Aşkyüzü bakışlı şair.
İnsanlığın kardeşlik ırkındandır.
Kalbinde bir ömür yaşamak ağrısı taşıyan adam.
İnsan sevgisiyle lebalep dolu bir yiğit kalem.
Her şehir bir şairden, yazardan, sanatçıdan ibarettir benim gözümde. Eskişehir Mustafa Özçeliktir mesela, Tokat Mustafa Uçurum. Van Müştehir Karakayadır, Elazığ Nazım Payam. Edirne Mustafa Hatiplerdir Birecik Ahmet Karacan. Diyarbakır Mehmet Ali Abakaydır, Adıyaman Veysi Atıcı. Ankara D.Mehmet Doğan Ağabeyimizdir en başta.
Ya Batman? Batman kimdir sende? Dediğinizi duyar gibiyim: Batman hiç kuşkusuz Behçet Gülenay’dır benim için. Senelerdir hem de. (Gerçi bir ay önce 4. Batman Kitap Fuarı’na gidişimde yeni isimler de eklendi buna, Abdurrahim Kusen, Caner Tekin, Veysi Bulut, Ferit Sertkaya, Kenan Angun, Edip Kocaman, Edip Ekmen gibi isimler. Ama Behçet Gülenay açık ara öndedir. Diğerlerinin daha dokuz fırın ekmek yemeleri gerekir herhalde.)
Onu nerede ve ne zaman tanıdığımı hatırlayamıyorum. Sosyal medya üzerinden olmalı. Olabilir. Muhtemelen de öyle. Sonra bir gün kadim dostlarım Nurullah Genç ve Müştehir Karakaya ile Taraklı Karagöl Yaylasındaki muhabbet sofrasına konuk olduk beraberce. Beş altı sene kadar önce. Orada sevdik birbirimizi. Dost olduk, kardeş olduk, derttaş olduk. Aynı yolun yolcusu, aynı derdin dertçisiymişiz meğer. Derdimiz dermanımız imiş bizim.
Gülenay deyince benim aklıma ilkin Batmanlı bir şair gelir. Sıkı ve genç bir şair. Ortadan uzunca boylu, kumral, uzunca etli yüzlü, belirgin açık alınlı, belirgin koyu kaşlı, belirgin irice burunlu, belirgin irice çeneli, mert tok olduğu kadar da naif sesli, bir o kadar da yufka, yumuşacık kalpli bir şair.
Bir öğretmen - şair düşünün ülkemin ta bir ucunda. Ülkesinin çocuklarının mutluluğu ve gelişimi, yirmi dört saat, üç yüz altmış beş gün tasası olmuş onun. Nice özgün çarpıcı ve faydalı proje, projeler üretmiş: Her Güne Bir Kitap bunlardan sadece birisi. Köy Çocuklarının Yüreğine Kitap D’okuyalım bir başkası. Ne mutlu bize, biz dostlarını ağabeylerini de kattı, katıyor bu projelere. Bize de kalp taşıdığımızı hatırlatıyor zaman zaman. Çabalarından öpüyoruz senin Gülenay. Adamsın. Adam’sın. Ada’msın. Batman’sın sen.
Cehalet, mikro milliyetçilik, din taassubu ve istismarı, dış güçlerce tahrik ve kullanımın ayyuka çıktığı bir coğrafyada, istikbalimiz olan gençlerin yüreklerini ilmek ilmek kitapla şiirle masalla d’okuyan bir kahramandır Behçet Gülenay. Birleyen, dirleyen, bütünleyendir. Tam da budur. Eksiksiz budur. Buncadır. Bu kadardır.
Bazen tvde kültür haberlerinde şöyle bir haber dikkatimi çeker; Yönetmen X Y’nin yönettiği The X… filmi altı dalda Oscar’a aday gösterdi. Sizin de hafızanızın kenarında köşesinde böyle birkaç bilgi vardır. Bizim Behçet’imiz de öyle maşallah: Masaldan fıkraya, şiirden romana, denemeden hikâyeye… tam altı dalda eserler vermeye devam ediyor. Ona Güneydoğu Oscar’ını veriyoruz altı dalda. Helâlinden hem de.
Siyah Zamanlarda Aşk Düşük Yapınca rüyasında bir de ne görsün bizim Behçet’imiz, Çiçek Ülkesini Arılar Yönetmesin mi? Yanına Ömer’ini alıp soluk soluğa Erzurumlu İbrahim Hakkıdan Geometri ve Matematik âlimi Mağribinin hayatını dinlerken birden İkra İle Uyanıvermiş. Sonra da Suda Yanan Ayetler romanına dalmış, kahramanımız kalbinin huzur gülüne Söyle Sen Aşk mısın diye sormuş. Cevap alamayınca da bir buket yaptırıp üzerine de bir not iliştirmiş: Sana İstemediğin Güllerden Birini Gönderiyorum. Ardından da Gözüne A’kıl Kaçan Behçet’imiz, Dünyanın En Mutlu Çocuklarının arasına karışmak için yola koyulmuş. O gün bugün yürüyormuş, ardına bakmadan. Elma Isırığına Gülmek Bedavaymış nasıl olsa. Beş cümleyle yazarlık serüveni buymuş işte onun.
