Aslında bütün hafta çok üzgün, kırgın ve sinirliydim. Ülkede çok üzücü olaylara tanık oluyoruz. 19 yaşındaki gençlerin sporda, derslerinde, bilimde, ilimde, edebiyatta, hayatta başarılı olmalarına tanık olmak isterken duyduklarımıza, gördüklerimize bakın. Dile getirmeyeceğim bile. Niyetim “Nereye gidiyoruz?” yazısı yazmaktı. Sonra vazgeçtim. Gitmiyorum bir yere.
Ben aydınlık, umut dolu yazılar yazmak istiyorum. Umutsuz değilim. Şair ne diyor:” Neyse ki yarın var, umudun en sevdiği gün.” Ona katılıyorum. Yarınlar, daha güzel olacak, umudunu kaybetmiyorum. Bana bu umudu veren güzel insanlar var.
Gençlerle çalışıyorum. Onların iyi olmasını istiyorum. Onlara güvenli bir ülke, umutlu bir gelecek kalsın istiyorum. Ülkelerini, insanlarını seven, isterse dağları delebileceğini bilen ama önce minik bir adım atma cesareti gösteren insanlar olmalarını istiyorum. Üret, çoğalt, parlat prensibinin işe yaradığını fısıldayabilsem keşke kulaklarına.
Hayatta çok kötü şeyler olabiliyor. Tarihte bir sürü örnek var. 2. Dünya Savaşı, milyonlarca insanın ölümüne ve sakat kalmasına yol açtı. Hiç şüphesiz insanların ruhlarında daha büyük bir tahribat yaptı. Savaş sonrası, Almanya başkanının şehirleriniz harabeye döndü diyen muhabire verdiği umut dolu cevabı ve çözümü haklı buluyorum: “Şehirlerin daha güzelini yapacağız. Ruhları onarmak için de sanat, spor ve edebiyatın gücünden yararlanacağız. Gençleri spor yapmaya, üretmeye, okumaya teşvik edeceğiz.” Genç nüfusu çok olan bir ülke insanı olarak gençlerin üretkenliği bizi ne kadar yükseltir kim bilir? Başarılarını ilk ben anlatacağım.
Bu ülkede harika şeyler yapan insanlar var. Yediden yetmişe her kesimden örnek vermek mümkün. Hayat onlar var diye daha güzel. Sosyal medyadan tanıdığım Cem Özkök, bu insanlardan biri. “Dünyayı değiştirmeden önce kendini değiştir” sözünün ne güzel de hakkını verdi. Foşur foşur yıkadı ruhlarımızı; sağlıklı yemeyi, sağlıklı yaşamayı; iyiliği çoğaltmayı herkese gösterdi. Yardıma muhtaç insanlar için yaptıkları, içimi huzurla dolduruyor. Umut doluyorum. Gurur duyuyorum onunla.
Emekli olduktan sonra Konya’da 30 bin ağaç diken ve “Tabiat âşığı bir adamım, öldükten sonra bu ağaçlar beni hatırlatır.” diyen Ahmet Akdeniz ağabey, diktiğin ağaçların gölgesinde serinleyenler gibi ben de seni hep hatırlayacağım.
Mete Gazoz, Buse Tosun, Esra Yıldız Kahraman, Hatice Akbaş… olimpiyatlarda aldığınız madalyalarla, azimle çalışma hikâyelerinizle nasıl gülümsüyorum bir bilseniz. Sizi Yusuf Dikeç rahatlığı ile selamlıyorum. Arda Güler gibi saygılı, sportmen, başarılı futbolcuları ayakta alkışlıyorum.
Filenin Sultanları, dünya şampiyonu olduğunda ve İstiklal Marşı okunurken ağladıklarında ben de tutamadım kendimi. Bu mutluluğu yaşattığınız için minnettarım.
Evladını güzel ahlaklı yetiştiren her anne ve babayı da kutluyorum yürekten. Yaptıkları çok büyük bir şey.
Karanlığa küfreden çok. Kötüyü değil iyiyi konuşmak, iyiyi çoğaltmak lazım. Tüm çabam bu.