ve oynuyor. Türkiye’deki 67 ilin 61’nde sahneliyor oyunlarını. Büyük beğeni topluyor. 1978’de tiyatroyu bırakıyor, sinemaya ağırlık veriyor. Milli Türk Talebe Birliği üyesi. İnançlı bir genç. Ülkenin gittiği yönü iyi görüyor. 1970’lerin anarşi ile boğuştuğu o zor ve kanlı dönemde kimi görse okumaya düşünmeye yazmaya yönelten birisi. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrası kendisini tümüyle okumaya yazmaya veriyor. Bu dönemi özdeyiş dönemi diyebiliriz. Çok okuyor az yazıyor. Sabahlara kadar okuyor, ikindiden sonra sokağa çıkıyor. Akşamları Yenicamii Asmaaltı Kıraathanesi mekânı. Etrafındaki gençler ve dostları…
10. Müktesebatı, birikimi nelerdi? Neleri okur ve okuturdu daha çok? Doğuyu ve Batıyı çok iyi biliyordu bir defa. Çok, binlerce kitap okumuştu. Sartre kadar Ebu Hanife’ye, Balzac kadar İmam Gazali’ye da hayrandı. Tagor’dan Dostoyevski’ye, İkbal’den Geothe’ye, Dedem Korkut’tan Çehov’a… söz açıldı mı üzerine saatlerce konuşuyordu. Ebu Hanife ve Gazali hayranıydı bu arada. Kaos hâlindeki bu dünyayı Sünnî İslâm’ın kucaklayacağına ve kurtaracağına tam inanmış bir mümindi. İki dünyalı bir aydındı. Zinhar yobaz değildi. Hatta yobaz olmayın da ne olursanız olun sözü de ona aittir. Ve bu minval üzere kitap listeleri yapıyor, kitaplar okutuyordu bizlere. İsmet Özel’in Üç Meseleni, Seyyid Kutup’un Yoldaki İşaretlerini, Ebu Hanife’nin El-İhtiyarını onun yönlendirmesiyle okuduk biz. Edebiyat kadar sağlam bir kaide ve düşünce altyapımız olsun istiyordu. Yeri gelmişken söylemeden edemeyeceğim: Selahaddin Ağabey, lugattaki her kavram/terim için on dakika konuşabilen bir birikim ve muhakemeye sahipti. Hiç abartısız söylüyorum bunu. Ama kitapların dünyasını tanıdığı kadar sokağı, hayatı, insanı da iyi tanıyordu. Dünyayı çok iyi özümsemişti. Olan biteni babası Cevdet Hoca’dan miras olarak devraldığı İslâm terazisiyle ölçüp tartmadan almıyordu. Bunu çok net söyleyebilirim.
11. Özdeyişe başlaması nasıl olmuş Selahaddin Şimşek’in? Çok güzel bir soru. Bunu şöyle anlatırdı rahmetli: “Beni özdeyiş yazmaya yönlendiren ilk vaka, babamın payton sürücüsüne söylediği bir sözdür. Çocuktum, yedi sekiz yaşlarındaydım, babamla bir Adapazarı akşamında Savaş Caddesindeki evimize paytonla dönüyorduk. Atların daha hızla gitmesi için iki de bir elindeki kamçıyı atlara şaplatan payton sürücüsüne kızan babam, ‘evlât dedi, at kamçı ile değil arpayla gider!”
Özdeyişlerinde niçin açık açık adını soyadını değil de Ş. imzasını kullandı acaba Selahaddin Şimşek? Her şeyi kısaltmayı seviyordu rahmetli. Bir konferanslık konuyu bir bilemediniz iki cümleyle özetleyebiliyordu. Özdeyişleri tek cümlelik konferanslardır yahut makalelerdir aslında. Adını soyadını da kısaltmış, soyadının ilk harfi olarak Ş.’yi tercih etmişti. Biz öğrencilerine de sık sık sözü/yazıyı kısaltmayı öneriyordu.
