Şöyle böyle kırk beş yıllık Sakaryaspor izleyicisiyim. İlk maçımı ortaokul son sınıf öğrencisiyken 1974 yılında tüm harçlığım olan yirmi lirayı bilete vererek izlediğimin üzerinden tam kırk beş yıl geçmiş. Sonra spor muhabirliğimden itibaren daha bir yakın oldum Sakaryaspor’a. Çok amatörce de olsa ilk ve tek kitabını yazan da benim yeşil siyahlı renklerin.
Bu kırk beş yılda yüzlerce oyuncu seyrettim o formayla. Kimisi Aykut Yiğit, Aykut Kocaman, Oğuz Çetin gibi çok yetenekliydi, kimisi Tatar Yenal, Küçük Turgay, Tamer İlaçan gibi örnek profesyoneller, kimisi de İhsan Özbek, Mustafa Özbey, Turan Sofuoğlu gibi güç ve enerji sembolleriydi.
Tribüne oynayan kurnazlar da gördüm, gösterişsiz kahramanlar da. Çoğunun lakabı vardı. Kimini seyirci takmıştı kimini takım arkadaşları yahut hocaları. Bu yazımda kırk beş yılda izlediğim bizzat tanıştığım bazı oyuncu portrelerini anlatmak istiyorum sizlere, lakaplarıyla beraber üstelik.
Pıçır İsmet (Kahyaoğlu): Sakaryaspor’umuzun resmen 1 Nolu oyuncusu. Gündüz Kılıç onu GS formasıyla denemiş beğenmiş ve tam Galatasaray’a imza attıracakken bu Balkan göçmeni çocuğunun yüreğindeki vefa ağır basmış ve o günlerde kurulan şehrinin takımı Sakaryaspor’a katılmış. Takımımızın tam sekiz sene kaptanlığını üstlenmiş biri. Sonraki yıllarda iyi dost olduk. Kibar zarif iyi kalpli biridir İsmet Ağbimiz. Semtten, Karaağaçdibi’nden ağabeyimiz zaten. Pıçırlar derler onlara. Dibektaş Caddesinden Şeker Mahalleye giderken soldaydı evleri. ‘Dedem kısa boylu olduğu için pıçır demişler, lakabımız oradan kalmış’ der. Dedesinin aksine uzunca boylu ince kumral biri Pıçır İsmet. Merhametli yufka yürekli cana yakındır da. Ve tam bir Sakarya, yeşil siyah sevdalısıdır. Ekrem Karaberber ve Erol Girişken’den işittiğim, orta sahamızın beyniymiş. İlk kadronun Oğuz Çetin’iymiş yani. Uzunca zamandır İstanbul’da yaşıyor. Kartal’da. Halı saha işletiyor. Yeni görüştük. Rahatsız biraz. Rabbim şifa versin. Yaşayan efsanemiz o bizim zira.
Sarı İhsan (Özbek): Seyirciliğimin - buna taraftarlığımın da diyebiliriz – ilk kahramanı. Yeni Camili. Her Boşnak gibi o da sarı. Lakabı da oradan geliyor. Sarı sapsarı uzun saçları vardı. Libero oynardı İhsan Ağbi 1974, 75’te. Çark’ın içindeki su kulesinin merdivenlerinden maçları seyrettiğimiz yıllar. Lise öğrencisiyiz. Tribünlerin üstü kapalı olmadığı için rahatlık görebiliyorduk maçı. Sarı İhsan, Şeker tarafındaki kaleden aut atışı kullandığında bizim takımdan beş altı kişi Çark Caddesi tarafındaki kale önüne gider orta beklerlerdi. Hayatımda Sarı İhsan kadar topa sert ve uzun mesafeli vuran oyuncu görmedim ben. Uzun, 1.90 civarında bir boy, güçlü iri kalıplı bir vücut, daima ciddi ve asabi bir yüz. İşte size Sarı İhsan. Topa sert vuruculuğu kadar kavgalarıyla asabiliğiyle de meşhur İhsan Ağbimiz. Üç yıl BJK forması giymiş. Ben şehir efsanesinin yalancısıyım: Bir maç sonrası soyunma odasında BJK kaptanı Sanlı Sarıalioğlu ile tartışmışlar, bizim Sarı İhsan ahşap takunyaları Sanlı Kaptanın kafasına fırlatınca pekmezini akıtmış. O gün kovmuşlar BJK’dan. Tekrar Sakaryaspor’a dönmüştü seyrettiğim yıllarda. Gerçek bir efsaneydi Kaptan Sarı İhsan. Görüntüsü dahi korkuturdu zaten rakipleri. Uzunca zamandır Balıkesir’de yaşıyor. İki kez telefonla görüştük. İlk kadronun efsane liberosuydu o. Bugün öyle stoper yok, yeminle.
