Tatlı, hüzün dolu bit kadın sesi bölerdi geceyi kalbinden Çok eski yıllardı, kendimi başka dünyalarda sanırdım Sözleri anlamazdım da insanları anlardım Şimdi anladım: Siyah gözleriyle severdi beni

Batı Trakya Türk edebiyatı denilince, ilkin Şafak Dergisi gelir benim aklıma. Tam tamına yirmi sene önce, 2002 yazında, dönemin Sapanca Kaymakamı Hasan Duruer ve dönemin Sapanca Belediye Başkanı İbrahim Uslu ile 40. Struga Şiir Akşamları’na gözlemci olarak giderken ziyaret etmiştik Gümülcine’yi. Ve tabii ki Şafak Dergisi’ni.

Gümülcine, Rodop Dağlarının eteklerine kurulu buram buram bir Türk şehriydi hâlâ. Şafak Dergisi de onun buram buram Anadolu tüten sesi. Muhtemelen ecdat yadigârı tek katlı, üçe üç dokuz - on metrekare, Arnavut kaldırımlı sokağa nazır, şirin bir dergi yazıhanesinde tertemiz yüzlü iki Türkçe sevdalısı karşılamıştı bizi; Şafak’ı (ve Batı Trakya Türkçesini) sırtlayıp taşıyan da onlardı zaten: Rahmi Ali ve Mücahit Mümin. Derginin 118’inci (Kasım 2001) Sayısını hediye etmişlerdi bize, dün gibi hatırlarım. Bu iki Türkçe kalpli insana ilaveten Şükran Raif, Halil Mustafa, Mustafa Tahsinoğlu, Sevkan Tahsinoğlu gibi isimlere rastlamıştık kapakta. Türkçenin Balkan mücahit ve mücahideleriydi bu isimler elbette. (Sevkan Tahsinoğlu adlı yetenekli şairimizle ilerleyen yıllarda abi-kardeş olacaktık.) Ziyaret bitiminde başımı kaldırdığımda, şehrin meydanında II. Abdülhamit’in yaptırttığı saat kulesi, Rodop yamaçları ve ovada 113 (yazıyla yüz on üç) bodur minareli köy ve yüz on sekiz sayıdır Türkçenin ses bayrağı olarak yayımlanan Şafak Dergisi uğurluyordu hüzünlü ve buğulu gözlerle bizi. ‘Sana şükürler olsun Yarabbi; Türkçemiz hâlâ yaşıyor bu topraklarda’ diye fısıldadığımı hatırlıyorum.

Son yarım asrında Batı Trakya’da Türkçenin ses bayrağını taşımış çok kahramanımız var bizim. Hepsine ayrı ayrı müteşekkiriz. De, bunların üçünü ayırmak lâzım gelir, vefa bağlamında: Mustafa Tahsinoğlu, Mücahit Mümin ve Rahmi Ali. Yemek pişirilen üçayaklı saçlar vardır ya hani; bu üç isim de o sacayağı Rodoplar’da billur Türkçemizin.

Bu portrenin konusu Rahmi Ali büyüğümüz.

Şair-yazar Rahmi Ali, 1941 yılında Gümülcine’nin Çepelli köyünde doğmuş. Bilmeyenler için, Çepelli’nin komşu köylerinin isimlerini de söyleyeyim; ne kadar Kütahya, Sivas, Bolu, Çorum, Maraş köylerine benzediğine şahit olunuz: Eşekçili, Kirazlı, Sungurlu, Beygirciler, Yassıköy, Yabacıklı, Kurtbeyli… Benzer tam yüz on üç köy.

Malatya Akçadağ İlköğretmen Okulu mezunu Rahmi Abimiz. Çiledaşı, kaderdaşı, kalemdaşı Mücahit Mümin gibi tıpkı. Ve ardından yarım asra yakın süreyle Gümülcine köylerinde sınıf öğretmenliği. Buna Türkçe öğretmenliği demek daha adil ve doğru olur. Piyesler, oyunlar, tiyatrolar… Şenlikler, törenler, bayramlar. Yüzlerce binlerce etkinlik; her şey Türkçenin yaşaması için. Bunlar daha çok resmi görevler. Onlara da eyvallah.

Birlik, Öğretmen, Şafak, Türkçem dergilerinde yayımlamış yazılarını. Akın, Azınlık Postası ve İleri gazetelerinde de.

Önce iyi bir hikâyeci o. Sonra romancı. Sonra çocuk hikâyeleri yazarı. Daha sonra duyarlı bir şair. Sonra da iyi bir araştırmacı/yazar. Unutuyordum az daha, bir de dergici.

Eserlerinin isim ve türleri her şeyi ayan beyan açıklıyor zaten: Ay ile Güneş (hikâye), Zor İş (hikâye), Akşamüstü Şarkıları (lirik hikâyeler), Bu Toprağın İnsanları (roman), Fil ile Karınca (manzum fabller), Annem Okşarken Saçlarımı (şiir), Batı Trakya Türklerinde Eğitim (Araştırma), Anı ve Hikâyeleriyle Mehmet Hilmi (Araştırma), Yunan İçsavaşında (1946-49) Batı Trakya Azınlığı (Tevfik Hüseyinoğlu ile birlikte.)

Edebiyatın beş ayrı türünde tam dokuz kitabı yayımlanmış Rahmi Ali’nin.

