Öncelik eğitimindir. İnsanlık yaratılışından itibaren vahye, ilahi bilgi vasıtasıyla eğitime tabi tutulmuştur. Hz Âdeme “Esmanın” öğretilmesi bir eğitimin başlangıcıdır. İnsan ana karnından bir şey bilmeyen olduğu halde dünyaya gelmiş fakat öğrenme ile öğretme kabiliyeti kendisine ihsan edilmiştir. Peygamberimiz as kendisini muallim olarak tanıtmıştır. Toplum ve devletlerin ilerlemesi eğitimin usulüne ve değerine bağlıdır. Her türlü başarı muallimler vasıtasıyla elde edilebilir. Bu muallim, ailede ebeveyn, okulda öğretmen, üniversite de akademisyen, iş hayatında usta diye isimlendirilebilir. Kıdeminde kendi içinde ayrı bir önemi vardır.
Eğitim emanet ve adalet duygusunu ve uygulamasını korumak için olmalıdır. Trafiğimizde araba sürme öğreniliyor ancak trafik eğitimi verilmediğinden dolayı şiddet ve öfke devam ediyor. Üniversite de diploma veriliyor ancak yeterli eğitim verilmediğinden diploma sonrası yeniden eğitim başlıyor. İnsanlar birbirlerine karşı sorumluluklarını bilmediklerinden ve korumadıklarından dolayı toplum patlamaya hazır bir bomba gibi duruyor.
Köpeği, kuşu, balığı eğiten insan, suları ve rüzgarı menfaatine uygun hale getiren insan maalesef kendi cinsinden gelecek zarardan birbirini koruyamıyor. Evet, eğitim niçin yapılmalıdır sorusunun cevabını tam verebilmiş değiliz.
Zeyd bin Eslem’in, babasından naklettiğine göre; Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bir gün dostları ile otururken aralarında şöyle bir konuşma geçmişti.
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- yanındaki dostlarına:
“-Allah’ın kabul edeceği tek bir dileğiniz olsa, ne isterdiniz?” diye bir soru sormuştu.
Oradakilerden biri:
“-Ben, şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu Allah yolunda harcamak isterdim!” dedi.
Bir başkası:
“-Şu oda dolusu altınım olsun da onu Allah yolunda harcayayım isterim!” dedi.
Bir diğeri:
“-Bu oda dolusu mücevherim olsa da Allah yolunda harcasam…” dedi.
Herkes dileğini söyledikten sonra oradakiler:
“-Ey Ömer, peki sen ne isterdin?” diye sordular.
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:
“-Ben de, Ebû Ubeyde bin Cerrah, Muâz bin Cebel ve Huzeyfetü’l-Yemânî gibi bir oda dolusu adam isterim ki, onları, Allah yolunda görevlendireyim.” diyerek herkesi duygulandıran arzusunu ifade etmişti.
Ramazan ayının ilme ve eğitime vesile olması dileğiyle mübarek olsun.
ADALET
Abdullah b. Amr b. Âs"tan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, Rahmân"ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar.”
Adaleti tesisi edecek olan Mushaf’ta ki ayetler kendi başına adaleti temin edemez. Adaleti o ayetlere inanan ve güvenen insanlar temin edecektir. Öyle olsaydı her Cuma hutbesi sonunda okunan “Allah adaleti emreder” ayeti sebebiyle ülke ve dünyamızda adalet tesis edilmiş olurdu. Ben insanımızın adalet diye bir derdi ve beklentisi olduğunu sanmıyorum. Şu anda 12 partinin isminde dahi “Adalet” kelimesi geçmektedir.
Haremde bir hutbede ““Ey insanlar! Dikkat ediniz; Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Takva dışında Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a; beyazın siyaha, Siyahın beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır. ” Hadisini dinledim. Fakat aynı ülkede hastaneye gittim Suudiler koltuğuna oturup muayene için sıra beklerken, ecnebi denen yabancılar ise ayakta bekliyorlardı. Peki, hutbenin faydası oldu mu, asla olmadı. Adalet minberde değil hayatta uygulamada olmalıdır. Maalesef biz hutbedekiyle kifayet ediyoruz. Bu ise zulmün devamına rıza göstermek demektir.
