Yeni neslin konuşma tarzı ile önceki neslin konuşma şekli epey farklı. Çünkü dilin değişen bir özelliği var. Dünya bildiğimiz dünya değil. İnsanlar bildiğimiz insanlar değil. Biz değiştikçe dilimiz de değişiyor. Pandemi görmüş, savaşın dramını haberlerde izlemiş, deprem yaşamış, ekonomik krizle çırpınmış z kuşağının- sadece ülkemizde değil tüm dünyada- kendi dilini oluşturmalarını normal karşılıyorum. Çoğu kelimeyi kısaltmaları da kaybettikleri zamanı telafi etme çabası olabilir.

             İnovasyon, proaktif, scan etmek, stalk, toksik, ghosting, date, aşko… Yeni dil, globalleşen dünyanın izlerini taşıyor. Yabancı dillerden devşirme kelimelerin Türkçe kelimelerle kullanılması hiç ama hiç yadırganmıyor. Öğrencilerimle whatsapptan yazışırken “Ben de katılıyorum.” demek yerine +1 yazmalarını önce anlayamadığımı itiraf etmeliyim. Açıklayarak beni aydınlattıkları için kendilerine minnettarım.

              Bizim kuşak randevulaşırdı, z kuşağı “date”e çıkıyor. Yılışık, laubali yerine aşko kuşko kullanılıyor. Yenilik getirmek yerine inovatif aktivitede bulunuluyor, gizlice bakmıyor onun yerine stalklıyorlar. İki kişiyi yakıştırırdık eskiden, şimdi o ikisi shipleniyor.

             Günaydın yerine “güno” desem gözlemlediğim kadarıyla yeni nesil rahatlıkla anlar. Ama sabah şerifleriniz hayır olsun veya afyonum patlamadı henüz desem kim bilir ne düşünürler? Yaşlı biri için- kibarca söylendiğinde- yaş almış, olgun ya da tecrübeli kelimeleri kullanılırdı eskiden. Kabaca yani amiyane bir şekilde söylendiğinde -çok ayıp biliyorum- moruklamış denirdi. Şimdiki nesil tercüman gerektirecek bir kelime tercihi yapabiliyor:  “okey boomer”

          Toksik kelimesini duymuşsunuzdur. Dilimize Fransızcadan  (toxique kelimesinden) geçmiş. Günümüz Türkçesinde çok kullanılıyor. Toksik ilişkiler, toksik insanlar, toksik bir çift…  Z kuşağına hitap eden bir öğretmen olarak, 1995’ten sonra doğanları kapsayan bu kuşağın 13 milyonluk bir kesimi temsil ettiğini araştırmasam bilemezdim. Açıkçası bu kadar geniş bir kitle eğer böyle ve kısaltarak konuşuyorsa bu konuşma tarzının yaygın hale gelmesi işten bile değil.

           Edebiyat, bu konuşma tarzının tam zıddıdır. Üstün bir anlatım vardır. Aşkın, duyguların, hikâyelerin en iyi anlatımı edebi eserlere yansır. Bir ara yabancı klasikleri çizgi roman şeklinde anlatan resimli kitap serileri çıkarttılar. Suç ve Ceza’nın bütün büyüsü kaybolmuştu. Raskolnikov’u çizgi karakter olarak konuşturunca romanın ciddiyeti kaçmıştı. Anlatım her şeydi çünkü.

            Değişimi anlıyorum. Mizahi bir yaklaşım olarak kullanılmasını da onaylıyorum. Ama Zeki Müren Türkçesini küçümseyen, edebiyatı anlamayan bir yaygınlığa ulaşmamasını tüm kalbimle diliyorum.