Saraylı Ayna-I
Çocukluğum ve Gençliğim Ayaspaşa’da Geçti
İstanbul’da Beyoğlu ilçesine bağlı, Gümüşsuyu Mahallesi olarak da bilinen Ayaspaşa, Kabataş’a doğru inen sırtlarda, dik yokuşlu, kendine özgü çizgiler taşıyan seçkin yerleşme bölgelerinden biridir. Taksim Meydanı'ndan Dolmabahçe istikametine doğru beş dakikalık yürüyüşle ulaşılabilecek bir mesafededir.
Kanunî Sultan Süleyman dönemi (1520-1566) Sadrazamlarından Ayas Paşa, burada havuzlu bahçeli bir konak yaptırdığından, semtin isminin buradan geldiği söylenmektedir.
Çocukluğum, gençliğim Ayaspaşa’da geçti.1960-1970 yıllarındaki dünün Gümüşsuyu bugünün İnönü Caddesindeki bakımlı apartmanlar hâlâ mevcut. Görkemli binaları, Alman Konsolosluğu ile Japon Konsolosluğu yerli yerinde. 1979 da yıkılan dünün zarif incisi Park Otel'in yerine ise bugün başka bir otel inşa edilmiş.
Ayaspaşa ve özelikle Saray Arkası sokağı, 1950’lere kadar İstanbul’un mesire yerlerinden biri idi. Sokağın sakinleri benim çocukluğum ve gençliğim zamanında, konsolosluklarda çalışan yabancıların, tanınmış ailelerin, sanatçıların mekân olarak tercih ettikleri bir semtti. Buna rağmen maddi durumu orta hali olan epeyi bir ahali kitlesi de vardı.
Komşularımızdan Bazıları: Kasım Gülek, Şevket Rado, Erol Simavi, Adile Naşit, Ali Poyrazoğlu
Size biraz komşularımızdan bahsedeyim. Bugüne kadar var olan Doğan ve Taşkent apartmanlarını 1950 yılında Ziya Taşkent inşa etmişti. Kasım Gülek, Şevket Rado, Erol Simavi bu apartmanlarda daire sahibi olarak yaşadılar. Bu yan yana bitişik apartmanların, denize nazır çok güzel manzaraları, kocaman geniş bakımlı bahçeleri vardı. Araba vapuru ile Üsküdar’a her geçişimizde, evlerin heybetli görünümüne doyum olmazdı.
Dönemin CHP Genel Sekreteri ünlü siyasetçi Kasım Gülek’i, çocuk olmama rağmen tanıyordum. Onu kızı ile birlikte daima şık, açık renkli kostümleri, papyonu, gözlükleri beyaz saçları ile Saray Arkası sokağında yürürken gördüğüm olurdu.
Evimizin bitişiğinde Tanca apartmanı vardı. Apartmanın sahibi, Beyoğlu’ndaki Tanca Kunduralarının sahibi Tanca Kardeşlerdi. Apartmanın giriş katında ailesi ile birlikte oturan ünlü tiyatro ve sinema sanatçısı Adile Naşit de komşumuzdu. Oğlu Ahmet kalp hastası idi. Ahmet biz diğer mahalle çocukları ile hiç bir zaman sokağa çıkmazdı. Annesi Adile Teyze onun, bizi ailece tanıdığı için, bir tek bizim bahçeye gelmesine izin verirdi. Ahmet maalesef 1966 da, daha 15 yaşında iken hastalığına yenik düşüp vefat etti.
Evimizden üç apartman ötede, Saray Apartmanında, klasik müzik sanatçısı Ayla Erduran ikamet ediyordu. Yazın, pencereleri açık olduğu zamanlarda çalışırken evinden gelen keman nağmeleri, evimize kadar duyulurdu. O güzel nağmeler hâlâ kulaklarımdadır.
Ünlü tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu da Saray Arkası sokağına çok yakın bir mesafede oturuyordu.
Sokağımızın En Ünlü Siması: Mustafa Kemal’in Eşi Latife Hanım
Sokağımızda, 53-55 numaralı evimizin önünden Fındıklı’ya inen yokuşun sol kısmında Mustafa Kemal'in eşi Latife Hanım’ın köşkü vardı. Büyük, bahçeli, görkemli bir konaktı. Bu konaktan sizlere ilerde daha geniş bahsedeceğim.
