İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, diğer yanda Sakarya.
...
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..
Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hala çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr, o sadayı: Allah Bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
...
Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
...
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
“Kaldırımlar Şairi” olarak tanınan ünlü Türk şairi ve düşünürü Necip Fazıl Kısakürek, “Sakarya Türküsü” adını verdiği yukarıdaki şiirini kaleme aldığında, yıl 1949’dur ve Sakarya’nın vilayet olmasına daha dolu dolu beş yıl vardır. Üstadımızın “saf çocuğu masum Anadolu’nun” diye vasıflandırdığı Sakarya, -belki de- Kayseri’yle beraber “göz bebeğidir” ya, şehrimizi ziyaretleri, -sanıldığının aksine - iki elin parmakları kadar ya var ya yoktur.
Konu ile ilgili bilgesine başvurduğumuz Üstadın küçük oğlu Osman Kısakürek, ailenin elinde Necip Fazıl Kronolojisinde 1965, 1967, 1967 ve 1968 olmak üzere Adapazarı’nda dört adet konferans kayıtlarının göründüğünü belirtmektedir.(1)
Üstadın bilinen ilk Adapazarı ziyareti, şube başkanlığını Musa Alemdaroğlu’nun yürüttüğü Komünizmle Mücadele Derneği Sakarya Şubesince 19 Aralık 1965 tarihinde Adapazarı PTT Sokakta Havuzlu Çarşının son katında Gonca Düğün Salonu’nda verdiği “Türkiye ve Komünizm” konulu konferans nedeniyledir.(2) Yazar Selim Gündüzalp’in, bizzat rahmetli Musa Alemdaroğlu’ndan naklen anlattığına göre, Üstad söz konusu konferans için İstanbul’dan Adapazarı’na tren yoluyla gelecektir. Konferans saatinden birkaç saat önce beklenen tren Adapazarı Gar’ında durur, bütün yolcular iner ama Üstad yoktur. Ümitsiz bir hava eser ortalıkta, Musa Bey, “arkadaşlar Üstad alay-ı vala ile karşılanmayı sever, karşılamamızı beğenmeyip trende oturuyor olmasın, gidip bir bakalım” der. Grup kompartımanları tek tek dolaşır, hakikaten Üstad son kompartımanda yapayalnız oturmaktadır; öfkeyle bizimkilere bağırır: Patates kafalılar, bir üstad böyle mi karşılanır?” O öfkeyle ilk trenle İstanbul’a geri döner. Konferans ertelenmek zorunda kalır. Araya hatırlı dostlar filan girer ve 19 Aralık 1965 tarihinde konferans gerçekleşecektir.
Araştırmalarımıza göre; Necip Fazıl’ın ikinci Adapazarı ziyareti ise, 1967 Ekim ayında, o zamanların en popüler mekânı olan Kapalı Çarşıdaki Funda Düğün Salonu’nda verdiği “Sahte Kahramanlar” konulu konferansı nedeniyledir. Oğlu Osman Kısakürek, babasının kayıtlarında 1967 yılı içerisinde Adapazarı’nda ikinci bir konferansın daha gerçekleştirildiği kaydının bulunduğunu, ama kesin tarih ve konusunun yazılmadığını belirtmektedir. Anlaşılan o ki, üstadımızın üçüncü Adapazarı ziyareti, 1967 yılı Kasım veya Aralık ayında gerçekleştirilen bu konferans nedeniyle olmalıdır.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dördüncü Adapazarı ziyareti, 1968 yılında Funda Düğün Salonu’nda gerçekleşen konferans nedeniyledir. 1968 Eylülünde Denizli’den Adapazarı’na kaydını aldıran oğlu Osman, artık Adapazarı Ticaret Lisesi’nde eğitimini sürdürmekte, diğer yandan Sakaryaspor Genç Takımının kalesini korumaktadır. Başarısı süren Osman sonraları A Takıma yükselecek, Atıf’la birlikte Sakaryaspor’un 2. Türkiye Ligi müsabakalarında kalesini koruyacaktır. Osman’ın Adapazarı’ndaki öğrenimi 1970 senesi Haziranına kadar devam edecek; Osman bu süre içerisinde Sapanca Yüzevler Mahallesi’nde Sapanca gölüne nazır nefis manzaralı bir evde ikamet edecektir. Osman Kısakürek’in “bu konferans verildiği sırada ben öğrenci olarak Adapazarı’nda bulunuyordum” ifadesi bize, söz konusu 1968 konferansının tarihinin, muhtemelen Ekim, Kasım veya Aralık aylarında olabileceğini düşündürmektedir. Kırtasiyeci Şaban Üstüner’in naklettiğine göre (muhtemelen Ekim 1967 tarihinde) Gonca Düğün Salonu’ndaki bir konferans sırasında ezan okunmaya başlanınca, bir aklı evvelin “Üstadım ezan okunuyor, konuşmanızı kesseniz” uyarısına Üstad çok sinirlenecek ve “benim hayatım ezanı müdafaayla geçti, sen ne diyorsun” diye çıkışacak, hatta o kişiyi salondan kovacaktır.
