Eğer 80 milyon dolarım olsa ne yapardım? Bir şeyler bulurdum elbette. Ama bunlara kafa yormuyorum. Hem sahip olmadığım bir para ile hovardalık yapmanın bir anlamı yok hem de para harcamanın bir marifet olmadığını biliyorum. “Ye kürküm ye” ci de değilim. Ayrıca hayatım boyunca helalinden para kazanayım diye öyle çok uğraştım ki milyon dolarları nasıl harcayacağım fikri saçma geliyor sadece.
Yanlış anlaşılmayayım. Asla paranın önemsizliğini savunmuyorum. Zenginlere herhangi bir gönderme yaptığım da yok. Bilakis günümüzün materyalist zihniyeti, maddi herhangi bir şeyi küçümsemeyi imkânsız kılıyor. Gülse Bilsel’in görgüsüz bir kadını canlandırdığı dizisinde parası azalan kocasına “Cengiz, boyun mu kısaldı senin?” deyişine de katıla katıla gülüyorum.
Para nelere kadir diye sorulsa makul cevaplar verebilirim. Paranız varsa hastayken iyi bakılırsınız, yastayken derdinizi dinletirsiniz, boştayken eğlenirsiniz, mikrofondayken alkışlanır, durduk yere de pohpohlanabilirsiniz. Eğer çok paranız varsa iki kere iki beş eder de diyebilirsiniz.
Üniversitede bir hocamız tahtaya kocaman bir “S” harfi çizdikten sonra işaret parmağıyla tahtayı göstererek “İki s’yi baş tacı yapmayın.” demişti. Bunlardan biri servet diğeri de şöhretti. Yine de ünlü olmayı düşlediğim ve tüm Türkiye’de tanınan bir yazar olmayı hayal ettiğim çok zaman olmuştur. ( Olsa ne iyi olurdu! ) Eğer büyük bir bedel ödemeyeceksem neden olmasın? Böyle düşünsem de gözlemlerime göre – ki iyi bir gözlemciyimdir – her nimetin bir bedeli oluyor. Bu önermemdeki orantı da büyüklüğe göre değişiyor. Yani çok ünlü ve çok zengin olmak kuvvetle muhtemel ki yüklü bir faturayla birlikte geliyor.
Tüm zamanların en çok izlenen ve beğenilen – böyle desem abartı olmaz sanırım - dizisi olan “Friends” in yıldızı Matthew Perry, geçen yıl henüz 54 yaşındayken hayatını kaybetti. Yalnızca bir sene önce otobiyografisi yayımlanmıştı. Şu ironiye bakın ki Friends dizisindeki rolünden elde ettiği gelir 80 milyon dolar! Zeki, yakışıklı, esprili, ünlü ve zengin olan Perry, mutlu mu? Tahmin edersiniz ki HAYIR! Bu durumu kendine hayran bırakacak kadar ustaca anlatmış üstelik. İçindeki yalnızlık ve yetersizlik hisleriyle baş edemeyince kendini sigara, alkol ve uyuşturucu haplara vermiş. Rehabilitasyon merkezleri ve film stüdyoları arasında korku dolu bir hayat yaşamış. Müthiş bir anlatım gücüne sahip olan oyuncu, o günleri: “Dibe indiğinizde günler uzundur. Oscar’a ihtiyacım yoktu, sadece bir güne daha ihtiyacım vardı.” diye özetlemiş.
“Tanrım bana istediğini yapabilirsin. Lütfen beni meşhur et.” duasından üç hafta sonra Friends’ten teklif gelmiş. Dünya çapında bir durum komedisinin parlayan yıldızı olmuş. Ama şöhret ve servetin bedeli ağır olmuş. Bağımlı, hasta, depresif, huzursuz günler başlamış. Defalarca ölümden dönmüş…
Sıradan bir insanım. Perry’nin servet ve şöhretini, kirayı nasıl ödeyeceğim, diye kaygılanan bir arkadaşıyla yer değiştirmek için seve seve feda edebileceğini söylemesini anlamayabilirim. Ünlü ve zengin de değilim. Davulun sesi uzaktan hoş geliyor sonuçta. Ama kesinlikle zenginlik ve ünlü olmak kötüdür demiyorum. Benim aldığım ders veya vermek istediğim mesaj bu değil. Sadece naçizane şunu söyleyebilirim: Çekim yasası der ki ne dilerseniz onu çekersiniz!
Bu yüzden hem kendim hem sizin için şunu söyleyebilirim: Dilediğimiz her şey, mutlulukla olsun!