Osmanlı bakiyesi Cumhuriyetin din ile olan ilişkileri belli bir çizgide devam etmemiştir. Cihad ve şahadet ruhuyla başlayan istiklal mücadelesi maalesef masada halk aleyhine kaybedilmiştir. Tarihi ön yargısız okuyanlar bilir ki devlet ve din ilişkisi kadar toplum ve din ilişkileri de din ve toplum aleyhine gelişmiştir. Zaman zaman mart havası misali güneş ve çiçekler açmış fakat aynı zaman diliminde kar ve soğuğa şahit olunmuştur. Maalesef açık olan bu hakikati bazı insanlar kabul etmemektedirler.
İşte bu zor zamanlarda resmi veya sivil yapılar din hizmetlerine aday olmuşlar ve çalışmalara başlamışlar. Adına ister vakıf, ister tarikat, isterse sivil örgüt densin hedef din eğitimi ve hizmeti olarak lansa edilmiş ve bir nebze başarı sağlanmıştır. Buna rağmen kendini yenileyemeyen yapılar ise hizmet alanında daralmalar yaşamaktadır. Son darbe vesilesiyle de bu yapılar güven kaybına uğramışlardır. Resmiyetin bir yüzü soğuk olduğundan resmi dini yapılar istenilen başarıyı da sağlayamamışlardır.
Bu din hizmet ağlarının bir kısmı babadan oğula ve toruna kadar soy ağacını koruyarak devam etmektedir. Bu yapılarda liyakat ve emanet yerine bağlılık ve sorgulamamak esas alınmıştır. Şehirleşmenin getirdiği zorlukları bertaraf etmek için bazı insanlar bu yapılarla maddi ve kendince manevi sebeplerle ilişki içine girmişlerdir. Bu yapıların kabukları öyle serttir ki laik devletin sağladığı bazı imkânları dahi birbirlerine sağlamamaktadırlar. En temel özellik kendi dışındakileri yok sayarak asla selam ve ilgi alanına yakın görmedikleri gibi birbirlerinden insan devşirmeyi de kabullenmezler. Sözde kardeşlik kavramını sadece kendi ihvan dedikleri alanla sınırlı tutarlar.
Hizmet adına kurdukları yapılar genellikle liyakat ve imkânı zayıf insanları çalıştırırlar hatta zaman zaman müntesipleri çeşitli vesilelerle devlet hizmetinde çalışmayı tercih ederler. Memur olmayı günah sayanlar daha sonra memur olmayı ilahi lütuf olarak görürler. İnşa edilen bina ve yapılar maalesef tam kapasiteyle çalışmamaktadırlar. Toplanan yardım, zekat, öşür ve teberru gelirleri faydalı bir şekilde harcanmamaktadır. Hizmet edilen öğrenci seçimleri ise yoksul öğrencilerden seçilerek fakirliğin avantajıyla taraftar edinilmektedir. Zaten bu kesimde ki insanlar aldıkları hizmetler için de bedel ödemeye de istekli ve yeterli değildirler. Bir asra yakın zamandır yapılan çalışmalar istenilen sonuçları verememiştir. Toplumsal dönüşüm ve adalet temin edilememiştir. İstenilen ve beklenilen şey sadece kendi gruplarının refahı ve devamıdır.
Sonuç olarak bu hizmet gruplarının çoğunun binaları yeterli hizmet verecek kapasiteden ve istekliden yoksundur. Eğitim ve hizmet ciddi bir iştir. Yeniden dirilmek için yeni prensip ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu ise kolay değildir.