Milli üniversitemiz.
Açık üniversite.
Herkesin bilfiil eğitim gördüğü tek bir üniversite var Cumhuriyet tarihinde: TRT.
Herkesin ha. Şaka yapmıyorum, çok ciddiyim. Genç yaşlı, kadın erkek, yerli yabancı, Müslüman ecnebi, fark etmiyor. Türkçe bilme şartı da yok bu üniversitede. Yaşayan herkes öğrencisi. Yedi yüz seksen bin kilometre kare içinde doğmuş büyümüşseniz, yahut hayat denilen gaile, bir şekilde sizi bu coğrafyaya getirmiş bir köşeye atmışsa, TRT Üniversitesi’nin asli öğrencisi olmuşsunuzdur. Kurtuluşunuz yoktur, vesselâm.
Bu üniversiteye giriş sınavı yok, kayıt kuyut hak getire. Gözünüzün görmesi, kulağınızın duyması, bu ülkede yaşıyor olmanız yeterli öğrenim görmeniz için. Sınavı vizesi, diploması belgesi de yok bu okulun. Ancak, hayatın içinde, muhabbet ortamında, doğal platformlarda anlarsınız iyi mi kötü mü öğrencisi olduğunuzu.
Örneğin, konu kapanış haberleri ise ve siz Kele Bakış demişseniz, lisans diplomanızdaki notunuz A’dır; mevzu türkülerse ve siz Yurttan Sesler Korosundan ayrıntılar veriyorsanız, belli ki bu üniversitenin Türk Halk Edebiyatı bölümünde yüksek lisans yapmışsınız; bir misafirlikte Türkiye’ye ABD Silah Ambargosu konuşulurken, siz ta 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan söze başlayıp Birleşmiş Milletler’de dünyadaki savaşları önlemekle sorumlu beş daimi ülkenin (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) aynı zamanda dünyadaki en büyük silah üreticisi beş ülke olduğunu anlatıyorsanız, siz TRT’nin uluslararası ilişkiler bölümde doktora yapmış olmalısınız; bu ayan beyan, açık seçik bellidir yani.
Laikliğin kalesidir TRT Türkiye’de daima. 1 Mayıs 1964’te kurulurken, 31 Ocak 1968’de yayına geçerken, öyle planlanmış, programlanmış. Atatürk İlke ve İnkılaplarıdır TRT’nin ruhu. Erzurum Atatürk Üniversitesi yerine TRT Atatürk Üniversitesidir mübarek. Hele de 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan Askeri Darbe ve Muhtıra süreçlerinde, lebalep…
Laiktir ya, dine muhalif bir laikliktir kurucu ve yönetici aklı. Şimdi biri çıkıp 27 Aralık1980 tarihinde yayına başlayan İnanç Dünyası’na ne diyeceksin Fahri Tuna, Allah’tan kork biraz diyebilir. Eyvallah. Temel gibi cevap vereyim: Biliyoruz, da! İki yüz saatlik yayının içinde, kırk beş dakikalık gösterime dinî eğitim diyorsanız siz, bir eyvallah daha çekerim. Yetmez, bıyıksız, sinekkaydı traşlı sunucusunun, her hafta bir teoloji akademisyenini (bilerek İslâm veya din değil, teolog diyorum) ekrana çıkartıp ülkeyi yönetenlerin din anlayışına paralel cümleler ettirmesine siz TRT’de dinî program var mı diyorsunuz? (İyi hatırlıyorum, İslâm’ı, içeriden değil de dışarıdan, Beyoğlu’ndaki Saint Antuvan Kilisesi Papazı Peder Luici anlatırcasına, soğuk, tepeden, inanmamışçasına ifade eden tiplerdi konuşmacılar, daha çok.) Var diyorsanız eğer siz, üçüncü kez eyvallah derim size. Helâl tarafından hem de.
Ne hikmettir ki, genel müdürlerinin çoğu hep profesördür. (Bir nevi ülkeyi çağdaşlaştırmak için kurulmuş üniversitedir dedik ya, başka ne olacaktı, değil mi?) Ve yine mesela, güzel ülkemde nasıl bir yabanıl düzen vardır ki, ta 2005’lere kadar, güzelim TRT’mizin başında gençliğinde DEV - SOL terör örgütü üyesi olduğu bilinen birisi veya kendisinin Türkiye’deki Selanik Sabateyistlerinin dini lideri olduğu söylenen bir başkası, yıllarca genel müdürlük yapabilmiştir de, beş vakit namazında birisi, bırakın genel müdürlüğü, yayın şube müdürülüğüne bile yükseltilmemiştir. Sevsinler. (Not: İnsanlar kime neye inanır veya inanmaz, hangi camiye, kiliseye, sinagoga gider veya gitmez, bu beni ilgilendirmiyor, sadece TRT’nin yönetim kadrolarına yarım asırlık süreçte ne inançta kişilerin getirildiğine dikkat çekmek istiyorum.)
Ha unutmadan: 9 Ocak 2004’te genel müdür olarak atanan Şenol Demiröz Ağabeyimden, altı ay sonra - bizzat kendi kulağımla - işittiğim bir tespiti nakletmeliyim burada:
“- Dört bin kişinin çalışması gereken kurumda sekiz bin sekiz yüz personelim var. Yatan veya işe gelmeden maaş alan kime dokunsam, ya bir generalin yakını çıkıyor yahut kritik bir devlet yöneticisinin yakını. Bu kurumu nasıl adam edeceğimi kara kara düşünüyorum.” Anlaşılan o ki derin ve güçlü Türkiyenin arpalığı olarak kullanılmış TRT. Helal olsun yaşatıcı akla.