İmparator Coşkun (Demirbakan): Eskişehirli bir kamyoncusunun oğlu. Fenerbahçe’den bize gelip Süper Lig’e ilk çıkan (1980-81) kadronun liberosu. Ve Süper Lig’in tozunu atan, haftalarca lider veya ikinci olan Sakaryaspor’un da liberosu. İmparator lakabı gerçektir ve hak edilmiştir. Akıl küpüydü sahada. Çok zekiydi. Akıl ve anatomiyi birleştirip futbolu şiirleştiren adamdı. Futbol doçentiydi oynadığı yıllarda. ‘Futbol matematiktir’ demişti bana kaç defa. Antrenörlüğünde profesör oldu. Oyunu liberodan başlatmak - belki de- Türk futboluna İmparator Coşkun ile girmiştir. Zeki olduğu kadar inatçı ve hırslı adamdı Coşkun Hocam. İddialı adamdı da. Çalışkan mert açık sözlüdür. Kavgadan da çekinmez. Üstün bir yetenek olduğunun bilincindedir. O nedenle özgüveni yüksektir. Bu çoğu zaman kibirli adam olarak yaftalanmasına neden olursa da aslı farklıdır bence. Spor muhabirliğimde yakın olduk. Jübilesinde ‘Güle güle İmparator’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Sık olmasa da hâlâ görüşürüz. Sevmeyeni seveninden bol olsa da delikanlı mert ve tezleri olan adamdır hoca. O bizim ilk imparatorumuz. Takımı maestro gibi yönettiğinde aldı o lakabı.
Deli Nezihi (Tosuncuk) Deli Muammer (Gücük): İkisine de ‘Deli’ lakabı taraftarın armağanıdır. Çılgın manasındadır buradaki deli. İkisi de akıllıdırlar oysa. Doğru yanlış bilemiyorum ama Nezihi için yetimhanede büyümüş bir gariban denir. Doğruysa gözümde daha çok büyür. 1981 İkinci Lig Şampiyonluğumuzda, devre arasında Tuncer Tepe’nin Bursaspor’dan takıma dahil ettiği bir motivasyon abidesidir o. Stoper. Kesici durdurucu. Bozucu. Uzun upuzun bir doksan atletik bir vücut, gözünü budaktan esirgemeyen bir mizaç, asabi ciddi gaddar görünümlü bir yüz ifadesi ama aksine kadife gibi kalbi olan çocuksu merhametli yufka bir mizaç. Gol lazımsa takıma, rakip kaleye atılan korner ve serbest atışlara giden, gol atan veya attıran odur. Neşeli merhametli iyi niyetli dev. Kaleci Muammer’imize gelince; on bir sene oynadı o Sakaryaspor’da. Gerçek bir Adapazarlı. 1975-85 kuşağı oyunculardan. Komplekssiz kaprissiz efendilik abidesi. Mütevazı fedakâr çalışkan. Görev adamı. Futbol sonrası Güllük mahallesinde oto lastik tamirciliği yaptı uzun yıllar. Adam gibi adamdır; hep saygılı hep ikramsever hep iyi niyetli.
Kuzu Aykut (Yiğit): 1981’de Süper Lig’e çıkışımızın üzerine, Tuncer Tepe’nin ‘nerede bir Adapazarlı Süper Lig’de oynuyorsa Sakaryaspor’a alalım onu’ felsefesi üzerine Eskişehir’den, alt yapısından yetiştiği yeşil siyahlı renklere dönen adamdı. 1.75 civarı bir boy. Yakışıklı mı yakışıklı. Zeki adam. Oyun kurucusu. Oyun zekâsı gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan. Ne markaj yapmayı severdi, ne de kendisine markaj yapılmasını. Selçuk Yula ile birlikte hayatta gördüğüm en iyi iki plaseciden birisidir. Hatta birincisidir. Plaseleri şuttu adeta. Penaltıları ders niteliğindeydi, sağ alt köşeye. Sakaryaspor’un Süper Lig’de çıkarttığı tek gol kralıdır. 1984-85 sezonunda 20 golle. O sezonun bitiminde FB’ye transfer oldu zaten. Sessiz sedasız kavgasız gürültüsüz olduğundan ‘kuzu’ lakabını almıştı. Yakışıklı, kibar, zarif, güzel giyinen bir adamdı Aykut. Kreatif zeka kreatif oyuncu kreatif golcüydü. Yakamoz Necmi’nin kardeşi, Sağlıkçı Nuri Amcanın oğluydu. Hep mütevazıydı Aykut. Kral adamdı. Akrandık. (1959’luyduk ikimiz de) Görüşürdük zaman zaman. Dostça arkadaşça. İyi insandı vesselam.
