1976 Yılında başladığım İmam Hatiplik görevinden yaş haddi sebebiyle emekli (15 Mart) edildim. (Memurlar 65, akademisyenler 67, taksiciler 68 yaşında mecburen emekli olurken siyasiler ise ölünceye kadar!) Kendi irademle emekli olsaydım 44 yaşındayken 25 yılı doldurmuş olarak emekli olabilirdim. 46 Yıllık görev hayatım tahsiliyle beraber ve merhum babamın (D. 1934-D.1978) ve merhum amcamın (D. 1938-V.1980) İmam ve Kuran muallimi olmasıyla Cumhuriyet tarihinin üçte ikisi kadar bir zaman hamdolsun ailece bu şerefli görevi ifa ettik.
Devletin dini İslam’dır maddesinin kaldırıldığı ve Laiklik baskısı olan ülkemizde ayrıca 163. maddenin (1991 de kaldırıldı) yıllarca uygulanıp zulmedildiği, irtica gürültülerinin yayıldığı, dini sebeplerle birçok partinin kapatıldığı, evinde bulundurduğu kitap ve sohbet dolayısıyla yargılandığı, başında ki beresiyle horlandığı, asker çocuğunu tesettürü sebebiyle ziyaret edemediği, irtica adına çeşitli zulümlerin yer aldığı bir ülkede din hizmeti çok da kolay bir şey olmasa gerek. Babam doğduğunda ezanın Türkçe okunduğu, din eğitiminin tamamen yasak olduğu, ben üç yaşındayken başbakan ve bakanların asıldığı, İmam Hatipteyken orta kısmının kapatıldığı (Nihat Erim başbakan), Üniversiteye girişlerin yasak olduğu, Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın girişimiyle kapıların açıldığı, ihtilallerle dolu bir tarihin yaşandığı, Anayasa mahkemesi ve danıştayın engeller çıkardığı, başörtülülerin meclisten kovulduğu, 28 Şubatların yaşandığı, tekrar imam hatip ve ilahiyatların kısıtlanıp kapanmayla yüz yüze kaldığı, gıda dükkânların dahi irticacı sayıldığı, kısacası din ve din hizmetlerinin yasaklandığı ve paranteze alındığı baskıcı bir ülkede din hizmeti yapmak kolay ve rahat değildir. Ruhunuz ve aklınız daima baskı altındadır. Kendiniz, cemaatiniz, kurumunuz ve ülkeniz adına endişe ve mobing uygulanmıştır. Hala da bu tehlike bertaraf olmuş değildir.
En sancılı görev “imam” olmaktır. İmamlık sadece namaz değildir. Din derdi ve manevi havanın gelişmesine yardım etmektir. Şahsiyet eğitimi, kıraat uygulaması ve davet şuuru gerektirmektedir. Okuyacağınız hutbeden yapacağınız duaya kadar resmi ideolojinin hâkim olduğu anayasal kurum olmakla beraber, laiklik baskısıyla görev yapmak kurum ve memurları için de oldukça zordur. Halkın bir kısmı din görevlisini devletin laik memuru görürken diğer bir kısmı ise Diyanet ve imameti gereksiz görmektedir. Din görevlileri almaları gereken eğitim ve hukuki destekten yoksun olduğu halde kendisine müçtehit ve hikmet ehli olma görevi yüklenmiştir.
28 Şubat vesilesiyle camilerde çocukların eğitimine yasak getirilmiş, okullarda ki din dersleri ise yetersiz olmuş, camilerde serbest olan kısmı da kifayetsiz eğitimle halk uyutulmuştur. Dini hayatı izmihlale uğratanlar ve daraltanlar halk ve cemaat tarafından yeterince bilinmemektedir. Büyük bir merasimle açılan Ayasofya Camii baş İmamı Prof. Mehmet Bounukalın Efendi “hilafet ve faiz” sebebiyle yazdığı iki mesajla muktedir ve muhalifler tarafından eleştirilerek görevinden istifa mecburiyetinde kalmıştır. Sosyal medyada ki 200 bin takipçisi hiçbir işe yaramamıştır. Böylece Prof. hafız, İngilizce ve Arapça bilen hoca bile sisteme dayanamamış istifa etmiş ve “okumuş imam” isteğinin yalan olduğu ortaya çıkmıştır.
Kısacası cihat ve ümmet ruhunu yansıtmayan sadece okuduğu hatmi ölülerine bağışlayan, diri olan ölüleri uyarmayan sesi güzel bir imam arzu edilmiştir. Cami cemaatinin yapısı ise farklı partiler, tarikatlar, cemaatler ve ideolojilere sahip olması görevi zorlaştırmaktadır. Kimi yurdumuzaa gelen mültecileri itici ve korkutucu görürken diğeri ise onlara yardımcı olmayı esas almaktadırlar. Kimi ırk, kimi ulus merkezli olurken diğeri ise İslam ümmeti şuuru taşımaktadır. Kimi mealci, kimi hadis ve sünnet düşmanı kimi ise kulağı duymaz, aklı ermez, kimi sahte tasavvuf yanlısı, kimi ise batı yanlısı liberal, laik, Kemalist bir çizgi taşımaktır. Okumuşu az olan bir cemaat var. Çok azı da şuur sahibi olmaktadır. Çoğu olsaydı ülke bu halde olmazdı. Daha yazacak çok şey var. Şimdilik bu kadar yeter