Özdeyişleri nerelerde yayımlandı Fahri Abi? Akademi, Zafer, Tevhid, Mektup, Diyanet dergilerinde. Daha çok Zafer Dergisi’nde ama. Nurcu değildi Selahaddin Şimşek. Nur Cemaatiyle hiçbir ilgisi yoktu. MTTBliydi, demiştim. Zafer’in genel yayın yönetmeni merhum Selim Gündüzalp onun mahallelisi ve ilkokuldan sınıf arkadaşıydı. Gündüzalp onun özdeyişlerini satın alıp yayımlıyordu dergisinde. Selahaddin Abi anlatmıştı, hiç unutmam; o sayıda Selahaddin Abi’nin yazısında bir virgülün yeri mi ne değiştirilmiş. Öfkeli adamdı Selahaddin Abi. Köpürmüş. Derginin salonunda, elinde sigarası, öfkeden bir oraya bir buraya yürüyor bir yandan da bağırıyor: ‘Şekspir gelse benim yazıma dokunamaz. Ben de Şekspir’inkine dokunamam.’ Ortalık sigara dumanı tabii. Meğer Nurcuların mekânlarında sigara içilmezmiş. O sırada Selahaddin Abi’ye ve Ş. imzalı özdeyişlerine hayran biri içeriye girmiş, şaşkınlıkla ‘Selahaddin, sen sigara da mı içiyorsun?’ diye sorunca o her zamanki hazır cevaplılığıyla konuşmuş: “Bunların yaptıkları karşısında aslında esrar içmek lâzım gelir de şükretsinler ben sadece sigara içiyorum.” Rahmetlinin böyle hatırda kalıcı onlarca anekdotu var, ondan geriye kalan.
Selahaddin Şimşek’in özdeyişleri kitaplaştı mı peki? Maalesef evet diyemeyeceğim. Vefat ettiği 1994 yılında Selim Gündüzalp, Ş. Özdeyişler adlı küçük boy, galiba 80 sayfalık, bir kitap yayımlamıştı. Bir broşür, risale ebadında. Hiç yoktan iyiydi. Adapazarı Belediyesi 1997’de, Sakarya Büyükşehir Belediyesi 2006 ve 2008’de 32 sayfalık tanıtıcı broşürler yayımlamıştı. Üçünü de ben hazırlamıştım. Çünkü ilkinde belediye kültür müdürü, son ikisinde de belediye kültür işleri dairesi başkanıydım.
15. Ulusal çapta çok önemli ve değerli bir özdeyiş yazarının eserleri kitaplaşmalı değil mi peki? Kesinlikle kitaplaşmalı. Rahmetlinin hayali bütün özdeyişlerini Göğe Yağan Yağmurlar adlı bir kitapta toplamaktı. Ben, Rahmi Sak, Cihat Zafer, yeğenleri Necmettin Cevdet Şimşek ve Dr. Esra Dil, bir çalışma başlattık. Niyetimiz 2021 yılı sonuna kadar özdeyişlerinden oluşan bir kitap yayımlamak. Gayretimiz bu yönde. Diğer yandan ben Selahaddin Şimşek anekdotlarını topluyorum. Selahaddin Şimşekli Hatıralar adlı ikinci bir kitabın daha hazırlığı içindeyim. İnşallah yıl sonuna kadar her iki kitap da gün yüzüne çıkmış olur. Biz de öğrencilik görevimizi yapmış oluruz.