Sizin için sarı laleler pardon sarı dizeler seçtim, Behçet Gülenay’ın şiir defterinden: Kurşun değil kuş sesi biriktiriyorum / Dünyayı boşadım / Oysa cebimden harcıyorum aşkı / Ellerin kavuşmanın başkenti / Bense vakur ve vefakâr aşk neşidesiyim / Senin yurdun benim ayverâ / Nikâhı düştü sevme sanatının / Sahipsiz döküntü bir döldür insanlık / Aşkla yücelttiğim insan ahtapot bir yanılgıdır / İç kanama geçirdi kardan adamlarım / aşkı gizli karşılayan fesleğen kokulu kızların / daha duvak görmemişken / alınlarında soylu isyanlar büyür / ölümün unuttuğu yaşlıların yüreği / kalpler puthane / Seviyorum doludizgin / hayat bir burgaç / gönül vus’atına salıncaklar kurdum anne.
Buyurun size imge imge Behçet Gülenay: Öfke renkli apoletler / Sabah aydınlığının sesleri / Gönül konağımın / Acıyan suyu üşüyen ateşi…/ … bir hüzün kırışığı / Metruk bir hüzne … / Müptezel sevmeler / Kırbaç yalvartması / Kötürüm bir güvercin / Çocuk sesleri dupduru / Sevecen kıvılcım / bütün atlaslar ağlamaklı / sarı bir umut / Aşk şeriatı / hudutsuz kere yüz / merhamet gökdeleni / mümin vakitlere / lâlelerine müptela olduğum / kırmızı düşlerle / uçurtma telaşı / âh güvercin bakışlı şehir.
Romanı, romanları da vardır Behçet Gülenay’ın. Suda Yanan Ayetlerinde Teter Ağa’nın evli kızı Sosin’i taciz eden namussuz Yüzbaşıya kurşun yağdıran bizizdir aslında. Ardından da isyan, kıyam, savaş, dağ, savunma kavramları hâkim olur Mereto Dağı’nın eteklerine. Elma Isırığı romanı ise bir kardeşliğin destanıdır adeta. Biteviye bir kardeşliğin. Eyvallah aziz dost.
Gülmek Bedava adlı bir mizah kitabı da var onun. Gülmek Bedava evet. Ama yaşamak pahalı biraz. Ve zor. Olsun be kardeşlik, biz zoru severiz, değil mi ama.
Ödülleri de var Behçet’in. Sekiz dokuz adet hem de. Onları saymayacağım. Behçet’in varlığı dostluğu ve kitapları bize ödüldür zaten. Gerisi teferruat.
Havf ve reca arası köprüler kurmakla meşguldür bir ömür. Köprü dedim de, Malabadi Köprüsünün altından çağıldayarak akan Batman Çayıdır aslında Behçet Gülenay’ın kalbi. Ve yazdıkları. Ve yaptıkları. Şifalı, dupduru, bereketli. Zarif, rakik, kuşatıcı bir kalbin ürünleri hepsi.
Her şair bir şiirden ibaretse eğer, Behçet Gülenay benim için Kertenkelenin Gözyaşları şiiri, bir dizeden ibaretse eğer, İçimdeki erik ağacına tırmanır çocuklar dizesidir.
bir tutam hüzün kırışığı görüyorum son zamanlarda onun. Belli ki örselenmiş, acımasız eleştirilerle. Sitem dolu sesi yüzü sözü. Haklıdır. İş yapanı, başarılı olanı, iyi gideni, elinden eteğinden, yakasından paçasından çekelerler bizim memlekette. Bırakmazlar ki yürüsün gitsin. Ama sabırlı ol kardeş. Gül ve geç. Unutma; sen yaparsın, birileri sadece konuşur, eleştirir, kıskanır. Onlara en büyük ceza, umursamamaktır, cevap vermek değil. Gençsin, öğreneceksin daha, çok şeyi. Umursamamayı da. Yeni kitapların cezadır onlara. Yeni projelerin, yeni ödüllerin. Yoluna devam et sen Behçet. Az işit az söyle, çok yaz. Hep yaz. Hep az. Hep z. Z’den sonrası bizim işimiz. Bizim yolumuz. Görünmeyeni hissetmek, çözmek, yazmak.
Behçet Gülenay, bir güler yüzlü adam. Yüzümüzü güldüren, içimizi ısıtan.
Ama o Ahzan Kuyu’suna bir papatyadır, kabul ediyoruz. Ama aynı zamanda Esvaplarını İbrahim bilinciyle giy’in’miş bir yazarımızdır o bizim. Eyvallah.
Yetim bir çocuğun kırılmış oyuncağını taşıyor içinde Behçet.
Siyah Zamanlarda yaşayan beyaz adam o. Bembeyaz hem de.
Gözlerinden seferberlik var onun. Daima. Zira aşk şeriatının müzmin dervişidir o.
Sevinç kuşumuz o bizim.
Sığınmış imgesine şiirlerin bir sevinç kuşumuz hem de.