Adalet ne siyasilerin ne de mahkemenin işi değildir. Belki en çok riayet etmeleri gerekenler bu iki kurumdur. Mesela, Diyanet mensupları kendi kurumların da adaletin yüzde 15 olduğunu ifade ederek kısaca adaletin olmadığına şahit olmuşlardır.
Adalet manevi ve maddi yönüyle ele alınmalıdır. İnsan öncelikle kendi içinde adil olmalıdır. Bu adalet dalgası aile, iş, çevre, eğitim ve mahkeme ve siyasette kendini göstermelidir.
Ebû Hüreyre"den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Devlet otoritesi en büyük hamidir. Haksızlıklarla onun vasıtasıyla (yani hukuk yoluyla) mücadele edilir ve onun vasıtasıyla (tehlikelerden) korunulur. Şayet bu otoriteyi kullanan(lar), Allah"tan sakınmayı emreder ve adaletle hükmeder(ler)se bu yaptıklarından sevap kazanır(lar). Bunun aksine davranır(lar)sa (vebalini) çeker(ler).”
İbadetler zamanın adaletini gözetmek suretiyle meşru ve sahih olur.
ZİHNİYET DEĞİŞMELİDİR
İdrak ve zihniyeti bozulmuş ve karışmış olanların doğru bir eğitim ve adalet uygulaması pek mümkün değildir. İnsanın münafığı olduğu gibi sistemlerinde münafığı vardır. “Ezan Dinmesin” denilirken İslami esasların ters yüz edilip uygulamadan kaldırılması sonucu hükümsüz bir dua gündemde revaç bulmaktadır. Bazen hocalarımızın bu “Cennet Vatan” söylem ve duaları ile gerçek vatan söyleminin çelişkisi gizlenmiş olmaktadır. Mekke’nin müşrik zihniyeti ile Medine’de ki münafık zihniyet el ele vermiş kardeşçe yaşamaktadır.
Atalarının zihniyetini ölçüp değerlendirmeden kabul eden müşrik zihniyet günümüzde yaşamaktadır. Toplum aklını ve kalbini işlevsel kılmıyorsa görmenin ve duymanın bir anlamı kalmıyor. Müslümanların kendi iç problemlerini çözemezken batıl sistemin zincirlerini kırması mümkün değildir. Kardeş olamayan Müslümanlar dünyada ateşin kenarında olduğu gibi ahirette de tehlikeyle karşılaşabilir.
Muhafazakâr akıl kendisi batılı reddettiğini söylerken batıldan yana olanları da niçin batıl atalarının yolunda değilsiniz diye eleştirmektedir ki bu bir tutarsızlıktır. Müslüman halk ie söylemlerle teselli olurken eylemlerin tutarsızlığının farkında değildir. Halk sivil siyasetle uğraşırken bürokrasi ise üstler ve astlar olarak ikiye ayrılır ve astlardan üstleri övmeleri, üstlerden ise görevinden alınsa dahi sivil siyaseti övmeleri istenmektedir. İnsanın onur ve izzeti tahfif edilmekte ve böylece itaate mecbur hale dönüşmektedir. Baskın bir liderlik ve sistem adı ister padişahlık isterse cumhuriyet olsun devam etmektedir. Bu zulme Kuran fücuru tercih demektedir. Takvayı tercih etseydiler hakka ve halka saygın davranırlardı.
Ramazan takvayı öğrettiğine göre hak ve vazifeleri öğrenmek ve ödemekle sorumluyuz. Unutmadan şunu da ekleyim, hakkımızı almak için cihadı unutmayalım. Mübarek ola dostlar..