Saray Arkası sokağının bittiği yerde ise Cennet Bahçesi vardı. Manzarası cennetlik bir bahçeydi. Çocuklu ailelerin, genç sevgililerin, liseli üniversiteli talebelerin uğrak mekânı idi. Bilhassa ilkbahar, yaz aylarında Cumartesi ve Pazar günleri Park Otel'in yanı başındaki yokuş, cennet bahçesine gelenlerle kalabalıklaşır çok şenlenirdi.
Bizim Saray Arkası sokağımız, insanları renkli, huzurlu, manzarası güzel, hem denize, hem Taksim’e yakın eşsiz bir sokaktı. Ayaspaşa, tadına doyamadığım çocukluğumun masal ülkesidir benim için.
II. Abdülhamit Döneminin Diplomasız Mühendisi Dedem İlia Usta ve Ayaspaşa’daki Evimizin Hikâyesi
Dedem İlia Usta’nın, evi ve dökümhanesi Adapazarı’nda olmasına rağmen, uğraştığı iş alanları çoktan şehrini aşmıştı. 19.asrın sonunda, 20. asrın başlarında, çok genç olmasına rağmen, Alman ve Fransız mühendislerini hayretler içinde bırakan, uygulamış olduğu teknikleri sadece Adapazarı'nda değil, İstanbul'da da Yıldız Sarayı'nın dikkatini çekmeye neden oldu. II. Abdülhamit’in padişahlığı zamanında, sultanın isteğiyle, Osmanlı devletinin, çeşitli eyaletlerinde, Osmanlı ve diğer yabancı mühendisler ile birlikte, sulama projelerini üstlendi. Hicaz’da deniz suyunu içme suyuna dönüştüren bir tesis icat edip inşa ettiğinden Sultan II. Abdülhamit’ten madalya almışlığı da vardı. Diplomasız ama çok başarılı bir mühendisti. Bu arada İstanbul Eminönü Sebze Halinin işletmesini bir ortakla birlikte tekel olana kadar yürütmesi, Trakya’da yaptığı değirmenlerin makinalarını arada sırada denetlemesi, İstanbul'da ikinci bir evi olması ihtiyacını doğurdu.
1910’lu yıllarda, o zamanın mesire yerlerinden Fındıklı’nın üstü Ayaspaşa’da, bugünkü Saray Arkası sokağında, büyük bir arsa alıp babamın (görüntü yönetmeni Kriton İlyadis)ve amcamın (Ses mühendisi Yorgo İlyadis) büyüdüğü, bizlerin doğduğu ahşap bir köşk inşa ettirir. Bu ev başta onun İstanbul’da kalması gerektiğinde kullandığı bir ev, gelecekte ise ailece yazları kaldıkları bir sayfiye eviydi. Bu Rumların toplu olarak yaşadıkları bir semt değildi, burasını seçmesi kanaatimce, burada ikamet eden yerli ve yabancı dostları nedeni ile olmuştur.
Hayalimde, dedemin 1910’lardan evvel İstanbul’da bulunduğunda, bu semtte, belki de bu sokakta, kendisi gibi Yıldız Sarayı'na gidip gelen dostlarının yaşadığı, onları ziyaret ettiği, belki de buralarda bir evde kalmış, temiz havasını sevmiş, bir ev sahibi olmaya karar vermiş diye düşünüyorum.
İki arsa üzerine, enine doğru, baştanbaşa inşa edilmiş bu evin, üçüncü katında ufak penceresi olan bir de çatı katı vardı. Ön tarafında bakımlı bir bahçesi, içinde ek olarak ufak ahşap yapısı, arka tarafa çıkışında, fırın yemeklerini pişirmek için, odun yakan bir taş fırın ile ardiye olarak kullanılan ufak bir de yapısı mevcuttu.
