Yirmi iki ay süreyle Edirne Valiliği Balkan Kültür Sanat Danışmanlığı yürüttüğüm zaman asistanlığımı üstlenen çok sevdiğim Neriman kardeşim, bir gün ‘tarihi yok kültürü yok; neyi var Adapazarı’nın gelip görmek isterim’ demiş, benimle gelip üç dört gün şehrimizi yakından görme imkânı bulmuştu. Giderken dediği şuydu: ‘Anladığım, Adapazarı’nı bu kadar değerli ve önemli yapan yetiştirdiği insanlarmış.’
Ne kadar doğru, ne kadar güzel, ne kadar anlamlı bir tespit. Sakarya’mızın birçok olumlu özelliği var elbette; yeşili mavisi doğal güzellikleriyle bir yeryüzü cenneti mesela. Sanata edebiyata spora bu kadar çok değer armağan etmiş kaç şehir vardır.
Ülkemizde hüküm süren vahşi kapitalime, her türlü çıkar ilişkilerine, paraya güce makama tapınmaya karşın hâlen dulların korkusuzca yaşadığı, açların doyurulduğu yetimlerin öksüzlerin sarıp sarmalandığı şehrin adıdır Adapazarı. İnsan dokusu, insan yapısı, insan kumaşı sağlam vilayettir Sakarya.
Bu örnek güzel ve renkli simalardan biri de bizim Hamdi Abi’mizdir. Yani Hamdi Özarutan. Meşhur lâkabıyla Organizatör Hamdi.
Şimdilerde seksenini devirmiş ama hâlâ bir delikanlı o. Her gün iki yerel üç ulusal gazete okuyan, Adapazarı’ndaki kaliteli hiçbir tiyatro gösterisini, ciddi hiçbir edebiyat programını kaçırmayan… Şehrin her şeyiyle hâlâ ilgili bir büyüğümüz.
Nereden mi biliyorum? Hâlâ her görüşmemizde bana dakikalarca bu şehirde yapılması gereken en az üç bin kişilik konser salonundan söz ediyor. Vali Beye, Büyükşehir ve Adapazarı Başkan adaylarına ‘bu şehre yapılması gereken beş bin kişilik konser salonu gerekiyor’u anlatma derdinde.
Kim mi bu Hamdi Özarutan.
1976 yılı. Meşhur İzmir Fuarı. Türkiye de İzmir de yıkılıyor. Konserler gırla gidiyor. Ama yeni seslere yeni yüzlere ihtiyaç var. Otuzlu yaşlarına yeni başlamış, Cem Karaca, Barış Manço, Seyyal Taner, Ajda Pekkan, Orhan Gencebay’ın yakın dostu olan genç organizatöre, genç bir yetenek hanımdan söz ederler. Bir okulun yılsonu müsameresinde sahne alan boylu poslu o hanımı dinlemeye gider. Ama ne sesini ne endamını beğenmez. Üzgündür, abartılı anlatılmıştır, emeği boşuna gitmiştir. Tam ayrılacaktır ki okul müsameresinden, Fatma adında çıtı pıtı bir genç çıkar sahneye, Türk Sanat müziği okumağa başlar: “Olmaz ilaç sine-i sad pareme…’ Genç organizatörün gözleri parlar, harika bir sesi vardır Fatma’nın. Bekler konserin bitmesini. Konser sonrası tebrik eder organizatörümüz Fatma’yı, kartını uzatır, birlikte çalışalım teklifi yapar. Minik boylu sanatçı umutsuzdur: ‘Benden bir şey olmaz. Kaç kere denedim olmadı, olmaz… Siz işinize bakın lütfen.’ Aslen Ziraat mühendisi olan Fatma, o sırada İzmir’de bir kuaförde güzellik uzmanı olarak hayatını kazanmaktadır.
Aşağıdan girer yukarıdan çıkar genç organizatör, bizim Fatma’yı ikna eder, İstanbul’a getirir, altı ay süreyle Şanar Yurdatapan’dan müzik dersleri aldırır Fatma’ya. O günün minik Fatma’sı kırk yılın minik serçesi Sezen Aksu’dan başkası değildir. Genç organizatörü de bizim Tur Organizatör Hamdi Özarutan.
Rahmetli Kamil Sönmez’i de bir Ordu turnesinde keşfedecektir, Esmeray’ı da bir okul gösterisinde, Edip Akbayram’ı bir Antep turnesinde, Ahmet Özhan’ı Kocaeli Fuarı’nda, Çetin Alp, İskender Doğan ve Osman Yağmurdereli’yi bir Ankara turnesinde.
Ajda Pekkan’dan Cem Karaca, Barış Manço’dan Neşet Ertaş’a… Başta Adapazarı olmak üzere kaç şehirde konserlere götürdüğü de müzik tarihine kaydedilmiştir.
