“Hâlbuki Allah'ın nimetlerini birer birer saymaya kalksanız, mümkün değil, sayamazsınız. Gerçekten Rabbin çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.” Ayet.

Zaman nasıl geçiyor, saate bakarak mı yoksa verilen nimetler düşünülerek mi öğrenilir? Rabbimizin fazlıyla ulaştığımız nimetler katmerli şükür ve hamdi gerektirir. Dua ve teşekkür nineler ve dedelerden başlar.  Merhum babamın ve annemin büyükleri Osmanlı döneminde doğmuşlardır. Kim bilir maddi ve manevi ne çileler çekmişlerdir. Babaannem eşinin genç yaşta vefatı sonrası iki küçük çocuğunu ilçesindeki Kuran Kursuna vererek hafız ve hoca olmalarını sağlamıştır. O babaannem aynı zamanda benim 76 yılında göreve başladığım zaman da üç hafta köyde yanımda kalmıştı. Merhume babaannem babamın ve benim eğitim ve görev hayatımda sadece iz bırakmamış aynı zamanda yol haritası olmuştur. Okuma yazma bilmezdi ancak bildiğinin takvasına sahipti. Anadolu irfanı ya da imanın sağladığı hikmet ile aileyi ve çocuklarını bir arada tutmayı sağlamıştı. Dedemiz genç yaşta vefat ettiğinde bu güzelliklere şahit olamamıştı. Cümlesine rahmet ola. Annemin babası ise bildim bileli elinde mushafı ve evinde ise Kuran öğrencileri yaşardı. Beyaz sakallı ve bastonuyla camiye müdavimdi. Bakkalından ikram ettiği bisküvi ve lokumları çocukluk hatıramızdadır. Merhume annem ise sekiz çocuk büyütmüş, okuduğu Kuran ve hocaları kıskandıracak dualarıyla daima hatırla yad edilmektedir.

İmam Hatib okuluna evi yakın olan merhum amcam güzel sesiyle şehrin tek incisi desem tanıyanlar kabul ederler. Babam vaazıyla o ise sadasıyla kürsü ve mihrabı şenlendirirlerdi. Uzun boylarıyla halkın arasında, görevliler arasına ise yetenek ve vazifeleriyle ün salmışlardı. Okula giderken amcamın evi ikinci hanemdi yemeğe gider ve merhum yengemin güler yüzü ve sitemsiz sözleriyle daima mutlu ayrılırdım. Merhume halamın hoca olan iki oğlundan biri şehrimizde daima gözümün önünde ve hatıramızda yaşamaktaydı.

İma hatip okulumda sayasını unuttuğum hocalarımızın bilip bilemediğimiz hakları vardı. Şehrimizin hocalarından kıraat dersi almak nasip oldu. Hamza Tekin hocamızdan Arapça, tefsir, hadis ile eğitim devam etti. Ömrümün yarım asır sonrasında Alican Dağdeviren hocamdan diplomalı hafızlık eğitim ve vucuhat ile okumayı rabbim nasip eyledi.

İlk görev aldığım Hendek Şeyhler köyünde iki şahsın evinde altı ay kadar kalmıştım. Hoca evi yoktu onlar evlerinin birer odalarını bana tahsis etmişlerdi. Hele bir evde ki hayli, yaşlı abaza teyze sabah namazına beni uyandırır camiye gitmeden ezanda sesim güzel çıksın diye üzerinde peynir olan taze pişirilmiş makarna hazırlardı. Hepsi rahmete kavuştu. İlk misafir olduğum evin korkutucu bir köpeği vardı, o bahçedeyken eve giremezdim. Bir gün etrafa baktım ve hızlıca kapıyı açıp eve girdim meğerse köpek kapının içinde ki ayakkabılık kısmında oturuyormuş. Korkuyla şaşa kaldım ama o merhametli davrandı başını yere koydu, böylece tehlikeden kurtulmuş oldum.