16. Sizin onunla usta-çırak ilişkiniz de oldu değil mi Fahri Abi? Yazarlığınızdaki payı nedir diye sorsam? Ben edebiyata şiirle başlamıştım on sekiz yaşında, biliyorsun. Cahit Zarifoğlu ‘senden şair olmaz’ manasına gelen sözler edince mizaha ve denemeye yöneldim. Bir yandan da söyleşiler yapıyor, söyleşi girişlerine de beş altı cümlelik kısa tanıtımlar yazıyordum. Bunları yakından takip eden Selahaddin Şimşek, 1990 yılında bir gün beni kenara çekti ve ‘sende portre yeteneği var Fahri. Sen biyografi-portre yazarı olmalısın’ dedi ve kütüphanesinden Yusuf Ziya Ortaç’ın Portreler ve Mithat Cemal Kuntay’ın Mehmet Âkifini okuttu bana. Kalemimi bir usta-çırak disipliniyle terbiye etti, eksilerimi artılarımı hatırlattı. Eksiklerimi gidermem için kitaplar okuttu. Bir nevi yazarlık dersi verdi. Ben bugün, yedi biyografi dört portre kitabı sahibi bir yazarsam ve 2008’den bu yana çeşitli illerde yazarlık dersleri veriyorsam bu başarının büyük payı Selahaddin Şimşek’in yönlendirme ve eğitimidir. Ben verdiğim yazarlık dersleriyle ustama borç ödüyorum aslında. Öğrencilerime de sık sık hatırlatıyorum bunu.
17. Sizin birçok anınız var elbette onunla. Günlük hayatında da özdeyiş yazarı olduğunu hissettirir miydi? Kesinlikle fark ederdiniz. Ekmek yer su içer gibi özdeyiş üretirdi adeta. Birçok anı anlatabilirim. Birini anlatayım mesela. Bir ikindi sonrası yürüdük yine. Benim iş çıkışım, onun güne başlamasıydı o saatler. Yıkılan Sümerbank’ın önünden ayrılırken, o akşam yemeği için ablasına gidiyordu Kan Merkezi tarafına çünkü. ‘Abi dedim, Marksizm’e bilim diyenler var.’ Hasbinallah der gibi başını salladı Selahaddin Abi ve ekledi: ‘Bu insanlar böyledir Fahri kardeş! Yüz dediğinin biri yanlış çıkmamış Hazreti Peygamber’e inanmazlar da yüz dediğinin biri doğru çıkmamış Marks’ın sözlerine bilim derler.’
18. Senin için birkaç cümleyle kimdi özdeyiş yazarı Selahaddin Şimşek? Çağın vicdanıydı hiç şüphesiz. Gerçekten çağın vicdanıydı o. Tek kişilik çoğunluktu. Mektepti, okuldu, ekoldü, üniversiteydi. Tam inanmış adamdı. Cihat Zafer’in deyişiyle odunu sert çağa keskin baltaydı.
19. Söyleşimizin sonuna gelirken en sevdiğin on Selahaddin Şimşek özdeyişini sorsam sana Fahri Abi? Memnuniyetle. Yüz civarındaki özdeyiş arasından onunu seçmek hiç de kolay olmayacak ama seçeyim hadi:
Deha "imkansız" zannedilende "mümkün"ü görebilmek demektir! Gemilerin karada da yüzebileceğini sezmek; Mehmed'lerden birini "Fatih" yapar...
Düşmandan kurtulmaktan daha mühim bir şey var: Kurtarıcılardan kurtulmak!
Kendilerini "şartların" kötü yaptığını söyleyenlere, aynı şartların neden başkalarını kötü yapamadığı sorulmalıdır...
Her hayat kalbinin ekseninde döner. İnsanların uğrunda öldükleri, uğrunda yaşadıklarıdır!
Ölçüleri yanlış olanların bütün ölçümleri yanlıştır.
Çoklarının aradığı ‘doğru’ idi ama aradıkları yer doğru değildi. Doğrular doğru yerde aranmazsa bulunmaz.
Düşmanın açık bıraktığı kapılar onun istediği yere çıkar! Örümcekler kendi ağlarına takılmazlar.
Nice ışık saçanlar yangın çıkartmakla suçlanmışlardır!
İstisnalar çoğalınca kaide olurlar.
Yan yana gelmekle beraber olunamaz!