Kubbealtı Lügati: Eski dinlerde, kendisine tapınılan bir ilahı veya ilahların bâzı özelliklerini temsil etmek üzere yapılmış resim ve heykel.

TDK: Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne; tapıncak, sanem, fetiş:  "Onu ben, büsbütün başka bir hayranlıkla âdeta bir puta taparcasına seviyordum." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

DİA: “Bilinçli ve canlı olduğuna inanılan sûret veya heykel, tamamen veya kısmen bir dinî yapı içinde kurumlaşmış ibadet konusu haline getirilmiş maddî obje, Allah’tan başka ilâh edinilen nesne” diye tanımlanır.

Kur’ân-ı Kerîm’de putu veya putları ifade etmek üzere esnâm, ensâb, evsân, cibt, timsâl (temâsîl), ünsâ (inâs) ve tâgūt gibi kelimeler kullanılmıştır.

İslâm öncesi dönemde Kâbe’nin içinde ve çevresinde Araplar’a ait 360 kadar put bulunuyordu. Ayrıca Mekke’de her ailenin evinde bir put vardı. Araplar’a göre Kâbe’deki putların en büyüğü ve en meşhuru kırmızı akikten yapılmış insan şeklinde bir put olan Hübel idi. Hübel’in sağ kolu kırıktı. Onu ilk diken Huzeyme b. Müdrike’dir. Önünde yedi adet fal oku vardı. Araplar’ın taptığı putların en önde gelenleri Menât, Lât ve Uzzâ’dır. Menât bunların en eskisi olup Mekke ile Medine arasında Müşellel yöresinde Kudeyd’e yakın bir yerdeydi. Evs ve Hazrec kabileleriyle Medine halkından onlara tâbi olanların putuydu. Sakīf kabilesinin putu olan Lât Tâif’te bulunuyordu. Dört köşe bir kaya parçasından ibaret olup saygınlığı Menât’tan sonra gelirdi. Kureyş halkı ve bütün Araplar ona saygı gösterirdi. Kureyş’in en büyük putu ise Uzzâ idi. Mekke’den Irak’a çıkışta sağda Hûrâz isimli vadide bulunuyordu. Kureyşliler onu ziyaret eder, hediyeler sunar ve yanında kurban keserlerdi. Zâlim b. Es‘ad onun üzerine bir ev yaptırmıştı. Câhiliye Arapları bu üç putun Allah’ın kızları olduğuna inanırlardı (en-Nahl 16/57; en-Necm 53/19-23).

Kur’an’da zikredilen İslâm öncesi ibadet objeleri arasında Ved, Süvâ‘, Yegūs, Yeûk ve Nesr de vardı (Nûh 71/23). Bunlar Nûh kavminin taptığı putlardı. Daha sonra Araplar tarafından da tapınılmıştır. Tefsir kaynaklarında burada geçen isimlerin, aslında Âdem’in çocuklarına veya sâlih kişilere ait isimler olduğu bildirilmektedir. Buna göre sâlih kişilerin ölümünden sonra, önceleri onların anılarını canlı tutmak ve hâtıralarına saygı gösterip şefaatlerini dilemek amacıyla heykelleri yapılarak her birine temsil ettiği sâlih kişinin ismi verilmiş; fakat zamanla kutsallık yüklenen bu heykellere tanrı gözüyle bakılıp tapılmıştır. Kaynaklar bu heykellerin Câhiliye dönemi Arapları’nın da tanrıları arasında yer aldığını kaydetmektedir. Nitekim Araplar çocuklarına “Vedd’in kulu, Yegūs’un kulu” anlamında Abdü Ved, Abdü Yegūs adlarını veriyorlardı. Kâbe’nin içinde ve civarında bulunan putların hepsi Mekke’nin fethi günü Hz. Peygamber’in emriyle yıkılmış ve Kâbe’nin dışına çıkarılarak ortadan kaldırılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de de müşrik Araplar’ın, “Onlara (putlara) sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” dedikleri (ez-Zümer 39/3) ve böylece putları birer şefaatçi kabul ettikleri belirtilmektedir.

Ya‘kūbî’nin kaydettiğine göre Câhiliye Arapları Beytülharâm’ı haccederken her kabile kendi putunun önünde saygıyla durur, dua eder ve telbiye okurdu.

Gelelim sadede, ey insanlar maalesef günümüz insanı ibadet, put, sevgi gibi birçok kavramı bilmiyor. Bu sebeple şirk ile yüz yüze kalıyor ve akıbetini tehlikeye atıyor. “Putlara tapmayın” demek olan Kelime-i Tevhid maalesef hakkıyla bilinmiyor. Bunu camide değil batıl sembollerin yanında söylemek maalesef hukuksuzluk kabul ediliyor. Günümüzde cahiliyye kuralları devam etmektedir.

Ezanın okunması, camilerin bulunması ve bazı ibadetlerin yapılması bizi kandırmasın zira cahiliyede Kâbe mevcuttu, saygı görüyordu ancak içinde putlar vardı şimdi de insanların içinde putlar yaşatılmaktadır. Putları reddetmeyenin imanı geçersizdir.