Bu iki kelime ancak laik veya din dışı uygulamaların olduğu ülkelerde bahse konu olabilir. Yasal bir anlamıyla meşru demek, günah ise meşru ve helal olmayan demektir. Türkiye Cumhuriyeti hukuken ve muamele bakımından din ile bağını kesmiştir ve bunun siyaseten teklifi bile parti kapatmaya sebep olabilmektedir.
Ülkemizin sistemi hükmet etmeyen ama iktidarların sınırını belirleyen kurucu partinin ilkeleriyle örtüşmektedir. Deniz Baykal biz kırmızı plakalı arabalara binmiyoruz anacak onları istikametini bir belirliyoruz anlamında konuşmuştu. Ülkemizin siyasi yelpazesi farklı kategorilere ayrılabilir. Mustafa Kemalin kendisinin ve partisinin yönettiği yıllar 1920-1950 arası otuz yıllık zaman dilimi, diğeri ise 3 Kasın 2002 yılından günümüze kadar geçen yirmi iki yıllık zaman dilimidir. Bu son devre 18 yıllık Kemalizm devresinden uzun bir zamandır.Başarı ve başarısızlığını tarih yazacaktır.
Osmanlı devleti ağırlıklı olarak şeri ve örfi hukukla yönetilmekle beraber, İslam’ın yasakladığı birçok günahında o dönemde uygulamada olduğu bir gerçektir. Dinin büyük günah diye bildirdiklerinin bir kısmını yasal olarak işlemek mümkündür. Putperestlik başta olmak üzere faiz, fuhuş, içki, kumar, bazı sporlar, müzik adı altında yapılan dans vs, cinsiyet değişimi gibi birçok hususu sayabiliriz. Bu esnada şu ayeti hatırlamak gerekir. “İnananlar içinde edepsizliğin yayılmasını isteyenler için dünyada da, ahirette de acı bir azabvardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Nur, 19
Başta devlet TV’si ve özel kanallar olmak üzere edepsizliğin yayılması revaçtadır. Aile programlarında eşi ve sevgilileri olmak üzere pislik sayılan programların insanımıza sunulması maalesef muhafazakâr dönemde de devam etmektedir. Laik ülkede yasal olan her şey helal ve meşru değildir. “De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” Yunus, 59. Bu ilahi sorunun cevabını Rabbimiz bizden istemekte ve sonucuna göre ahirette dava konusu olacağımızı bilmeliyiz.
“Yoksa Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır.” Şura, 21 de ki ayet tevhidi anlamda bize yol göstermektedir.
Yaşadığımız rejimin İslam’la olan mesafesi oldukça uzaktır. Resmi ve sivil dini kurumların olması ülkenin İslam’a hukuken, ahlaken ve eğitim bakımından saygılı oldukları anlamına gelmemektedir.
YÜZDE OTUZ ZAM
Asgari ücrete yüzde otuz zam yapılması konuşulurken yurt dışına çıkış pulu ve ya harç tutarına ise yüzde 42 zam yapılması bence düşündürücüdür. 2007 de 15 lira olan ücret, 2022 de 150 lirayken, şimdi ise 710 lira olmuştur. Hiçbir masrafı olmayan harç zammı, asgari ücrette düşünülmemiştir. Maaş ve ücretler ülkemizin kanayan yarasıdır. Aynı ve ayrıkurumlarda çalışanlar ve emekliler arası farklılıklar zulüm seviyesindedir.
Sahabe dönemi kıssalarıyla büyüyen bizler maalesef onların tarihte kaldığını ve günümüzde söylemden eyleme geçilmediğini bize göstermemiştir. Ben bu hususun gelişme göstereceği kanaatinde değilim. Tok olanların aç olanlara değer biçmesi kardeşlik ve ahlak ve hukukuna uygun değildir. Bu sebeple de kardeşlik, birlik ve beraberlik nutukları içi boş birer yalandan ibarettir. İnsana iskân edebileceği bir mesken ile ailesini geçindirebileceği bir gelire ihtiyacı vardır. İş arayanlar ve işçi arayanlar ile bunların buluşması için yeni tedbirler gerekmektedir.
Güzîde sahâbîlerden Mus’ab bin Umeyr’in müşrik kardeşi Ebû Aziz, Bedir’de esir olmuştu. Bütün esirler gibi o da bir eve verildi. Fakir bir evdi.
Evin çocuklarına, -esâretten kurtuluş fidyesi olarak- okuma yazma öğretecekti. O ev halkı, temini zor olan yiyecekleri, çocuklarına okuma yazma öğreten esire verir, kendileri ise hurma ve su ile idare ederlerdi. Ebû Aziz, “O aile sadece su ve hurma yerken bana ise buldukları en iyi yiyecekleri verdiklerinden dolayı ben utanırdım.” diyor. Onlara dedim ki, diyor:
“‒Böyle yapmayın. Ben de sizin gibi hurma yiyip su içeyim, bu getirdiğiniz lezzetli yiyecekleri çocuklarınıza verin.” Onlar ise:
“‒Olmaz, Allah Rasûlü bize böyle emretti.” derlerdi.
Evet, onlar böyleydi ya bizler nasılız.