“Ankara’da saldırıya uğrayan ve dayak yiyen bir kişinin anlatımı:
“2011 yılında Ankara’da beklemediğim bir anda bir magandanın saldırısına uğradım ve darp edildim.
Anında polise haber verdim.
Ankara’nın göbeğinde, karakol ve polis merkezlerine çok yakın bir yer olmasına rağmen, 3 saat olay yerinde bekledim, maalesef herhangi bir ekip gelmedi.
Sonra avukatımın yönlendirmesiyle polis karakoluna gittim ve yazılı şikayette bulundum.”
“İfademi alan polis, ‘sen de ona vurdun mu?’ diye sordu. ‘Yok’ dedim.
Ardından söylediği şu oldu: ‘Şikayet etmekle hiç bir şey elde edemezsin. Yediğin dayakla kalırsın. Keşke sen de vursaydın, en azından hırsını alırdın’.”
“Haklıymış, adama hiç bir şey olmadı, yediğim dayak yanıma kâr kaldı.”
Bu defa, Güney Kore’den bir dostumun, bir Türk arkadaşının başına gelen benzer bir olayla ilgili anlatımı:
“Kore’ye ilk geldiğim sıralarda, ortalıkta kavga eden, birbirlerine tekme tokat girişen insanların görülmemesine, insanların nasıl o kadar sakin kalabildiklerine hayli şaşırmıştım.
Bir gün işim gereği konuştuğum Koreli olmayan yabancı birisiyle aramızda tartışma çıktı. Bir türlü makul bir noktaya gelemedik. Göz göre göre uğradığım zararı sineye çekmemi istiyor, tartışma uzadıkça uzuyordu.
Sinirlerimin gerildiği bir anda kendimi tutamadım ve yüzüne esaslı bir tokat patlattım. Anında burnu kanamaya başladı.
Sen mi adama vurursun? Kıyamet koptu…Hemen beni dava edeceğini söyledi ve polis karakolunun yolunu tuttu.”
Pek umursamadım, ancak olaya şahit olan bir arkadaş bu işin Türkiye’deki gibi olmadığı ve başıma ciddi bir iş açmış olduğum konusunda beni uyardı.
Kısa süre sonra bir polisle geldiler, karakola gittik. İfadem alındı, ardından dava süreci başladı.
Merak edip adam dövmenin cezasının ne olduğunu araştırdığımda, gerçekten başımın belaya girdiğini anladım.
Birini darp etmenin adamakıllı hapiste yatmayı gerektirecek kadar cezası varmış. Öyle ifadesi alınıp, arkasından nanik yaparak serbest bırakılmak filan yok. Durup dururken sicilinin bozulması ve sabıka kaydı sahibi olmak cabası…
Aklım başıma geldiğinde, bu badireden ancak mağduru ikna edip şikayetten vazgeçirmem halinde kurtulabileceğimi söylediler.
Rica minnet, özürler diledim. Bin bir dil döktüm adam ‘Nuh diyor peygamber demiyor.’
Sonra ne mi oldu? Bu iş bana 25 bin Dolara patladı…Uzunca bir uğraştan sonra, ancak bu parayı kendisine vermem karşılığında şikayetinden vazgeçirebildim.”
İşte iki farklı ülke ve iki farklı uygulama…
Türkiye’de trafikte ve sokakta, her gün neden hır gür, kavga, saldırı ve adam dövme olaylarının eksik olmadığı gayet iyi anlaşılıyor, değil mi?” (Pırof. Dr. Ulvi Saran’dan Alıntı)
Yukarıdaki iki anlatım, Kore ve Türkiye’deki “GÜVENLİK ve YARGI “ durumunu ortaya koyuyor ve ülkemizdeki güvenlik ve yargı zaafiyetini açığa çıkarıyor.
Ülkemizde yaşayan hemen herkesin gördüğü, karşılaştığı, haberdar olduğu ve bildiği bu durumu ivedilikle değiştirmemiz gerekmektedir.
Bunun için çok acil GÜVENLİK ve YARGI REFORMUNA ihtiyaç bulunmaktadır.
Hem güvenlik teşkilat ve elemanlarının çok daha iyi eğitilmesi, teçhiz edilmesi ve yetkilendirilmesi,
Hem de YARGI REFORMU ile BAĞIMSIZ, ADİL ve HIZLI YARGI ile caydırıcı cezaların yürürlüğe koyulması,
KASTEN CAN ALMA, VATANA MİLLETE İHANET ve ZORLA TECAVÜZ SUÇLARINA KISASA KISAS /İDAMIN uygulanması gerekmektedir.
Bu konuda NARİN’in katledilmesi, bardağı taşıran son damla olarak ele alınmalı ve gereği ivedi, çok ivedi olarak yapılmalıdır.
Konunun 1.derecede muhatabı AKP Genel Merkezi ve TBMM’dir.
Sn. Cumhurbaşkanı geçtiğimiz yıllarda, yine benzeri bir vahim olay üzerine; “İdam yasası Meclisten geçer, önümüze gelirse, onaylarız” demişti!
Neden bugüne kadar gereği yapılmadı?
Yoksa, hep yapılageldiği gibi, milletin gazımı alındı!
Bütün bunların yapılabilmesi için, daha kaç can daha kaybedilmesini bekliyoruz?
NARİN’in katledilmesi bize, başta GAZZE ve D. Türkistan olmak üzere, Afganistan, Bosna, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Lübnan, Mısır, Arakan, Ukrayna ve ekser Afrika’da SOYKIRIMA uğrayan binlerce Narin’i de hatırlatmalı, unutmamalı ve unutturulmamalıdır.