Sokrates Oğuz (Çetin): Okul arkadaşım. Mühendislik öğrenciliğimizde bir alt sınıftaydı. Trabzonlu bir babanın Bolulu bir anneden olma özbeöz Adapazarlı çocuğu. Futbolcu oğlu futbolcu. Edep denge akıl; eşittir estetik. Oğuz Çetin budur. Sicim gibi 1.85’lik bir boy. Kıvırcık dalgalı saçlar. Efendilik kokan bir yüz. Zeki edepli bakışlar. Topu okşar gibi stop ediş sürüş ve en uygun yere en uygun hızla en uygun zamanda pas atış. 1981’de Süper Lige çıkışından 1988’de FB’ye transfer oluşuna kadar Sakaryaspor’da oynadı. İlk bir iki yıl 17-18 yaşlarında olduğundan yedekti belki, sonraları orta alanı parselledi, Büyük Aykut’un FB’ye gidişinden itibaren de kaptanlığı (1985) devraldı. Gidene kadar da çıkartmadı pazubantı. Futbolun yakıştığı adamdı. Futbola yakışan adamdı da. Çok iyi bir profesyoneldi. 38’ine kadar da oynadı. Anne tarafına çekmiş olmalı; sessizdir, haksızlığa da uğrasa sesini çıkartmaz. Kırk kere düşünmeden konuşmaz ve adım atmaz. Onun oynadığı yıllarda Brezilya Milli Takım Kaptanı Sokrates vardı. Yıldız ismi. Fiziken ona benzediğinden almıştı bu lakabı. Görüşürüz zaman zaman. Daha çok ağbisi Cengiz Çetin ile.
Çıtkırıldım Aykut (Kocaman): Kısa dönem askerlik yaptığım Denizli’den dört günlüğüne Ramazan Bayramı iznine gelmiştim. 1 Temmuz 1984. Atan Kardeşler üzerinde Bulvar’da o zaman Sakaryaspor binası. Tuncer Tepe Başkan popüler dört futbolcuya imza attırdı o gün. GS’dan kaleci Eser ve santrafor Sinan. FB’den de sağ açık Tavşan Mustafa ile orta saha Özcan. Beş altı de genç yetenek. Sakarya Gazetesi spor müdürü Hüseyin Komite ünlülerin hayat hikâyelerini kaydederken bana dönerek ‘Fahri sen de şu gençleri alıver’ dedi. Kırmadım. Biraz çelimsiz kısaca boylu irice başlı temiz yüzlü gence ‘adın ne senin?’ diye sordum ‘Aykut Kocaman’ dedi. Öyle başladı dostluğumuz. Gürcü bir babanın Abaza bir anneden olma Geyve Doğançaylı Aykut’umuz o bizim. Eski jimnastikçi. Çelimsiz ve çabuk düşen bir oyuncuydu ilk yıllarında. Taraftarlarca Çıtkırıldım lakabı verilmişti. Topun üzerinden sağ ayağını boş atıp sol ayağıyla alıp gitmesi - gelmiş geçmiş futbolda - bir tek ona has bir çalımdır. Klas adamdır. Klas golcü olduğu kadar. Mert açık sözlü adildir. Eskiden bize çok güzel Abaza fıkraları anlatır güler güldürürdü. Şimdilerde daha ciddi bir görünüm sergiliyor.
Kostik Mustafa (Özbey): Aile dostum, kardeşim. Karasu Yuvalıdereli akıllı çocuk. Hayatta tanıdığım IQ’su belki de en yüksek olan adamdır. Çelik gibi sert bir futbolu vardı Mustafa’nın. Futbol için çok da müsait olmayan boyuna (herhalde 1.67-68 filandır) rağmen stoper de oynadı zaman zaman, orta alanda markaj adamı olarak da. Lakabı Kostik. Kostik kimya sanayinde yapıştırıcı özelliği olan madde demekmiş. Bizim Mustafa da maşallah bir rakibe yapıştı mı onu sahada yok ederdi. Çok faul yapmazdı ama. Kene gibi yapışır etkisiz hâle getirirdi. Futboldan erken koptu. Halı saha işletmeciliği yaptı uzun yıllar. Komşuyduk. Sohbeti de zevktir. Zeki okuyan düşünen adam olduğu için ‘bilmiş’ bir edası var diye sevmeyeni eleştireni boldur ama Mustafa çoğu zaman haklıdır tespit ve teşhislerinde. Her Karadenizli gibi inatçı ve hırslıdır, mert ve vefalıdır.