Son beş yılı mı TRT’nin? Payitaht Abdülhamit dışında hiçbir şeyi izlemediğimi söyleyeyim, gerisini varın siz anlayın. Diriliş Ertuğrul, Kuruluş Osman, Yeşil Deniz, Ege’nin Hamsisi gibi geniş kitlelerce de sevildiğine, seyredildiğine de şahidiz. (Ama burada da başka bir niyetin açık üniversitesi olma kurgusunu hissetmiyoruz değiliz)
TRT denilince, kiminin aklına Bedia Akartürk, Kesik çayır biçilir mi türküsüyle evlerinin içini zıngır zıngır zıngırdatırken babasının mutluluktan kendinden geçişi gelir, kiminin aklına ise Arı Stüdyosunda bir Genel Kurmay Birinci Ordusu disipliniyle dizayn edilmiş, kabartılmış saçlı makyajlı hanımlardan, bıyıksız kravatlı erkeklerden oluşan seyircilerin, sanki yüz kere çalışılmış, donuk, soğuk, sabit yüz ifadeleriyle izledikleri Türk Sanat Müziği konserleri. Bayanlar için TRT, belki Dallas dizisindeki Pamela ile Baby’dir, belki San Francisko Sokaklarındaki Steve Keller (Michael Douglas), belki Şahin Tepesindeki Jane Wyman ile Lorenzo Lamas’tır. Polisiye sevenlerin favorisi bellidir: Buruşuk pardösülü bir komiserin (Richard Kimple) başrolünü oynadığı Kaçak elbette. Küçük Evdeki Lora, Tatlı Cadı Semanta, Charli’nin Meleklerindeki sarışın Jill. Aşk Gemisi, Flamingo Yolu, Zengin ve Yoksul.
Bütün matah erkek karakterler sakalsız - bıyıksız, bütün sempatik kadın karakterler sarışın - modern giyimli makyajlıydı. (Kırk sene sonra bugün Türkiye’de gelinen noktaya bir bakınız lütfen, kaç bıyıklı erkek, saçlarını sarıya boyatmayan kaç kadın kaldı.)
Bu dizilerin hepsi de ABD yapımıydı. Hepsi de Batı, Batılı, Batıcıydı.
TRT on yıllarca Batılı hayatın, Batıcı inancın, Batıdaki felsefenin Türk Milletine zerre zerre, yudum yudum, kaşık kaşık zerk edildiği bir müstemleke kurumu görevi görmüştü sanki. İşin tuhafı İstiklal Marşı ile açılıyor, İstiklâl Marşı ile kapanıyordu: Hadi ordan, fetbazlar… (Not: Atatürk, ulusal bağımsızlığı ve emperyalizme karşı mücadeleyi ana ilke edinmişti. Müstemlekeye şiddetle karşıydı. İnanıyorum ki Anıtkabir’den çıkagelse, ilk, benim adıma TRT’yi niye karşı olduğum emperyalistlerin film arenasına çevirdiniz? diye onlara hesap soracaktır.)
Kırk yıllık izleyicisiniz. TRT denilince aklınızda kalan/olan ilk kavram, dizi, karakter, söz nedir diye sordum yakınlarıma. Aldığım cevaplar mı? Eşim Gülseren Tuna, Köle İsaura dedi, büyük baldızım Gülsen Yıldız Küçük Ev ve Perihan Abla. Küçük baldızım Reyhan Dombaycıoğlu Dallas / Baby dedi, kayınbiraderim İsmail Altay Uykudan Önce / Adile Naşit. Kızkardeşim Malike Tuna’nın ilk alına gelense Cumartesi akşamları gösterilen Türk Sineması filmleri. Artık 38’inden gün alan oğlum Ahmet Arif’in favorisi belliydi, biliyordum: Karaşimşek. 1990 doğumlu gelinim için TRT güven demekti, 1991 doğumlu damadım İsa için TRTHaber, 1992 doğumlu kızım Ayşenur Gülsüm için ise Barış Manço ve Adam Olacak Çocuk. Rahmetli babam Arif Tuna’da TRT Haberlerdi, rahmetli kayınpederim İsmail Altay’da bir çift söz: Saat on / yatağına kon / iyi geceler / Mösyö Darjanton.
Benimse, yalanım yok, bir çocuk kalbi safiyeti taşıdığına ve bu topraklara tüm ruhuyla bağlılığına kaç kez şahit olduğum Yücel Çakmaklı Ağabeyimin yönettiği Kuruluş (Osmancık) dizisi gelir, Dördüncü Murat dizisi gelir ilkin. Sonra, senaryosunu Attila İlhan’ın yazdığı Kartallar Yüksek Uçar dizisi gelir, eniştesi Sadri Alışık’ın hayat verdiği Banazlı İsmail karakteri, her şeyi usulet ve suhuletle yapacaksın arkadaş sözü gelir. Bir de oğlumun çocukluğunda, Cumartesileri öğle saatlerinden birlikte seyrettiğimiz Beyaz Gölge, Koç Revs.
Evet, evet, bilhassa ilk kırk yılında TRT Üniversitesinin çok ciddi bir eğitiminden geçirilmiştik hepimiz. Bihakkın. Bilcümle. Bilaistisna. Herkes, hepimiz, hepiniz.
Batılı, Batıcı, Batıdan bir üniversitenin tedrisatından. Muasır medeniyetin üniversitesi ya. En çok da bir Amerikan Üniversitesinin. 40 yılda hepimizi üniversite mezunu yapmayı başardınız, öğünebilirsiniz eserlerinizle. Ve kutsal Laiklik ruhuyla planlanmış, gerçekleştirmiştiniz her programı.
TRT; en açık üniversitemiz bizim. Batıya açık, kendine kapalı üniversal kurumumuz.
En kapalı açık üniversitemiz bizim.