Belpaş Genel Müdür Yardımcısı ve eski futbolcu İsmail Yenice’nin naklettiğine görev, Osman Kısakürek, uzun boylu, düzgün fizikli, yakışıklı, iyi bir sporcudur; bir yandan okul takımı diğer yandan Sakaryaspor Genç Takımının kalesini başarıyla korumakta, diğer yandan Hüseyin Şengörür ve arkadaşlarıyla basketbol oynamakta, öte yandan Sapanca Yüzevler Mahallesi’nde ikamet etmektedir. Necip Fazıl 1969 yılı Aralık içerisinde Sapanca’daki oğlunu ziyaret edecek ve Yüzevler’in enfes manzarasından gölü seyredecek ve,
İnsan iplikte büklüm, suda bir anlık suret,
Allah... Olmanın ona mahsus olduğu kudret”
diyecek, ardından,
Var’ın altında yokluk, yokun altında varlık,
Başını kaldır da bak, boşluk bile mezarlık”
diye ekleyecektir.(3) Bu Üstadın Adapazarı’nı bilinen beşinci ziyaretidir.
Üstadımızın altıncı Adapazarı ziyareti 12 Mayıs 1976 tarihindedir. (4) Biyolog İsa Şen’in arşivinden elde edebildiğimiz fotoğrafa göre; üstadı, dönemin MTTB Sakarya Şubesi Başkanı Mustafa Tekelli ile yönetim kurulu arkadaşları (merhum) özdeyiş sanatçısı M. Selahaddin Şimşek, Alaattin Taşçeken, Abdurrahim Tüzün, Abdullah Şen, İsa Şen, Necdet Durak, daha sonranın Bolu Belediye Başkanı Alaattin Yılmaz, Eskişehirli Suat Ateş, Bursalı Yusuf Aydın, Bursalı Ahmet Kamburoğlu, Kömürpazarı’ndaki (daha sonra Karadenizspor Lokali olacak) dernek binasına davet ederler. Başta 2. MC Hükümeti, gençlik hareketleri, Büyük Doğu vs. gibi konularda sohbet edilir. M. Selahaddin Şimşek’in “Üstadım, bize öğüt ve emirleriniz nelerdir?” sorusuna, Necip Fazıl’ın;
Ey genç adam, bu düstur sana emanet olsun,
Ötelerden habersiz nizama lanet olsun”
şeklinde cevap verdiği bilinmektedir.(5)
Türkiye’de gençlik hareketleri tırmanıştadır. Bilerek/bilmeyerek gençlik yeni ve belirsiz limanlara doğru sürüklenirken, MTTB Gençliği üstadını dinlemek, susuzluğunu onun enfes hitabeti ve yol göstericiliğiyle gidermek istemektedir. Dönemin MTTB Şube Başkanı Mustafa Tekelli’nin naklettiklerine göre; söz konusu ziyarette Üstaddan Adapazarı’nda kısa süre sonra düzenlenecek bir gençlik gecesine katılması istirham edilir.(6) Üstad bu haklı talebi geri çevirmez; 1976 yılı Haziran ortalarındaki bir Cumartesi günü Adapazarı Atatürk Kapalı Spor Salonu tarihi günlerinden birini daha yaşamaktadır; Yusuf Aydın’ın ifadesiyle “Büyük Doğu Gençlik Gecesi” yapılmaktadır ve salon hınca hınç gençlerle doludur, takdim konuşmalarını şimdinin Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fuat Bol ile merhum M. Selahaddin Şimşek, uzun tartışmalar sonucu hazırlarlar, geceyi Fuat Bol sunar, her şeyi beğenmemesiyle tanınan üstad, kürsüden inerken - ne hikmetse- sunumu çok beğendiğini söyler, Bol’u tebrik eder, eklemeyi de ihmal etmez, “ben nasıldım ama?” Fuat Bol’un naklettiğine göre Üstad ilk defa “Gençliğe Hitabesi”ni o gece orada okur, Siyaset Doktoru Esat Pınarbaşı ise söz konusu hitabenin ilk defa üstad tarafından o geceden birkaç ay önce İstanbul’da okunduğunu, Adapazarı’nda ikince kez okunmuş olabileceğini nakleder. Rahmetli Yusuf Aydın’ın hatırında kaldığına göre Üstadın ardından, uzun boylu, düzgün diksiyonlu bir genç de kürsüye çıkar, coşkulu ve heyecanlı kalabalığa, üstadın “Zindandan Mehmed’e” başlıklı,
Zindan iki hece, Mehmed’im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!
