“Selamlar hocam,

Bir konuda en bilgili kişinin, o konuyu en basit şekilde anlatabilen kişi olduğunu düşünüyorum.

Einstein'ın izafiyet teorisini açıklarken kullandığı şu örnek gibi: "Elinizi bir dakikalığına sıcak bir fırının içine sokun, sanki bir saatmiş gibi gelir. Ama sevdiğiniz biriyle bir saat zaman geçirseniz, o bir dakikaymış gibi gelir. İzafiyet budur."

Stephen Hawking, kara delikleri anlatırken "Kara delikler, evrenin süngerleri gibidir," demiştir. Bu örnekleri çoğaltılabilir.

Zaman algısıyla ilgili örneğinize ben de bir örnek vermek isterim. Dünyada 1 gün, Mars'ta 24 saat 39 dakikadır; Jüpiter'de ise 10 saattir. Ekte gönderdiğim "X" ile gösterdiğim gezegende (temsili fotoğraf) dünyadaki 1 gün, X gezegeninde 50.000 yıldır.

Sizin de bir konuyu anlatırken, bizlerin anlayabileceği örnekler vermeniz ve bazen yaşadığınız olaylardan bahsetmeniz, çıkarım yapabilmemiz için çok değerli. Sizi gördükçe, diğer hocalarımızı eleştirmeden duramıyorum. Din ve kültür bir bilimse, neden yeterince bilim adamımız yok? 100 yıllık ömrümüzü daha sağlıklı yaşayabilmemiz için binlerce doktor ve bilim adamı yetiştiren bu toplum, sonsuz bir yaşam için bilim adamlarının sayısını neden önemsemiyor?

Cemal Süreya'nın şu sözü bizi niye hiç etkilemiyor: "Gerçek bir son yoktur, sadece hikaye bir anlığına durur!"

Sizi tenzih ederek söylemek isterim ki, diğer hocalara baktığımda neden sadece cuma namazları için cemaatle camiye gittiğimi bir kez daha anlıyorum. Camiye gittiğimde, hocaların konuşmalarını dinlerken içim titriyor. Allah’ın sözlerini bize uyarı anlamında söylerken, sanki kendisi bu sözlere muhatap değil de sadece cemaate hitap ediyormuş gibi, o kadar sert bir üslupla konuşuyor ki, bu sözler sanki kendi sözleriymiş gibi dinleyiciyi dövercesine. Kibir, tüm varlığını işgal etmiş; kendi tüm dini yemiş yutmuş, şimdi de bize had bildirmeye çalışıyor. Kim, neden gitsin camiye dayak yemek için? Kibir yalnızca Allah’a yakışır; bunun bilincinde olmak önemli.

Bazı hocalar da öyle konuşuyor ki, kırılacakmış gibi. Gücünü değil, güçsüzlüğünü acizliğiyle öyle barışık bir şekilde ifade ediyor ki, vursan öteki yanağını uzatır ve "uzatın" diyor dua ederken. Hocanın duası: "Allahım, sen bu haksızlık yapanları perişan et. Olmazsa mahvet, olmazsa ıslah et. Olmazsa..." Bu şekilde Allah’ın gücünü sorgulamak ne kadar doğru? Ne karışıyorsun Allah’ın işine? Dua ederken bile şirke düşmek değil mi bu?

Off hocam, of! Bu hocalar mı bizi savaşa götürecek, bu hocalar mı bizi birleştirecek, toplumun ahlakını düzeltecek, bizi hizaya sokacak? Çanakkale’de Mustafa Kemal’in sözü diye söylerler: "Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum." Bu sözü duyan askerler, koşa koşa ölmeye mi gitti zannediyorlar? Oysaki bence orada savaşan askerin kulaklarında çınlayan sözler bunlar değildi. Köyündeki imamın askere gitmeden önce onlara söyledikleriydi. İmam ne dedi acaba? Belki de şöyle dedi: "Ölüm bir kez, o da Allah için olsun." Oradaki askerlerin şehadete koşarken kulaklarında, yüzbaşının konuşması değil, o imamın sözleri ya da çoluk çocuğunun yüzü vardı, belki de.

Acaba bugün savaş çıksa, toplumu savaşa gönderecek imamlar bunlarsa, vay halimize.”

Yukarıda ki yazı vaazlarımın paylaşıldığı https://www.youtube.com/@vaazevi sitesinde Tuncay Albayrak isimli bir dinleyicimizin bir vaazımızın sonunda yaptığı yorumu sizlere iletmek isterim. Zira bizde olumlu yorum ve katkı sunanlar azdır. Beyefendiye teşekkür ederim.