Üç de ödülü var: Ay ve Güneş, Töre Dergisi hikâye birinciliğine değer bulunmuş. Kosova Nuri 21. Brina Türk Dünyası Hizmet Ödüllerini (2017) birlikte almıştık üstadımızla. 2018’de Kosova’daki Türkçem Dergisince ‘Türk Dünyasında Yılın Edebiyat Adamı Ödülü’ne değer bulundu. Ne güzel. ama,- bana soracak olsanız - en az beş, on ödüle daha değer bulunmalıydı Rahmi Ali ve çalışmaları. Yine de onu fark edip ödüllendiren vefalı ve dikkatli yüreklere selam olsun buradan.

Burada bir şeyin daha altını çizmek isterim; son yirmi yılında, altmış bir kere Balkanlara çıkmış, Rumeli Coğrafyası, insanı, Rumeli’de günümüz Türkçesi ve Türk edebiyatı üzerinde iyi çalışmış, sekiz sayı üç aylık Balkan Türküsü dergisini çıkarıp defalarca yirmi yedi Balkan şehrinde dolaşmış biri sıfatıyla - yüksek müsaadenizle - konuşuyorum: 1912’den beri Türkçe Rumeli’de resmi devlet dili değil, kısmen eğitim dilidir. Göçler hercümercinde, son yüz on yılda, Türk edebiyatı bağlamında, Anadolu ve Rumeli arasında tema, imge, tür ve eserler arasında büyük farklar, - bazılarına göre - uçurumlar oluşmuştur. Doğaldır elbette bu. Sokak diline indirgenen bir lisandan büyük edebî eserler beklemek elbette hakkımız değildir. Bu kopuş ve uçurumu aşabilen şair ve yazarlar var mıdır? Elbette vardır; işte Zeynel Beksaç ve Taner Güçlütürk, işte Leyla Şerif Emin ve Mehmed Arif, işte Rüstem Aziz ve Şefika Refik… Bunlar ilk aklıma gelen isimler.

Yüz on yıllık bu inkıtaya / kesintiye / kopuşa en az uğramış coğrafya, Batı Trakya’dır; İskeçe’dir, Gümülcine’dir. Ve orada da en başta Rahmi Ali’dir.

Rahmi Ali’nin herhangi bir öyküsünü, romanını okuyun, şiirine göz atın; dize dize, imge imge, satır satır dolaşın sayfaları arasında; Muhacir Osman hikâyesinde kulaç atın onunla birlikte yahut Şarkılar Kimi Söyler şiirinin imgeleri arasında birlikte dolaşın gökyüzünü; onun Türkiye dışında yaşadığı aklınıza bile gelmeyecektir, diyeyim size.

4.Sapanca Uluslararası Şiir Akşamlarına davetlimizdi. İnsanımı Düşünüyorum adlı şiirini seslendirmişti Rahmi Ali, yürek yakan dizeler ve iç burkan bir sesle: Onlar her zaman korkuluydular / Bilmeden belki nedenini / Kasetler ne çalarsa çalsın boş / Yüreklerde hep aynı acı hava / Kadınlar kapı önünde oturur akşamları / Dantel mi örerler kader mi bilinmez / Hüzünleri bir tamam.

Muhacir Osman hikâyesinden bir bölüm sizlere. Bir Rodop köyünün en yiğit, en çalışkan, en cömert adamı Osman, İzmir’e göçmüş, simitçilik etmektedir artık. Otuz Ramazan sahurda davul çalan, her evin önünde ayrı bir mani söyleyen Uzunların Osman, bitkin, mahzun ve alıngan biridir artık İzmir’de. Adaşımı görmeden gelme diyen babasının sözünü tutan anlatıcı (Rahmi Ali), İzmir’de Alsancak sahilinde Muhacir Osman’ın yüzüne bakarken bir yandan da köyde, bayram sabahı peşinde dolaştıkları Davulcu Osmanlı çocukluk günlerini şöyle tasvir eder bizlere: “Sığırtmaç Hasan’ın karısı Raife, elinde dört ucu işlemeli al mendil, merdivenler üzerinde saygıyla beklerdi. Gür, tatlı bir ses bozardı sessizliği: Gökten indi bir yeşil melek / Elhamdülillahi tebarek / A benim canım sultanım / Bayramınız olsun mübarek. Bu sırada Raife Teyze’nin yüzü aydınlanır, gülümsemelerin en güzel, en cömerdi, gelip dudaklarında bir gelincik çiçeği gibi açardı.”

Ortaya yakın bir boy, dikdörtgenimsi bıyıksız sarışın bir yüz, belirgin kaşlar, sakin oturaklı güven veren bakışlar. Daima denge, daima nazik ve daima sakin bir ruh hâli. İşte size Rahmi Ali.

Şimdilerde seksenini aşan bu edebiyat çınarı, Rodop eteklerinde altı yüz elli senedir yaşayan kutlu Türkçemizi, birbirinden değerli eserlerinde, bir kanaviçe gibi titizlik ve güzellikle işlemiş, görevini yerine getirmiş her kahramanın huzur ve mutluluğunu giyinmiş, bal gözlü bakışlarla öndeki ovayı, devamındaki Ege Denizinin mavi sularını seyretmektedir artık.

Rahmi Ali, Rodoplar’da Türkçeyi yaşayan ve yaşatanlardandır. Şiir şiir, öykü öykü, kitap kitap.

Rodop Dağlarında yankılanan Türkçedir o. En güzelinden hem de. Böyle biline.