Dereler akmaz oldu (Çakırım)
Yar bana bakmaz oldu
Yarin verdiği güller (Çakırım)
Kurudu kokmaz oldu
Ah ah Çakırım ah

Her ilin adı söylendiğinde bir imge, bir renk, bir dağ, bir ova, bir isim öne çıkar zihnimde, gelir oturuverir tahtına.

Kırklareli denilince aklımda ilk öne çıkan, ucu yanık türküleri oldu.

İçinizden şöyle bir itiraz ettiğinizi duyar gibiyim: Yapma be Fare’ga, bizim Kırıklareli’nin türküleri oynaktır, neşelidir beya. Haklısınız. İtiraz etmem. Ama âh ama; o ilk bakışta öyledir. Biraz daha ilerleyince öyle olmadığına siz de mutmain olursunuz, kanaat getirirsiniz.

“A Bre Sülümanaga / Bahçelerde Biberiye (Makedonlu) / Çıksana Takoş’un Balkona / Edirne’nin Köprüsü / Giderim Giderim Varna Görünmez / Hayde Bre Yusuf Kara Yusuf / Kalk Gidelim Yar Seninle Nemse’ye / Karakayalar’da Fatme’m / Malkara’dan Çıktı Bayrak / Şu Burgaz’ın Ufacık Tefecik Yolları.” Elliyi aşkın Kırklareli türküsü arasından on kadarını seçtim senin için, ey okur. Umarım anladın beni.

Ne diyor Sülümanaga: Makedonlu diyor, Edirne’nin köprüsü diyor, Varna diyor, Nemse diyor, Malkara diyor, Burgaz diyor. Diyor da diyor ağamız.

Başka ne diyor türküler; Takoş diyor, Fatme diyor, Sülüman diyor, Kara Yusuf diyor, Aliş diyor.

Trakya diyor, Bulgaristan diyor, Makedonya diyor. Romanya diyor. Hasret diyor, özlem diyor, sevda diyor, aşk diyor.

Kırklareli’nde bayrak vatan toprak Takoş, Fatme, Sülüman, Ali iç içedir. Ayrılmaz bir bütündür.

Bir asırlık yürek yakıcı türkülerin şehridir Kırklareli. Batıda, ta batıda, en batıda, Urumeli Beylerbeyinin asırlarca oturduğu Edirne’nin kardaşı, yoldaşı, dertdaşı Kırklareli. Edirne’nin en küçük kardeşi Kırklareli. Ki ortancaları Tekirdağ’dır.

Beraber ağlar beraber güler üç kan kardeş. Can kardeş. Yan kardeş.

Adını ‘kırk kilise’den alır. Zamanla Kırklareli’ne dönüşmüştür ki iyi de edilmiş.

Şimdi ben size Kırklareli’nin dört bir yanı sularla çevrili desem, inanmazsınız değil mi. İspatlayabilirim: Kuzeyde Revze Deresi (Bulgaristan sınırı boyunca), Doğuda Karadeniz, güneyde Ergene ırmağı, batıda Teke deresi. İşte bu. (Ne dedim ben size? Doğru muymuş. Olaylar ve rakamlar, biraz da nereden baktığımıza bağlı değil mi ama.)

İlde 224 fabrika var, bunun da 94’ü Lüleburgaz’da dersem seni şaşırtmış olur muyum ey okur. Ben şaşırdım doğrusu, yalanım yok. Öncelikle de gıda sektörü çok gelişmiş.

Buğday ve ayçiçeği diyarıdır Kırklareli. Gerçi tüm Trakya böyledir ya. Bir de sebze, meyve ve üzüm. Ah o üzüm. Şarap, üzümün kanlı gözyaşları diyen ustam Selahaddin Şimşek’i gel de rahmetle anma.

İlginç bir istatistik size: Bugün itibarıyla Kırklareli’nde her bir insana, bir inek, üç koyun-keçi, dört tavuk düşmektedir. Aman hayvancılık geriye gitmesin, tükenmesin.

Bizim öykücü Sedat Sayın’a göre Kırklareli, Yıldız Dağları’nın altında doğanın münzevi çığlığıdır evrene. Eyvallah Sedat’ım, canım kardeşim, kalemdaşım, gönüldaşım. Yedi ilçesini de sordum Sedat kardeşime; cevapları da çok güzel, bir o kadar da ironik: Babaeski şeker fabrikası, Demirköy yol bitti komutanım ve Fatih’in İstanbul’un fethi için döktürdüğü Şahî topları, Kofcaz ceviz, Lüleburgaz fabrika, Pehlivanköy panayır, Pınarhisar Alaaddin Soykan, Vize Kaygusuz Alaaddin.

