“Allah hareket eden her canlıyı bir sudan yarattı. Bunlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimi de dört ayak üzerinde yol alır. Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kādirdir.” Nûr Suresi – 45.

İnsanın yeryüzünde yürümesi önemli ve değerli bir ameldir. Bu yürüyüş de ibadet cinsindendir.  Diğer bir ayette ise “Binmeniz ve güzelliğini seyretmeniz için atları, katırları, eşekleri de yarattı. O, sizin bilmediğiniz başka şeyler de yaratır.” Buyrulmaktadır. Sünnette bizi taşıyan hayvanlar için kurallar konmuştur. “Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde bırakın, dinlendirin, istirahat ettirin. Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin (sırtlarında durarak muhabbet etmeyin). Nice binilen hayvan vardır ki sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Tebâreke ve Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.” “Biz bir yerde konakladığımız zaman develerin yüklerini çözüp onları rahatlatmadan Allâh’ı tesbih (nâfile namaz) ve ibâdete başlamazdık.”
Günümüz dünyasında ise bir yerden bir yere ulaşımlar çeşitli vasıtalarla olmaktadır. Yayaların da bu vasıtalarla karşılaşması kaçınılmazdır. Bu hususa trafik denmektedir. Trafik meselesi imanı ve fıkhı bir meselesidir. Mükellefin fiillerinin sorumluluklarındandır. Trafik can ve mal kaybıyla beraber düşmanlık ve mahkemelerde sürünmelere kadar gitmektedir. Yıllarca hapislerde yatanlar ve ailesine zarar verenler mevcuttur. Bunun birçok sebebi varsa da asıl olan insan unsurudur. Nerede insan varsa orada şer ve hayır vardır. Asıl konu nefsi arındırmaktır. 

Furkan suresinin 63. Ayetinde “ Rahmân’ın has kulları yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman, “selâm” deyip geçen kullardır.” Diyanet tefsirinde “Ağır başlılık” şeklinde çevirdiğimiz âyetteki hevn kelimesi, tefsirlerde genellikle “sekînet, vakar, rıfk (yumuşaklık), tevazu” ve bu anlamların hepsini içeren hilm kavramıyla açıklanmış; bunun, Kur’an’ın sık sık atıfta bulunduğu, Câhiliye Arabı’nın temel karakteri olan “kibirli, gururlu, zorba” anlamındaki müstekbir kelimesinin zıddı olduğu belirtilmiştir Âyette müminlerin, kendilerine sözlü sataşmada bulunanlara, “selâm” diyerek, yani esenlik dileğiyle karşılık verdikleri bildirilmekte; bu suretle bir bakıma putperest Araplar’ın ortak zihniyetini ifade eden Câhiliye ile müminlerin ortak zihniyetini ifade eden İslâm’ın karşıt kavramlar olduğu ima edilmektedir. Buna göre sözlü sataşmalarla sergilenen alaycı ve küçümseyici tavırlar, Câhiliye zihniyetinin kendini beğenmişlik, küstahlık, hoyratlık, saldırganlık gibi tutumlardan oluşan barbarlık ahlâkını; müslümanların bu sataşmalara selâmla karşılık vermeleri de onların barışçı ilkelere dayalı uygarlık ahlâkını göstermektedir. Nitekim bazı çağdaş araştırmacılar, câhiliye terimini kısaca “barbarlık”, İslâm terimini de (hilm kavramıyla bağlantılı olarak) “uygarlık” şeklinde açıklamaktadırlar.” 
Kuranı Kerimde “﴾18﴿  Çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.” ﴾19﴿ “Yürüyüşünde ölçülü ol…” Lokman suresi”. İsra suresinde “ ﴾37﴿  Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.  Nur suresinde ise 31- “Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz!” buyrulur. Bunun menedilmesi, örtünmenin amacı bakımından çok önemli ve anlamlıdır; çünkü meselenin özü karşı tarafın dikkatini cinselliğe çekmemektir.

Trafik kurallarına riayet edilmesi, diğer bir yönüyle İslam’da emredilen ahlakî ilkelere uymanın da bir gereğidir. Zira Kur’an ve Sünnette, yolun hakkının verilmesi (bu meyanda trafik kurallarına uyulması), başkalarına zarar vermekten kaçınılması (trafikte kural ihlalleri yapmak suretiyle başkalarına zarar verilmemesi), yolda yürürken mütevazı ve ölçülü olunması (sürücü ve yayaların birbirlerinin haklarına saygılı olması), kendini bilmezlerin sataşmasına karşılık “selâm!” denilip geçilmesi (trafikte öfke kontrolü) gibi ilkeler yer almaktadır.

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:

“Yol ve sokaklara oturmaktan sakınınız” buyurdu. Sahâbîler:

- Ya Resûlallah! Bizim yol ve sokaklara oturmaktan vazgeçmemiz mümkün değil, çünkü lüzumlu işlerimizi orada konuşuyoruz, dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

–“Vazgeçemiyorsanız ve mutlaka oturmak zorunda kalıyorsanız, o halde yolun hakkını veriniz” buyurdular. Bunun üzerine:

- Yolun hakkı nedir ki ya Resûlallah? diye sordular. Peygamberimiz:

–“Gözü haramlardan korumak, gelip geçene eziyet vermemek, verilen selâma mukabelede bulunmak, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırma vazifesini yerine getirmek” buyurdular. 

Trafikte ki gözlemim hangi kimlikte olursak olalım dindar olanı ve olmayanı pek fark etmiyor. Arabasının arka camında besmele yazanla, atam izineyiz diyende aynı yanlışları yapabilmektedir. İmanın ve inancın trafiğe etkisi olmaz mı, elbette kural ve uygulama olarak olmalıdır. İnsana değer vermek, kuralları muhafaza etmekle mümkündür.