...
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
şiirini okur, iki bini aşkın gençle birlikte. Kalabalıkların o günlerde pek tanımadığı bu uzun boylu genç adam, bugünün Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir. Fuat Bol ise “Zindan’dan Mehmed’e adlı şiiri Recep Tayyip Erdoğan’ın değil, Kocaeli DMMA’dan şimdi adını hatırlayamadığı bir arkadaşın okuduğunu nakletmektedir.”
Bu geliş, Necip Fazıl’ın Adapazarı’nı yedinci ve son ziyareti olarak tarihte yerini alacaktır.
-----
Kaynak Kişiler:
1) Osman Kısakürek’le 31.05.2005 ve 01.106.2005 tarihli gerçekleştirilen iki adet telefon görüşmesinden...
2) Osman Kısakürek, Yazar Selim GÜNDÜZALP ve Tüccar Muzaffer TOPALLAR (Sakarya Gençlik Teşkilatı kurucularından) ile yapılan görüşmelerle de söz konusu konferans teyit edilmektedir.
3) İrfan Ö. Nişancık, Yenihaber Gazetesi, 29.05.2005 tarih 4. Sayfada “Vasiyetidir, Merhum Mehmet Canseven’den aktarma.
4) Üstadın 3. ziyaretiyle ilgili sözlü bilgi aktaranlar: Yusuf AYDIN (Makine Mühendisi-İş adamı, SDAMMA mezunu, 1974-80 yılları MTTB Adapazarı Şb. Yöneticisi, 03.06.2005 tarihli görüşmeden bir hafta sonra vefat etti), İbrahim ERTİRYAKİ (Makine Y. Mühendisi – TÜVASAŞ Genel Müdürü, SDAMMA mezunu, 1977-78 yılları MTTB Adapazarı Şb. Başkanı), Numan YAZICI (SAÜ İlahiyat Fak.Emekli Öğretim Görevlisi, 1974-80 yılları MTTB Adapazarı Şb. Yöneticisi), İsa ŞEN (Biyolog,1973-76 yılları MTTB Adapazarı Şb. Yöneticisi), Alaattin TAŞÇEKEN (Esnaf, 1970-6 arası MTTB Adapazarı Şb. Yöneticisi)
5) Alaaatin Taşçeken ve M. Selahaddin ŞİMŞEK (1953-1994, Özdeyiş sanatçısı, yazar, tiyatrocu, 1970-80 MTTB Sakarya Şb. Yöneticisi)
6) Mustafa TEKELLİ (İnşaat Mühendisi-İş adamı, SDAMMA mezunu, 1975-76 yılları MTTB Adapazarı Şb. Başkanı)’nın ifadesi. Aynı konuda Yusuf Aydın’ın ifadesi.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek Adapazarı MTTB Binasında gençlerle. (12 Mayıs 1976)
(Oturanlar soldan): Suat Ateş, Alaattin Yılmaz, Üstad, Alaatin Taşçeken, M. Selahaddin Şimşek,
(Ayaktakiler soldan): Abdurrahim Tüzün, Abdullah Şen, İsa Şen, Ahmet Kamburoğlu, Necdet Durak.
(İsa Şen’in arşivinden alınmıştır.)