Buldozer Turan (Sofuoğlu): Eskiden, yani 1980’lerde Süper Lig’de A takım maçlarından iki saat önce genç takım maçları oynanırdı aynı sahada. Onu ilk Sakaryaspor Genç Takımı’nda tanıdık gördük biz. 16-17 yaşlarındaydı ama arkadaşlarından en az on santim uzun iri kıyımdı. Erdinç Şehit libero, Turan Sofuoğlu Stoper, Recep Çetin (lakabı takoz) orta saha oynuyordu o takımda. Belki ağırdı ama hava toplarının tamamına vuruyor, rakip santraforları da turşuluk ediyordu bizim Turan. Sonra A Takıma yükseldi. 1988’de FB’ye gitti. Düzgün ahlaklı oturaklı adamdır. Dosttur. Vefalıdır. Gönülsüz kibirsiz adamdır. Turan’a çarpan rakip forvet haşat olduğunda olmalı Buldozer Turan lakabını almıştı genç takımdan itibaren. Hatta hiç unutmam, onu yetiştiren merhum Ekrem Karaberber’den dinlemiştim. Bir ara FB’de takıma giremez olmuştu bizim Turan. Çağırmış Ekrem hocası. Basmış fırçayı. ‘Ulen senin yerinde oynayan Vagenhaus’u sen alır sırtında gezmeye çıkarırsın. Sen varken o nasıl takıma girer. Aklını başına topla’ diye. Turan gelmiş geçmiş en güçlü en sert ve hava topuna en iyi kafa vuran vuran stoperlerden birisidir.
Arap Bülent (Uygun): Güreş Antrenörü Fikret Uygun Hocanın güreşçi yapmak için çok uğraştığı Gol Kralı oğlu. Rizeli bir babanın Karasu’da doğmuş oğlu olmasına rağmen (Karadeniz insanı genellikle sarışın açık tenlidir ya) esmerliği nedeniyle Sakaryaspor Genç Takımdaki arkadaşları tarafından Arap lakabı takılmıştır. Gurbet Kuşları röportajım vardır kendisiyle 1990’da. O zamandan beri tanır severim. Uzunca boylu esmer yakışıklı atletik yapıya sahip çok iyi bir sağ açıktı. FB’de daha çok orta sahada santrafor arkası gibi oynayıp gol kralı oldu. Şen şakrak vefalı mütedeyyin güler güzlü neşeli adamdır Bülent. Ekrem Karaberber’in tornasından çıkmadır. İyi bir Adapazarlıdır Bülo kardeşimiz. Seviyoruz kendisini.
Çapa Şaban (Yıldırım): Mühendislik öğrencisiydim. Adapazarı Ozanlar’da Alaca Sokak’ta oturuyordum. Okula gidip gelirken on yaşlarındaki çelimsiz sol ayaklı bir genç, sokaktaki futbol maçlarında herkesi ipe dizer gibi diziyor ve gollerini atıyordu. Arada parende de atıyordu asfaltta. Kim bu çocuk diye sordum. Öğrendim ki Ozanspor’un kalecisi bizim Boksör Recep’in yeğeniymiş. Aradan zaman geçti, 1986 yılı olmalı. Bizim Boksör Recep yanında on beş on altı yaşlarında mahcup terbiyeli bir yeniyetme delikanlı ile çıkageldi bana. ‘Fahri bu benim yeğenim. Sakaryaspor Altyapısında oynuyor. Süper yetenek. Bir haber yapıver hadi buna’ dedi. Ertesi gün haberi yayımlandı: ‘Sıkı Durun, Şaban Yıldırım geliyor’ diye. İlk haberini ben yaptım hasbelkader yani onun. Çapa lakabı hocası Ekrem Karaberber’den armağanmış ona. Sol ayağını bir çapa gibi kullanıp topları topladığı için. Sonra patladı gitti Şaban. Solbek soliç. Sakaryaspor, Bursaspor, Denizlispor. Sonra Sakaryaspor’un başında teknik adam olarak şampiyonluk. Saygılı efendi akıllı adamdır bizim Şaban. Çalışkan disiplinli ölçülü adamdır. Vefalıdır da. Sakaryaspor’u Süper Lig’e çıkarttığı akşam evinden, son giydiği 6 numaralı formayı bana hediye edecek kadar. İnşallah teknik adam olarak Türk futboluna daha çok hizmetler edecek bizim Ozanlarlı Hüseyin Yıldırım Ağbimizin büyük oğlu Şaban kardeşimiz.