Bazen bir şehir, sadece şehir değil ülkedir. İstanbul Türkiye’dir mesela.
Peki Trabzon? Trabzon nedir, neresidir?
Üç büyüklere kafa tutan, sadece Türkiye’nin dört bir yanında değil, Makedonya’dan Azerbaycan’a, Bulgaristan’dan Kosova’ya, Almanya’dan Belçika’ya… neredeyse her ülkede taraftarı olan bir takımdır Trabzonspor.
Benim ilk gençlik kahramanlarımdandı Trabzonspor. Anadolu’nun yiğit ve gür sesiydi. Onların onda biri yirmide biri bütçeyle İstanbul dükalığına posta koymuş, altı kez şampiyon olmuştu yetmişlerin ikinci yarısında, seksenlerin ilk diliminde.
Koca bir şehirdi gözümde Trabzon. İstanbul’dan sonra, Ankara, Adana, Bursa ayarında. İzmir’den büyük de küçük değil bir şehir. Hep böyle hayal ettim senelerce onu.
2002’de kısmet oldu ilk görmek. 40 yaşımı yeni geçmiştim.
İnce uzun upuzun bir şehirmiş meğer. Git git bitmiyor.
Artık gelmiş olmalıyız diye soralım dedik belediyesini. Bir yere saptık, sorduk. O da ne? Daha Faroz’daymışız. Eski Stadın olduğu mahalle. Daha çoook yolumuz varmış. Bizim yaşlarda biri ‘ha ben de geliyrum merkeze. Hem yol kösterirum size’ dedi ve atladı arabamıza.
Beş altı kilometre daha gittik. Lafladık biraz. Trabzonlu mert açık sözlü samimi insandır. ‘Trabzonspor bizim her şeyimizdir arkadaş. Trabzonspor olmasın bu şehre uçak inmez’ dedi. Trabzon’daki dört yerel televizyonun ve onlarca radyonun saat başı Trabzonspor’dan haber verdiğini, idmanlarını bile naklen yayınladığını söylersem durum daha iyi anlaşılır herhalde. Hatta hatta umrede Kâbe duvarında dibinde, ellerini açıp ‘Trabzonspor’un şampiyon olması için’ dua eden Karadenizliye bile rastladım ben, bizzat şahidim.
Faroz’un eski köhne yıkık dökük hâli içimiz sızlatmıştı. ‘Buraya bakmıyor mu belediye?’ diye sordum, samimi adam, ilginç bir cevap verdi: ‘Rum dedelerimizden bu yana ha buralara çivi mi çakan var?’
Bir de şehrin nüfusu dikkatimi çekti: 185.000. Gözlerime inanamadığımı hatırlıyorum. Acaba yanlış mı görüyorum dedim içimden. Bir tane sıfır eksik mi okuyorum dedim. Tekrar tekrar baktım, ama doğruymuş.
Anladım ki Trabzonlu atak cevval özgüveni yüksek insandır. İnattır, merttir, azimlidir. Hayali hedefi büyüktür. Normalden on kat daha fazla görür, fazla görünür, fazla gösterir. Başarılıdır kararlıdır inançlıdır.
Şehir merkezini gezdirdiler. Heykelini görünce ben gayrı ihtiyari ‘aaaa, balık heykeli’ deyiverdim. Bizi gezdiren belediye kültür müdürü düzeltti: ‘Sözünüzü geri alın çabuk. O balık değil hamsi heykelidir.” Ben şaşkın şaşkın sordum: ‘Nasıl yani?’ Müdür devam etti: ‘Hamsi balık değildir, mübarektir pizum için. Lütfen saygılı olun.’ Ne büyük bir pot kırdığımı anladım o anda. Tövbe istiğfar ettim söylediklerimden…
Trabzon’un Çamlıca’sı Boztepe’ye çıkardılar sonra. Bir seyir terasından bir helikopterden seyreder gibi olduk şehri. Nefis bir yer. Hele de çay eşliğinde şehri ve sahili, uçsuz bucaksız Karadeniz’i seyretmek… Tadına doyulmuyor; söyleyeyim size.
Karadenizliler şakacı muzip neşeli insanlar.
Kısa sürede bizi de uydurdular hızla kendilerine.
Trabzon Meydanı’nda biri durdurdu beni, ‘saat kaç hemşerum?’ diye sordu. Aynı makamdan cevap vermek vacip olmuştu. Saatime baktım baktım, cevap verdim: ‘Ben bu şehrin yabancısıyım, bilemeyeceğim…’ Adam tebessüm etti, ‘ha bu da pizden olmuş da’ sözleri eşliğinde yürüdü gitti.
Trabzonlu budur işte; özgüveni yüksek, şakaya tahammüllü, kendi kendine gülebilen rafine insanlar topluluğu.
