Büyük Hun İmparatorluğu (M.Ö. 204-M.S. 216) ile başlayan Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 devlet bulunmaktadır. Sonuncusu ise Osmanlı İmparatorluğu (M.S. 1299-1922) dur. 17. si ise Türkiye Cumhuriyetidir. “Cumhurbaşkanlığı Forsu’nun bugünkü biçimiyle ilk kez hangi dayanağa bağlı olarak ve hangi gerekçelerle kabul edildiği ve kullanılmaya başlanıldığına ilişkin resmî bir kayıt ve belge saptanamamıştır.”
Türkiye siyasi yönden geçmişle bağını sadece saltanatın veya hilafetin kaldırılmasıyla sınırlı tutmamış birçok hususta toplumsal değişimlerin sonuçları acı ve şiddet barındırsa da uygulamaya konmuştur. 1950 yılına kadar çok partili sisteme geçilmemiş ancak çok partili seçim dönemleri de darbelerle kesintiye uğramıştır. İlk cumhurbaşkanı yaşadığı dönemden daha öte bir şekilde hakkında konuşulması ve yazılması çekinceyle karşılaşılan ve birilerini yok etme amacıyla kullanılan bir argüman olmuştur. Bu sebeple tek kişilik bir cumhuriyet ihdas edilmiştir. Yeni sistem daima sekteye ve değişikliğe uğramıştır ancak muasır seviyeye gelememiştir. Değişmeyen nemiz kaldı ki?
Osmanlı bakiyesi olan ülkemizde azınlıklar çeşitli sebeplerle ülkeden çıktılar. Ülkenin dindar kesimi ise Milli şair M. A Ersoy başta olmak üzere irtica suçlamasıyla daima takip ve yargı baskısıyla yaşadılar. Ülkemizi son 70 yıldır yaklaşık olarak sağ/muhafazakâr denen siyaset yönetmesine rağmen halkın ve gençliğin yol haritası daima aksi istikamette oldu, bunun da en önemli sebebi ülkenin eğitim tercihi ve politikası ile kültür tercihleri hiçbir zaman değişim sağlayacak durumda olmadı.
Dindar halk köklü değişimi yaşayamadı sadece ezan, imam hatip okulu açılımı, hac seyahati izni, Ayasofya ve taksim camii açılması, baş ötüşü serbestliği ile son zamanda ise okullara tercihli dini derslerinin konulmasıdır. Her ne kadar imam hatip ve ilahiyatlar çok öğrenci barındırsa da ülke gerçeğinde olumlu değişimi sağlayamamıştır. Tarikatlar ise tıpkı Diyanet gibi kurumsallaştıklarından dolayı bir anlamıyla dünyevileşerek metalaşmışlardır.
Dinin haram ve helak edici saydığı birçok günah yasal olarak işlenebilmektedir hatta vergilendirilmiş kazanç kutsaldır denerek haramlar vergiyle meşruiyet sınırına yaklaştırılmıştır.
Ülkemiz insanı ise Türk, Kürt, Alevi, Sünni, laik, liberal sosyalist, solcu, milliyetçi, AB yanlısı ve karşıtı, Kemalist, Din karşıtı, gelenekçi, modernist, cemaatçi, kadın erkek ayrımcılığı, cinsiyet tartışmaları gibi daha birçok alt başlıkla izah edilecek kategorilere ayrılmaktadır.
Din açısından iletişim ile kendini gösteren din tartışmaları felsefi sınırları zorlayacak derce de halkın önüne atılmıştır. Laik, Kemalist, batıcı, gelenek ve modernist karşıtı diyanet ve tarikatlar, cemaatleşme denen grup ve vakıflar olmak üzere dağınık ve birbirine karşıt oluşumlara sahne olmaktadır.
Ülkenin siyasi partileri kuruluşlarıyla beraber Kemalist bir ebeye teslim olmuşlardır. Karşı gözükenlerde onu kendilerinden gibi göstererek varlıklarını meşrulaştırmışlardır. Seçim ve oy uğruna her parti tam anlamıyla inanmadıkları kalabalıkları yanına çekmek için birbirinden gözükmek durumunda kalmışlardır. Heykellere ruku ve secde edildiği noktaya gelinmiş ve ona tapıyoruz, ibadet ediyoruz diyerek aslında kendi ideolojilerine onu kalkan yapmışlardır. Nefisleri kötülüğü isteyenler Allah ve Resulüne sığınmak yerine sahte önderler ve ikonlar vasıtasıyla bazen dini ve bazen de dinsizliği meşrulaştırmak istemişlerdir.
Sonuç olarak dini çalışma, eğitim ve tebliğ yapacak olanlar ülkemizi çok yönüyle tanımaları ve yol haritalarını belirlemeleri gerekir. Değilse hamasi nutuklarla yol almak/açmak mümkün olmamıştır. Manevi erozyon kasırgalara ve yıkımlara sebep olmaktadır.
Bizler kendi gençliğimizi asrısaadet görüp gençliği suçlayarak kendimizi avundurmaktayız. Dünkü plan ve projelerin noksanlığı bugünün perişanlığıdır. Ekonomik ve iktisadi güvensizlik de kulluğu da zorlaştırmaktadır. Aslında varlık ve iktisat “Öyleyse ona ibadet edin” emrini bize öğretmiştir.
Ya ülke komşularıyla ilişkilerimiz, siyasi ve askeri kurumlarıyla ittifaklara gelince mesele daha da girift olmaktadır. Ülkemizi doğru tanımalı ki tedavi isabetli olsun. Allah resulü sadece Mekkeyi değil, Taiften çıkarılsa da, Yesrib/Medineyi inşa etmiştir. İç ve dış coğrafyayı tanımak gerektiği gibi dünyaya esir olmadan adalet ve ahlakta tevhid üzere ömrü tamamlayabilmektir.