Sorun çok, çözüme kavuşturulamayan yıllar içesinde kronikleşmiş sorunlar ve iç içe yaşadığımız içinde farkına varamadığımız sorunlar.

İlk akla gelen kuşkusuz depreme güvenli yapılar. 1999 depreminden kalan hasarlı yapılar, tehdit unsuru olarak gündelik yaşamın parçası ve belki de birçoğumuz farkında değiliz.

Yanı başımızda çok katlı ve hasarlı yapı, tüm ihtişamı ve gizime ile varlığını koruyor. Koruyor korumasına da muhtemel depremde ortaya çıkacak manzarayı düşünmek istemeyiz.

Ne olacağını biliriz esasen ancak gerçekle yüzleşmemek gibi kolaycılığımız var…

Ders alamamak, fazla özgüven türünden problemler sayesinde ıskaladığımız gerçeklik. Umarım zaman beni haksız çıkarır ve sorunun üstesinden gelmeyi beceririz.

Bugüne kadar bu konu üzerinde binlerce kez makaleler kaleme alındı, çalıştaylar, sempozyumlar düzenlendi, çözüme dair akıl geliştirildi. Eksik olan güçlü iradenin ortaya konulamaması.

Sözün söylenmesi, konunun tartışılması eşiklerini geceli çok oldu. Artık bir şey yapılıyor olmalı.

Aksini düşünmeyi hiç birimiz istemeyiz.

Bir başka sorun var ki her geçen gün artarak, büyüyerek önümüze çıkıyor. Okulların açılması ile tekrar kendini hatırlattı.

Şehir içi trafik sorunu, özellikle kavşak bölgelerinde yaşanılan yoğunluk. Sanırım bizde bulunan kavşak sayısı genel kabul görmüş ortalamanın üzerinde olsa gerek.

Kavşak düzenlemesinin önceliği trafik ışıkları ile yavaşlayan akışı hızlandırmak, düzenlemeler yapılırken de böyle tarif edilmişti.

Kâğıt üzerinde belki de böyledir ancak pratik hiçte öyle olmadı.

En başta “doğa harikası” Yazlık Kavşağı, günün hangi saati olursa olsun yoğun. Ehliyetinizi hangi yılda almış olursanız olun, Yazlık Kavşağını geçmeyi başarırsanız ehliyetinizi güncellemiş olursunuz.

Birçok kavşak benzeri durumda, her an gerilim yaşamakla karşı karşıyasınız. Trafik ışık uygulamasından kaçacağız diye ortaya çıkan kavşak düzenlemeleri çok daha içinden çıkılmaz hal aldı.

Kavşak sayısının fazlalığı gibi bir başka özelliğimiz, sola dönüşlerin fazlalığı olsa gerek. Sık aralıklarla sola dönüşlere verilen izinler, doğal akışın önündeki diğer engel gibi duruyor.

Bölünmüş yolların azlığı.

Çift yönlü akışın sağlandığı yolların fazlalığı, diğer bir deyişle tek yön trafik akışının yeterli olmayışı.

Sokak içi doğal parkların yaygınlığı ve daraltılmış yollar. Düzensiz, denetimden uzak rastgele parklar. Ucube görüntüler, çağdışı manzaralar.

Her biri önemli ve önem sırası oluşturulsa benzeri sonuçlar çıkacaktır.

Ancak en önemlisi toplu taşıma sisteminin yetersizliği olmalı. Bu denli özel aracın şehir içi trafiğinde olmaması gerekiyor.

Elde veri var mı bilemiyorum, ortalamanın çok üzerinde olduğumuzu düşünüyorum.

Bunun en önemli gerekçesi, toplu taşıma sisteminin kötülüğü, yetersizliği olarak karşımıza çıkar. Sorunu çözen kentler incelendiğinde önümüze çıkacak olan farklı olmayacaktır.

Bizim şehrimiz için kaçınılmaz olan hafif raylı sistem. Toplu taşımayı özendirmediğimiz takdirde, hangi sayıda cadde yol da açmış olsak, kavşak sayısını arttırmış olsak ta sorunu çözemeyiz.

Özel araç kullanımı azaltmak, ekonomiye sunacağımız kazanımın yanında çevre koruma ve kirliliğin önüne de geçmek olacak aynı zamanda.

Son dönem yapılan değerlendirmelerde zaman kaybının en çok yaşandığı alanın trafikte olduğu yönünde bir tespit var ki bunun önüne geçmeli.

“Zaman, sahip olduğumuz en değerli hazinedir.” Zaman, kazanılmış olmayıp verilmiş olan, satın alınamaz ve geri alınamaz yegâne sermayedir.

Boşa harcanan zamanın kıymetini bilmeli…

Çözümün adresi hafif raylı sistem, gerekli olan proje ise Güney Kore ziyareti gerçekleştiren arkadaşların arşivinde vardır mutlaka.

Deneyimli ekip yerinde incelemelerde bulunmuş, güzergâh çalışmalarına varan çalışmalar yürütülmüştü.

Geriye kalan startı vermek…