Hadislerde “kıyâmü şehri ramazân” (ramazan ayının namazı) veya “ihyâü leyâlî ramazân” (ramazan gecelerinin ihyası) diye anılan bu namaza dört rek‘atta bir dinlenme amacıyla biraz oturulduğundan (tervîha) teravih denmiştir.

Resûlullah’ın kıldırdığı teravih namazlarından birini anlatan Ebû Zer el-Gıfârî onun namazı neredeyse sahura kadar uzattığını söyler. Amellerin en faziletlisine dair bir soruyu, “Kıyamı uzun olan namaz” diye cevaplaması da bu fikri desteklemektedir.

Üzülerek ifade edelim ki teravih namazı tartışmaları dini hayata bir katkı sağlamıyor. Kimine göre böyle bir namaz yok, kimine göre rekâtları farklı ve kimine göre ise dinde bidat denilerek savrulma yaşıyoruz. Hiçbir gücün sağlayamayacağı cemaati Ramazanın ve sünnet sevgisinin bereketiyle teravih namazı sağlamaktadır. Bu değerli oluşumu ziynet ve bereket olarak görmek gerekir. Var olanı yok etmek değil, eksik kalanı tamamlamaktır asli görevimiz. Ümmetin en çok ittifak ettiği hususlardan biri de namazdır. Bu namaz uygulama olarak amaz mutevatir bir ibadettir. Gizli ve şüpheli bir haber değildir. Fıkıh ve amel olarak uygulamada kendini muhafaza etmiştir.

Döndü hengam-ı teravih ile gül cami'ine

N'ola tesbih okusa murg-ı hoş elhan bu gice.

Şaşırı ıyd a dahi tekbirin

Bir imarn-ı mutaassıbla teravihi kılan. Seyyid Vehbi

Cuma, teravih, bayram ve cenaze namazları toplumsal mutabakatın bir öznesidir. Eğer bu uygulamaları sarsar ve zayıflatırsak diğerlerini korumak da zorlaşır. Laik ve Kemalistlerin başaramadığı en önemli husus bu birlikteliktir. Onlar sadece anıtkabiri ziyaret edenlerin sayısıyla övünüyorlar. Ayet, “ Çokluk sizi oyaladı” diye devam eden Tekasur suresi bize bu haberleri vermektedir. Cahiliyye ölülerini sayıyordu bugünküler ise ziyaretçilerini sayıyor. Değişen bir şey yoktur. O iftar müjdesinin mütemmimidir. Teravihi yaşatalım ki toplumsal sevgimiz ve imanımız ziyadeleşsin.

 “Bağteten sâbit olup gurre firâşında imam /

Hâb için yatmış iken etti terâvîhe kıyam

Baş kaldırmadılar öğleye dek uyhudan

Yevm-i şek zevkına hazırlanan ahbâb-ı kirâm”  Nedîm

İmam uyku için yatağına yatmış iken, ayın ansızın hilal halinde sabit olmasıyla teravihe kalktı. Büyükler, Ramazanın başlamayacağını sanıp öğleye kadar uykudan baş kaldırmadılar (uyanmadılar).

Mağfiret han olalım hüzn ile şeb ta be seher

Edip ihlas-ı denin ile teravihe kıyam. Enderunlu Vasıf

TA‘DÎL-i ERKÂN

Ta’dîl-i erkân, namazın rükünlerini düzgün, yerli yerinde ve tam yapmak demektir. Ta’dîl-i erkâna yakın anlamda kullanılan “tuma’nîne” kelimesi, yapılmakta olan rükne hakkının verildiğine kanaat getirilmesi hâlini ifade eder. Ta’dîl-i erkân özellikle rükûda, kavmede (rükûdan kalktıktan sonraki duruşta), secdede ve celsede (iki secde arasındaki oturuşta) söz konusu olur. Hanefî mezhebindeki kuvvetli görüşe göre, sayılan dört yerde ta’dîl-i erkân vaciptir. Diğer bazı mezheplere ve Hanefîlerden de İmam Ebû Yûsuf’a göre ise ta’dîl-i erkân farzdır.

Peygamberimiz “Sizden biriniz rükû ve secdelerden kalkarken belini tam doğrultmadıkça namazı geçerli olmaz” “Hırsızın en kötüsü namazından çalandır” buyurmuş, “Kişi namazından nasıl çalar?” diye sorulunca “rükû ve secdesini tam yapmayarak” cevabını vermiştir.

TERAVİH VE TECVİD

Hocalarımızı itham altında bırakmak istemem ancak ülkemizde bazı camilerde teravih namazı ve kıraatı maalesef usulüne uygun eda edilmemektedir. Başkanlık maalesef namaz konusuna ülke çapında ciddi bir ilgi ve uygulama birliği sağlamamıştır.

Hz. Ali, âyetlerde geçen tertîli Kur’an harflerinin mahreç ve sıfatlarına uygun biçimde telaffuz edilmesi ve durulacak yerlerin bilinmesi diye açıklamıştır. Hz. Peygamber’in hanımı Ümmü Seleme’ye onun kıraati sorulduğunda, “Resûlullah kıraatini ayırırdı (tane tane, dura dura okurdu)” cevabını vermiştir. Abdullah b. Mes‘ûd, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ve Ebû Huzeyfe’nin âzatlısı Sâlim gibi bazı sahâbîler Kur’an’ı güzel sesle ve tecvidle okudukları için Resûl-i Ekrem’in övgüsünü kazanmışlardır. Hz. Ömer ile Zeyd b. Sâbit’in de bulunduğu birçok kişi tarafından söylenen, “Kıraat sünnettir (takip edilmesi gereken bir yoldur); sonra gelen önce gelenden alır; size öğretildiği gibi okuyunuz”  Kur’an okurken harflerin zat ve sıfât-ı lâzımelerinin bozulmasıyla ortaya çıkan lahn-ı celîden sakınacak biçimde tecvid kurallarına uyulması farz-ı ayın veya vâcip kabul edilmiştir.

Maalesef bazı imam kardeşlerimiz medleri, iklab, kalkale, idğamların  tutulması ve benzeri vakıf, vasıl kurallarının çoğunu uygulamamaktadırlar. Hatta seçtikleri ayetler mana ve yeterlilik bakımından uygun değildir. Teravih kıraati hazırlığı yapılmalıdır. Özellikle intikal tekbirleri hızlanmaya sebep olmamalıdır. Tahiyyat ve salli barik ile subhanekenin okunmasına imkan verilmelidir.

Kuralları bilen insanların yüreği yanıyor ve üzülüyor. Hatimli namazlar da maalesef hıza kurban gidiyor. Namazı güzel eda eden imam kardeşlerimizi istisna tutar ve dua ederiz. Keşke tüm camilerde sünnet üzer ikişer rekat eda edilse çok güzel olur. Şâfiî mezhebine göre iki rek‘atta bir selâm vermek farzdır.

Unutmamalı ki din bize ibadetleri yapın demiyor, tam yapmamızı emretmektedir. Tamamlamak kemale ulaşmanın sorumluluğunu yerine getirmektir. Huşu ve ikame kalbi ve bedeni kurallara uymakla mümkündür.