Ve vatansever, ve dindar, ve korkusuz…
Trabzonlu, hangi kökenli olursa olsun, ki saçma sapan söylemlerin aksine büyük bölümü Çepni Türk’üdür, dindar vatanperver ve cesurdur. Söz konusu dinse eğer, söz konusu vatanın tehlikesiyse şayet, gerisi teferruattır Trabzonlu için; gözünü kapatır ve gereğini yapar. Onun üç kutsalı vardır çünkü: İslâm, Türk bayrağı ve Trabzonspor. Bunları namusu şerefi onuru sayar, diyeyim size.
Bir şey daha bilinmelidir: Trabzon’daki Trabzonlunun on katı yüz katı bin katı Trabzonlu diğer seksen ildedir. Hatta Avrupa’nın her ülkesindedir. Nereye gitseniz birçok Trabzonlu ile karşılaşmanız doğaldır.
Fıkra mâlum: Aya ilk ayak bastıklarında, astronotların topal topal yürüyen irice burunlu biri dikkatini çeker. Biraz yaklaşıp kulak verirler: ‘Çameye yardım, çameye yardım…”
Fıkra denince Trabzon’un milli kahramanı Temel’den söz etmemek haksızlık olur. Hatta üçlü güzel çeteden: Temel ve saz arkadaşları, İdris ile Dursun. Üçü de çok samimi saf ve muzip dostlarımızdır bizim. Ha unutmadan, bir de bizim Temel’in eşi Fadime. Sanki bu dörtlü ‘ailemizden biri’leridir, fıkra kahramanı olmaktan çok. Zaten bir Trabzonlu da daha çok bu dört kişiden birisidir. Bizden birileridir yani.
Rastgele bir toplulukta bir Trabzonluyu hemen tanırsınız: Farklıdır, ataktır, özeldir. Liderdir, enerjiktir, cesurdur. Farklıdır o; kalabalıklardan farklı düşünür, farklı uygular, farklı yaşar.
Kestirmeden düşünür, hızlı düşünür, pratiktir. Bu yadırganır çoğu kez, şakaya, tiye alınır. Ama onlar buna alışıktır, güler geçerler ve ‘olduğu gibi’, ‘kendi kendileri’ olmaya devam ederler.
Kurallara uymaktan nefret eder Trabzonlu. Özgürlüğüne düşkündür. Bu onu özgün yapar çoğu kez.
Doğası gibi, doğası kadar, doğası ölçeğinde serttir, diktir, uzlaşmazdır Trabzonlu. Dine bakışı da işe bakışı da hayata bakışı da böyledir.
İnandığına tam inanır. İnandığı için canını verir. Dost onun için en değerli şeydir. Koruması kollaması altındadır.
Geçenlerde dikkat ettim; çok sevdiğim arkadaşlarımın / kardeşlerimin belki yarısı Trabzon kökenli. İsmail Aydın, Hasan Sağlam, Yılmaz Güney, Rıdvan Duran, Ömer Kahveci, Yusuf Mısırlıoğlu, Hakkı Yıldırım, Osman Karataş, Mücahit Kofoğlu vesaire vesaire. Çok da şakalaşırız. Yaşadıklarımız kitap olur kitap.
Bir de Trabzonspor sevdası vardır onda elbette. Kendisi de Akçaabatlı olan dostum Sırrı Köstereli’den dinledim: “Trabzon’da Orman Bölge Müdürüyüm. Bölge Müdürlüğü Faroz’da stadın dibinde. Ramazanın ilk akşamı. Trabzonspor-Beşiktaş maçı var o akşam da. Aklımız gitti geldi. Maça mı teravihe mi, maça mı teravihe mi? Sonunda teravihe karar verdik, ‘stad dibimizde, camiye gidelim, gol olursa duyarız zaten, eve gidince de özetini seyrederiz.’ Öyle de yaptık. Teravih kılıyoruz ama hepimizin aklı stattan gelecek gol sesinde. Yedinci rekatta ayaktayız. Hoca okuyor. Birden ‘Goooool’ diye bir ses yükseldi stattan. Yanımdaki namazda olduğunu unuttu: ‘Uyyy, attuk’ dedi.” Evet; işte Ttabzonlu budur. Böyledir, böylesinedir.
İmar Kanununu, imar planını, imar durumunu aklı bir türlü almaz mesela, şöyle düşünür: ‘Ha bu arsa benum değil mi. Ula neresine kaç katlu istersem yaparım, belediye ne karışayi?’ Çıplak mantıkla da pek de haksız değildir hani.
Trabzonlu daima ‘kendine has’tır. Trabzon da.
Trabzon şehir değil ülkedir. Genele yayılmış özel bir ülke. Özel güzel neşeli.