Her kitabın ve sözün ilk kelimesi farklı bir değerdir. Malumunuzdur ki istiklal Marşının ilk kelimesi ise “Korkma”dır. Bu giriş ister günün şartlarından dolayı olsun, isterse başka saikle olsun farklı bir anlam ve değere sahiptir. Korkunun ise her dilde farklı anlam ve kullanımları vardır. Bunlardan birisi de “Rehb”dir. Rehb: Sakınmayla, tedbirli veya ihtiyatlı olmayla ve kargaşayla, kafa karışıklığıyla veya tedirginlikle karışık bir şekilde korkmadır. (Rağıb el-İsfahani).
Kur’ân-ı Kerîm’de Zekeriyyâ ve Yahyâ peygamberlerden, “Onlar hayırlı işlerde koşuşur, ümit ederek (rağaben) ve kaygı duyarak (reheben) dua ederlerdi, bize karşı pek saygılı idiler” (el-Enbiyâ 21/90) diye bahsedilmekte ve davranışları örnek olarak gösterilmektedir. Dehşete düşme şeklinde de mana verilebilir.
Mukatil şöyle demiştir: “Korkudan açılıp savrulan kollarını normal konuma getir (sakin ol).” (kasas, 32) “Ayette geçen “rehbun” sözcüğünün” tefsirini aramak için, araştırmak için yola çıkmıştım. Yolda bedevi bir kadınla karşılım. O sırada bir şeyler yiyordum. Bana “Ey Allah’ın kulu, bana sadaka ver” dedi. Derken ben tam avucumu doldurup ona veriyordum ki bana “Şuraya ruhbuma yani yenime, elbisemin koluna koy” dedi.
Korkudan açılıp savrulan kollarını normal konuma getir” cümlesi beklenmedik bir anda korkutucu bir şeyle karşılaşan ve gayri ihtiyarî olarak elini kolunu açıp kendini koruma durumuna geçen insanın, korku sebebi ortadan kalktıktan sonra kolunu indirerek kendini toparlamasını ve sâkinleşmesini dile getiren deyim olup 31. âyetin “Asânı yere bırak!” Mûsâ asâyı yılan gibi kıvrılır görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma, çünkü sen güvendesin” son cümlesine paralel düşmektedir.Her iki âyet de görevini korkusuzca yerine getirebilmesi için Hz. Mûsâ’ya ilâhî güvencenin verilmiş olduğunu ifade eder. (Diyanet tefsiri)
Korkuda ve kullukta haddi aşmaya da ruhbaniyet denilmiştir. Bir ayette (2/40) “Benden korkun” denilmektedir. Araplar şöyle demiştir: “Korkutulman sana şefkat, merhamet gösterilmesinden daha hayırlıdır.”
Haşr suresinin 13. Ayetinde buyrulur ki: “Şu bir gerçek ki yüreklerinde size karşı duydukları korku Allaha karşı duyduklarından daha şiddetlidir. Çünkü onlar anlayışı kıt bir topluluktur” Unutmamalı ki Allah herkesin dostu değildir. Bazı insanlar herkesten korkuyorlar fakat Allahtan korkmuyorlardı. Allaha karşı kendilerini emniyette hissediyorlardı. Bazı insanlar inkardan dolayı korkmazlar, bazıları ise kendilerini güvende gördüklerinden korkmazlar. Böylece Allahtan korkmayan sadece müminlerden korkarlar.
Dünyada ki bela ve nimetler ahirette ki bela ve nimetlerin hatırlatıcısı olduğunu unutmamalıdır. Allahtan korkmanın sonucunda onun rahmetini umma gayret ve niyeti vardır. Bazen bu rahmete girme düşüncesi kişiye günaha girme cesaretini vermektedir. Aynı günahı beraber işleyenlerde birbirlerinden korkmazlar. Belki insan kendine iyilik yapan kişilerden korkar.
Hz. Peygamber’in bir defasında namazı biraz uzattığını gören sahâbîler bunun sebebini sorunca, “Rağbet namazı kıldım” cevabını almışlardı (Tirmizî, “Fiten”, 14; İbn Mâce, “Fiten”, 9). Resûl-i Ekrem büyük bir arzu ile Allah Teâlâ’dan bazı şeyleri talep ettiğinden bu namazı rağbet namazı diye nitelendirmiştir.
Hz. Ömer’in, ölüm döşeğinde iken kendisinden sonraki idarî ve siyasî durumu kastederek dünyadan umutlu ve kaygılı olarak (râgib ve râhib) ayrılmakta olduğunu söylediği rivayet edilir (Buhârî, “Aḥkâm”, 51; Müslim, “İmâre”, 11).