Yeryüzünün ister dini deyin ve ister ilmi deyin gerçeklerinden biri de ölümdür.
Ölen için ölüm aynı olsa da ölümün anlam ve sonuçları bakımından her coğrafya ve asırda
değişikliğe sebep olmaktadır. Bununla birlikte mezarlıkların ve tapınakların tarihi bile birçok
farklı hakikati işaret etmektedir.
Ölüm insan için ana karnında başlayabiliyor. Diğer canlılar âleminde de ölüm
yaşanmaktadır. Evet, ölüm yaşanan hayatın anlamıyla da mütenasiptir. Ölüm sonuçları
itibarıyla farklı ve değerlidir. Linç bir ölümken, şehadet başka bir ölümdür. Ameliyatta ölüm
ile şiddet ile gelen ölüm farklıdır. Ölüm, aynı zamanda hukukun en önemli meselelerindendir.
Ölümün para kazandırdıkları birçok insan da vardır. Ölüm konusu şarkı, türkü, opera, roman,
şiir, gazeli kaside olmak üzere edebiyatın önemli bir konusudur. Kültürlere göre değişiklik
gösterse de ölüm fotoğraf, heykel, büst ve tapınak vesilesi olarak putlaştırmanın uzak
olmayan bir gerçeğidir.
İnsanlar ölüm mekanı olan kabirleri dua ve ibret için ziyaret ederken bazıları ise
tapınmak için saygı dururlar. Ortada doğuda ölüm ile ABD de ve batıda ölüm aynı anlamda
değildir. Deprem gibi sebeplerle gelen ölümün dışında, ülkemizde madenlerde, yolculuklarda,
iş kazalarında, yangınlarda hatta yeninden doğan bebek skandallarıyla çok çeşitli ölüm
imtihanı yaşanmaktadır. Kürtaj denilen cinayet unutturulmuştur, kuduz ve köpeklerin
öldürdüğü insanlar vs vs diye liste uzar.
İnsan ölümden sorumlu mudur diye sormak gerekir. Eğer sorumlu değilse vahyin
kaynağında öldürme yasaklanmış mıdır bakmak gerekir. Kanaatimce sıralamaya baktığımızda
şirkten sonra ikinci sırada öldürme yasağı vardır. Aklıma geldi ki şirke düşen tevbe ederse
affolunur ama öldüren öldürdüğünü tevbe ile asla geri getiremiyor. Öldürmeler geriye şer
yumağı bir düşmanlık bırakmaktadır. Kimi katilin eşi ve çocuğu, kimi ise maktulün eşi ve
çocuğu diye anılmaktadır. Din öldürmeyi sadece yasaklamakla kalmamış öldürene cezayı da
açıklamıştır. Bu da ölüme sebep olanların cezayı sorumluluk altında olduklarına işarettir.
Peki, bu sorumluluğu ve uygulamayı kim yaşatacak, devlet ve siyaset diyebiliriz. Uçak
ambulansı olan ve itfaiyesiyle hizmet sunan devlet ölüm ateşini söndüremiyorsa sorumlusu
kimdir. Merhum bir siyasetçinin şoförünün “ölüyoruz” telefonunu dahi doğru tesbit edemeyip
ölüme sebep olmuştur.
Ölüm sadece minarede duyulan bir sala veya tabutun taşındığı bir cenaze arabasına
hapsedilemez. Modernist yaşayanlar mezarlık kapısında ki “ölüm” yazısının dahi
kaldırılmasını istemişlerdir. Geçmiş zamanda “Dönüş Onadır” mahyada ki ayeti ruhlara baskı
yapıyor diye söktürmüşlerdir. Bu zihniyet rejimlerini anlatırken dahi “ölümsüz ve sonsuz”
kavramlarını kullanmaktadır.
Tabut başındaki ölüm konuşmalarından çoğu belki de hepsi hikmet ve derinlikten uzak
ezber, sloganik ve içeriği olmayan yapay cümlelerdir. Akıl dışı ve hurafe, bidat, ne derseniz
deyin sonuçsuz ve anlamsız sözler uzar gider.
Müslüman toplumlarda bile “toprağı bol olsun, ışıklar içinde uyusun” vs sözler
duyulmaktadır. Tabutlar salonlarda, sahnelerde Meclis binalarında vs sergilenip ölüm ötesi
nutuklara muhatap olmaktadır. Cem evlerinde ise ölüm apayrı bir deyiştir.
Evet, ölüme verdiğimiz anlam hayata verdiğimiz anlamla ilişkilidir. Yaşadığımız rejim
ve siyasette, hakikatte ölüme verilen mana varsa onun yansımasıdır. Sevgiler ve korkular hep
ölümün farklı bir anlamını taşımaktadır. Sevgi yeşerten ile sarayda hospıtal da gezinen
ölümler vardır.
Doktorları ve hastaneleri “ölümsavar” zannedenler ile şifa vesilesi bilenler aynı sistem
ve rejimin insanı değildir. Ölümü vaaz eden kişi kapıdan gelecek Azrail’in en son kendisine
geleceğini umarken dinleyenler ise ecelin konuşandan başlayacağını ummaktadırlar.
Yaşanmış bir olayla sözü bitirelim “O evini geçindirmek de zorlanıyordu, hayatına son
vermek istediğini söyledi eşine.
. Bir gece eşiyle otururken deprem oluverdi. Bina yıkıldı ve iki çocuğunun öldüğünü
anladı baba. Enkazda ki eşi sağdı ve ona acı haberi söyledi.
Kadın üzgün haliyle: Bakamayacağım sizi diyordun. Allah emanetleri aldı dedi. Adam
üzüldü ama enkazda söyleyecek sözü yoktu ve sustum dedi.. Sabah komşular geldi ve önce
eşini sonra babayı çıkardılar enkazdan.
Adam hastaneye götürüldüğünde eşinin de hastane de öldüğünü öğrendi.
Ve bakmak da zorlanıp, hayatıma son vermek istiyorum derken, tüm ailesi vefat
etmişti.”
Evet, biz ölümü konuşmuyoruz sadece görünen kısımla kendimizi kandırıyoruz.
Ölümü anlama ve konuşmanın ana şifresi şu ayettedir.
“Biz Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz”
İstircâ, Bir musibet anında Allah’ın takdirine rızâ gösterip O’na sığınarak teselli
bulmayı ifade eden söz ve davranışlar için kullanılan bir terimdir.
Resûl-i Ekrem de sevdiklerini kaybettiği zamanlarda üzüntüsünü tavırlarıyla ortaya
koymuş ve oğlu İbrâhim’in ölümü üzerine gözyaşı dökmesini yadırgayanlara, “Göz yaşarır,
kalp hüzünlenir; fakat bizim ağzımızdan ancak rabbimizin razı olacağı sözler çıkar” demiştir.