İlia Usta’nın Amerika’ya Giden Maceraperest Oğlu Niko
Dedem, 1921 yılına kadar hayatını, seyahatleri dışında, memleketi Adapazarı ile İstanbul arasında geçirdi. Birinci evliliğinden 1903’te Niko diye bir oğlu, ileri yaşlarında, 48 yaşında yaptığı ikinci evliliğinden 1914’te amcam Yorgo, 1916’da da babam Kriton Adapazarı’nda doğdu. Maalesef ikinci eşini 28 yaşında 1920’de kaybetti. Bir daha da evlenmedi. Çocuklarına düşkün bir baba idi.1921’de Adapazarı’ndaki her şeyini geride bırakıp İstanbul’a yerleşti. O zamanki koşulların zorluğuna, Mübadele Anlaşmasına rağmen, Yunanistan’a yerleşmeyi tercih etmedi, hayatını Türkiye’de yani İstanbul’da sürdürdü. Trakya’da eskiden yaptığı değirmenlerin makinalarını denetlemeye devam etti. Bu arada ekonomik durumu eskiye nazaran bozulmaya başladı. Almanya harpten yenik çıktığından, zamanında aldığı Alman tahvilleri büyük değer kaybettiğinden, epeyi bir meblağ kaybetmişti. Bu arada yaşı da ilerlemişti.
Büyük oğlu Niko, dik başlı asi bir gençti. Amerika sevdasına tutulup Yeni Dünya’ya gitme hevesine tutuldu. Babası bu kararına karşı çıktı. Oğlunun gitmesini istemiyordu. Ama Niko bir yolunu bulup bir gemide yer ayırtıp geriye bir mektup bırakarak gitti. Babası İlia Usta bu duruma çok üzüldü. İlk sene Niko düzenli mektup yazıp babasını haberdar etti. Sonraları yazmamaya başladı. Babası Amerika'da yaşayan tanıdıkları ile onu aramayı denedi. Nafile bir haberi çıkmadı. İlia Usta oğluna olan özlemini ölümüne kadar içinde taşıdı.
Yeşilçam’ın İki Emektarı Amcam Yorgo ve Babam Kriton İlyadis Adapazarı’nda Doğdular İstanbul’da Büyüdüler
Bu arada İlia Usta’nın diğer oğulları, Yeşilçam’ın iki büyük emektarı babam Kriton ile amcam Yorgo Adapazarı’nda doğdular, ilkokul çağında babalarıyla beraber İstanbul’a yerleştiler. Okul çağına geldiler. Babaları onları Taksim'deki Aya Triada İlkokulu'na yazdırdı. İlia Usta çocuklarına çok düşkündü. Otoriter, sert bir baba olmasına rağmen, onları her konuda cesaretlendirmeye bakardı. Eğilimlerini desteklerdi. Çocuklar ilkokulu bitirdikten sonra Fransız Saint Michael Okulu’na devam ettiler. Ortaokulu bitirdikten sonra liseye devam etmek istemediler.
Okumakla alakası olmayan iki kardeşin gerçekleştirmek istedikleri emelleri vardı. Yorgo yeni gelişmeye başlayan sesli sinemaya ilgi duyuyordu. 16 yaşında ilk radyosunu yapmış, anten olarak bir tel parçasını kullanmıştı. Teknik yetenekleri vardı. Almanya’ya gidip sesli sinema üzerine eğitim almak istiyordu. Kriton ise sinema çekimine, fotoğrafa ilgi duyuyordu. Çocukların yeteneklerini gören babaları, onlara arkalarına bakmadan seçtikleri yolda yürümelerini söyledi. Okulu bırakmalarına üzülmedi. Kardeşlerin sonradan, seçtikleri mesleklerinde başarılı olmalarına babalarının nasihatlerinin büyük tesiri vardı. Bunu her fırsatta ifade ederlerdi. Ama ne yazık ki, çocuklarının da onun açmış olduğu yolda yürüdüklerini göremedi. İli Usta, onlar çok gençken, 1934’te kanserden vefat etti.
*: İvi İlyadis: 1954’te İstanbul Ayaspaşa’da doğdu. Yeşilçam’ın ünlü görüntü yönetmenlerinden Kriton İlyadis’in kızı, ses mühendisi Yorgo İlyadis’in yeğenidir. 1983 yılından bu yana, evlendiği Atina’da yaşıyor. Hâlâ Türk vatandaşı,
**: Düzenleme: Fahri Tuna.