Eskişehir’in Yörük Akçayır köyünde ise tam bir gurbet yaşadım. Bakkal yok, mesken yok, araba yok, radyo yok, elektrik yok velhasıl yok yok yok diyelim. Üç metre kare bir odada bir tepsiye yaktığım küçük bir mum sönene kadar uykuya dalarım ki farelerle göz göze gelmeyeyim. Bir korucu ve bir muhtar ile çoban arkadaşımız vardı diyelim. Köyde azıcık da olsa lüle taşının çıkışını ve sanatını görmüştüm. Hem lisans öğrencisi ve hem de görevli olarak devam eden dört yıla yakın bir ömür sürdüm. Köyde ziyaretime gelen kardeşimle dağ başında çam kozalağı toplarken müftünün şoförü geldi, baban seni istiyormuş dedi ve beni garaja bıraktı. Eve geldiğimde kalabalığa şaşkınlıkla yaklaşırken baş sağlığı dilenmesiyle babamın trafik kazasında vefatını öğrendim. 

Merhum amcam Adapazarı’na naklimden sonra okul ağzını değiştirmek için bana ezan ve Kuran dersi vermeye başladı ve on gün sonra kalp denilen sebeple vefat etti. Babamdan bir buçuk yıl sonra kolumuz ve kanadımız kırılmıştı. Sekiz kardeş ve annemle olan hayat yolculuğumuz aile olarak kenetlenerek bugünlere geldi. Babamın yönlendirmesi annemin hizmeti ve kardeşlik tutkusuyla günler bugüne geldi. Orhan Camiye naklim sebebiyle anneme fikrini sordum. Oğlum baban da her gittiği yerde sevilirdi am buralara gelmeseydi bugünlere kavuşamazdık dedi. Göreve başlayınca yolun uzunluğunu söyledim, annem ise baban daha uzun olan yolculuk ile göreve giderdi deyince cevabı almış oldum.

Yetişmemizde bize güvenen ve destekleyen cemaatimizin himmetini asla inkaredemem. Her yönden ilgi ve takipleri hala devam etmektedir. Kendilerine duacıyım. Vefat eden dostlara ve cemaate duacıyım. Hatalarımı bağışlamalarını ve dua etmelerini temenni ederim. Kurumsal destek çok yoksa da büyük engellerle karşılaşmadım. Nefesimiz kesilmedi, benim acemiliğim, onların da bilemediğim ilgisizliği sebebiyle orta halli geçti. İlk görev aldığım müftü İbrahim Çelik hoca efendi haza bir Müslüman ve alim insandı. Dava adamıydı, uzun sakalı, yürürken gözleri yerde namazlarını daima imamın ardında kılan ve şehirde saygı gören örnek bir insandı onun teşvikiyle ilk göreve ve memuriyete girişimi hayırla yad ederim. Öğretmenlikle ilgili üniversiteyi bitirdiğim halde imamlık aşkı ve ailevi sebeplerle uzunca yıllar mihrab görevim devam etti hamdolsun.

Hafızlık sebebiyle İlahiyat dekanımız Prof. Dr. Hacı Mehmet Güney hocamızın ısrarlı davetiyle on yılı aşkın ve yoğun olarak fakültede Kuranı Kerim ve hitabet derslerine girmek nasip oldu. Rabbim kabul buyuırsun.

Üzerimizde hakkı olanları dahi saymaya zamanımız yetmiyor. Evet, sizlerle düne dair konuştum rabbim yarınlarımızı hayırlı eylesin.

“İman eden, soylarından gelenlerin de aynı iman ile kendilerini izledikleri kimselerin yanlarına bu zürriyetlerini katacağız; bununla birlikte kendi amellerinden de bir şey eksiltmeyeceğiz. Herkes kendi yapıp ettiğinin hesabından kendisi sorumlu olacaktır.” Ayet