1960’ların sonlarından 1980’lerin sonlarında; düzenlediği konser veya tiyatro turneleriyle, Türkiye’de 67 il arasından gitmediği şehir yok gibidir. Başta İzmir Fuarı, Samsun, Kocaeli Fuarı olmak üzere, Edirne’den Mersin’e, Kırıkkale’den Balıkesir’e, Adana’dan Tekirdağ’a… bütün vatan sathında o ve programları vardır.
Kimleri götürmemiştir ki: Ankara Meydan Sahnesi (Zihni Göktay, Yılmaz Gruda, Kartal Tibet), Dostlar Tiyatrosu (Genco Erkal), Karaca Tiyatrosu (Muammer Karaca), Lale Oraloğlu Tiyatrosu, Küçük Sahne (Ulvi Uraz), Dormen Tiyatrosu (Metin Serezli, Nevra Serezli, Altan Erbulak, Erol Keskin, Erol Günaydın, Hadi Çaman, Kerem Yılmazer), Elhamra Tiyatrosu (Toto Karaca, Ali Sururi, Muzaffer Hepgüler, Abdullah Şahin), Kenterler (Yıldız Kenter, Şükran Güngör, Müşfik Kenter, Pekcan Koşar), Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Devekuşu Kabare (Metin Akpınar, Zeki Alaysa, Ahmet Gülhan, Müjde Ar, Funda Postacı, Kemal Sunal); İstanbul’dan bir çıkarlar, Bursa, Balıkesir, İzmir, Denizli, Antalya, Mersin, Adana, Urfa… Erzurum, Kars, Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Samsun… Kayseri, Konya, Eskişehir, Bolu, Adapazarı, İzmit… Turneden bir ay sonra, bazen kırk beş gün sonra ancak döner grup İstanbul’a. O organizatör Hamdi’dir. Bütün o işlerin organizatörü.
Zeki adam, pratik adam, çözümcü adam, sempatik adam, sözünün eri adamdır o. İletişim üstadıdır.
1970’li yıllarda birçok kez birçok oyunla turneye götürdüğü tiyatroculardan birisi olan, bana göre Türk tiyatrosunun yaşayan üç-beş efsane oyuncusundan birisi, sadece ‘Lüküs Hayat’ operetini her hafta on gösterim yirmi altı sene tek başına sırtlamış aktör Zihni Göktay ile ne zaman karşılaşsak, ‘Hamdi Özarutan nasıl iyi mi? Çok selâmımı söyle. Çok yerlere götürdü bizi, elli sene önce. Namuslu adamdır Hamdi. Beş kuruş alacağımız yoktur. Tıkır tıkır öderdi paramızı. Bu piyasada az bulunur onun gibisi…’ der hep.
Mert ve cömert adamdır Hamdi Özarutan. Yemesini, yedirmesini, ikramı seven adamdır.
Anladım, merak ettin ey güzel okurum, bu Hamdi Özarutan’ı değil mi. Anlatayım.
Aslında Hamdi Özarutan’ın anıları bir bakıma 1953’lerden 2024’e… Adapazarı’nın yetmiş yılının tarihidir. Ayaklı tarihtir o, yaşayan tarih. Orta hâlli bir Anadolu şehri Adapazarı kültür sanatının yaşayan tarihidir Hamdi Özarutan.
Türkiye’de gitmediği, hizmet vermediği yer olmasa da. Ömrünün büyük bölümü İstanbul’da geçse de. Hamdi Özarutan Adapazarlıdır, Hendeklidir, Soğuksuludur. O bir Adapazarı, Hendek Soğuksu âşığıdır.
O gönlü lebalep insan sevgisiyle edeple saygıyla yaşayan örmek bir abimizdir. Kini nefreti garezi olmayan bir kalbe sahiptir.
Abhaz olduğuna aldanmayın, imanı güçlü adamdır. Ben kendi gözlerimle görmüşümdür, Taraklı’da tarihî Yunuspaşa Camii’nde öğle namazını eda etmiştir. Gerçi abdesti ayakkabılarını çıkartmadan almış, sünneti de Fahri Tuna’yı taklit ederek yanlış kılmıştır ama olsun Müslüman adamdır. O kadar kusur kadı kızında da vardır zaten.
O Muhammedîdir, Muhammedseverdir, Muhammedsayardır. Pek bilinmez; ‘ben o büyük mübarek isme layık olamıyorum’ üzüntüsüyle gidip mahkeme kararı ile adını değiştirdiği tarihe kadar gerçek adı da Muhammed Hamdi’dir. Ömrü insana, insanlara hizmetle geçmiştir. Kültüre sanata ömrünü vakfetmiş adamdır o.
Şimdi hayatı kitap oluyor, bu efsane organizatörün. İlginç, rengârenk, bir döneme ışık tutan o güzel anılarını, şahitliklerini en kısa zamanda okumak dileğiyle Hamdi Özarutan’a sağlıklı bir ömür diliyoruz.