Zaman nedir ve nasıl tarif edilir, nasıl idrak edilir. İnsana dair tüm imkân ve ilim dalları zamanı yok saymadan yaşamını sürdürebildiler. Başta ilahi kelam olan kitaplar olmak üzere, yaratıcının dışında her şey zamanla iletişim halindedir. Bu sebeple felsefe başta olmak üzere zamanı ölçen takvim, saat ve buna benzer her şey insana hizmet etmektedir. İnsan toplum halini aldıkça o toplumun inanç değerleri de her şeye damgasını vurmaktadır. Zaman biz doğmadan da vardı, öldükten sonrada devam edecektir. Zamansızlık dahi zamanla ifade ediliyor. İnsan zamanın sahibi değil, sadece onu izleyendir. Ana karnındaki bebeklerin zamanını onlar değil, anneler saymaktadır. Zira biz uyurken de zaman yol almaktadır.

Zaman, ilk insandan itibaren devam ettiğine göre bizim varlığımız çok eskilere dayanmaktadır. Zürriyet ve genler aşılanma suretiyle zamanı geldikçe geçit törenine dâhil olmaktadır. Yükselen medeniyetlerin ana etkeni zamanı kullanma ve geliştirme şuurudur. Şöyle ki elimizde akıllı telefonların en önemli konumu fiili zamanı hızlı kullanmaya vesile olmasıdır. Ulaşım araçları ve askeri gereçler zaman ile hayata hükmetmektedirler. Bu sebeple zaman sadece çocuğun büyümesi değil, insanlığın gelişmesine de vesile olmaktadır.

Peygamberimiz aleyhi selam vahyi duyurduğu dönemde Hicret takvimi kullanılmamaktadır. Para konusu da böyle üzerinde düşünmeye değerdir. Demek ki takvim başlangıcı dini bir nassa dayanmamaktadır. Takvimler bir ihtiyaçtan doğmaktadır. Belki hayvanlar için takvim şuuru yoktur. Hz. Ömer RA döneminde Hicretin 17. Yılında takvim başlangıcı ortaya konmuştur. Peygamberimizin arkadaşları ve dostları takvim için Hicreti seçmeleri çok manidardır. Hicret iki yönlü okunmalıdır. Terkedilen Mekke de ki zulüm şartları sonucunda özgürlük yurdu Medine dönemine işaret eder. Yoksa sadece muhacir ve ensar üzerinden okunmamalıdır. Bunlar olayın sonuçlarından doğan isimlerdir. Bu durum bize cihad kavramının da başlangıcını öğretmektedir. Zira silahlı cihad ancak hicreti yaşayanlara nasip olmuştur. Hicret Mekke’nin fethi için yapılmıştır. Hicret bir zarurettir. Habeşistan hicreti büyük hicrete göre belirleyici değildir. Hicret daima yaşanan ve ruhta olgunluğa ve kemale vasıta olan bir yolculuktur.

Gelelim ülkemizin takvim serüvenine…

26 Aralık 1925’te çıkarılan 698 sayılı Kanun'la Türkiye Cumhuriyeti’nde resmî devlet takvimi olarak miladi takvim kabul edildi. Ülkede 1 Ocak 1926’dan itibaren miladi takvim kullanıldı. Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik, 1925 ve 1931ʼde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle Türkiye Cumhuriyeti’nde kullanılan takvim, saat, rakam sistemleri, ağırlık ve uzunluk ölçülerinin değişmesi ile bayram ve tatil günlerinin düzenlenmesini içeren Atatürk devrimidir. Bu devrim yasalarının değiştirilmesi bile asla tasvib edilemeyen acı unsurlardır. Kısacası değişmeyen nemiz kaldı. Kemalizm İslami ve geleneğe ait ne varsa düşmanca değiştirdi ve gerekirse şiddete başvurdu. Hatta şarkıları bile yasakladılar.

Bu hengâme içinde bize kalan ise sadece yılbaşı ve kutlamalarını tartışmak oldu. Bu durum şuna benziyor, domuz etine besmele çekerek yenir mi gibi absürt bir soruya dönüşüyor. Bizde dün ve bugün o geceyi Fetih gecesi diye hüzünle kutladık ama fethe bir türlü ulaşamadık.

Muhafazakar ve dindar nesil isteyenler de dahil olmak üzere sadece basit bir söylemle geçiştirdik, işin esasını dokunmak ve konuşmak istemedik. Kamer/ay medeniyetinden güneş medeniyetine geçerken karanlığı fark edemedik. Bir de üstüne adında Milli olan bol sıfırlı piyango parasını ekleyince geceyi ihya edip takipçisini artırdık. Manevi değerleri tecavüze uğramış insanın üzerinde hangi zamandı diye tepinmenin anlamı olur mu?

Ülkemizin manevi kıblesi ters yüz edilmiş biz esası konuşma yerine sadece rakamları ve takvimi konuşuyoruz. Miladi takvim Hz. İsa’nın doğumunu esas almıştır. Dünya üzerinde ki takvimlere göre defalarca doğum gününüzü kutlayabilirsiniz. Yazının başlığı olan tarih benim hicri doğum tarihimdir. Ben hicri takvime göre miladiden iki yaş daha büyüğüm. Zaman değerlidir ancak putlaştırmamak gerekir. Kameri takvime göre mübarek dediğimiz tüm geceler tüm yılın mevsimlerini dolaşmaktadır. Buda bize her mevsimde bereketin olabileceğini öğretmektedir. Cumhuriyet dönemi meni müskirat yasasını önce koyup sonra iptal ettikten sonra tüm büyük günahları kanuni ve vergi cihetiyle koruma altına almıştır. Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır denilerek faiz, içki, kumar, zina birçok haram sistem tarafından meşru kabul edilmiştir. Diyanet olarak biz bunlar yasak desek de yaptırım gücü olmadığından dolayı kendimizi kandırmış oluruz. Yazısı değişmiş, kıyafeti şapkaya icbar edilmiş, inancıyla alay edilmiş bir ülkenin soyu olarak yılbaşını konuşmak bizi derinden üzmektedir.