Hiç unutmam, - merhum Selim Gündüzalp de defalarca tekrarlamıştı sohbetlerinde -; BJK, Türkiye Kupası’nda üçüncü lig takımı Lüleburgaz’a elenmişti. Ertesi günkü Tercüman’ın spor sayfasının manşeti: Lüle / N’aptın Üle. Futbolseverleriyi hatırlarlar, bu ironik olayı ve manşeti. (FB’yi Türkiye Kupasından eleyince Pendik Unaytıd unvanını alan olayın bununla alakası bulunmamaktadır.)

Şehirler biraz da dostlarınızdır, değil mi? Benim için de Kırklareli, General İvan, Bülent Şengörür ve Sedat Sayın’dır.

General İvan bizim namı diğer Komando Recep. Recep Kozan, uzun yıllar Edirne’de - başarıyla - Halk Eğitimi Müdürlüğü yapan Recep’agam. Gagauz Yeri’nin gizli fatihi. Perde arkası kahramanı. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun da dava arkadaşı. Uzun boylu yiğit yürekli delikanlı ağabeyimiz. Boşuna komando Recep lakabı verilir mi bir adama. Kalenderdir, merttir, cömerttir. İyi Kırklarelilidir.

Sonra Bülent Şengörür’dür benim için Kırklareli. Ta kırk dört sene önce mühendislik öğrenciliğimizde yan sınıftaydı. Zeki, edepli, saygılı, dost, çalışkan arkadaşımız. Sonra akademiyaya intisap etti. Çalıştı çalıştı profesör oldu. Yükseldi yükseldi Kırklareli Üniversitesi’ne rektör oldu. Hem de iki dönemdir. Vefalıdır, dosttur, üretkendir. Denge adamıdır. Severiz. (Meraklısına minik bir not: Ünlü deneme yazarı Selim Gündüzalp’in bir küçüğü olan kardeşidir. Bir de en küçükleri Özcan var.)

Ve Sedat Sayan’dır o şehir. Sedatcığımı da Edirne’de tanıdım. Tanıdım sevdim kardeş edindim. Sağ olsun o da öz ağabeyinden ayırmadı, ayırmaz beni. Birlikte sekiz Balkan ülkesine yönelik iki yıl Balkan Türküsü dergisini çıkarttık. Tabii o Edirne ekibinin başı Dr. Rifat Gürgendereli’ydi. Birlikte akademiler yaptık, yazarlık okulları gerçekleştirdik. Öykü günleri organize ettik. Bütün bu çalışmalarda Rifat Hoca ile birlikte Sedat, biri sağ diğer sol kolum hükmündeydi. Çok de vefalı bir kalp taşır. Uzun ve kalıplı vücudunun aksine altın gibi değerli, yumuşacık bir kalp taşır, Sedat. İyi de öykücüdür. Ulusal dergilerde ürünleri yayımlanan, kitaplı bir yazardır o. Ah biraz daha yoğunlaşsa öykülere. Unutmadan, Sedat, Kırklareli Sergenlidir.

Azıcık da Şeref Akbaba kardeşimdir Kırklareli. Bir ömür Ay vakti dergisini sırtlayan Erzurum Dadaşı Şair Şeref Akbaba kardeşim, son on senedir Kırklareli Üniversitesi’nde doktor öğretim üyesidir. Edep şiir akıl ve gönül koralasyonunu çok iyi kuran Şerefciğime bu görev de çok yakışıyor hani.

Her ilimiz bir cennet mübarek. İtiraf edelim, biz (Anadolu ve Trakya) gerçek bir lezzet cennetinde yaşamaktayız. Kırklareli'ne kuzu kuzu gidip de Kuzu Kapama yemeden olmaz bir defa. İkincisi Pekmezli Kaçamak yemelisiniz. Edirne kadar ünlü olmasa da Kırklareli Köftesi de lezzetlidir. Diğer yemekleri, Balkan göçleriyle oluştuğu için Rumeli yemekleridir genellikle. Bütün Trakya ve Rumeli’de rastlanan yemekler; Papara, Manca, Borani vesaire gibi. Tatlı olarak ise Yumurta Helvası ile Kaşık Helvasını öneriyorum bir de. Benden söylemesi. Keyif sizin.

Genelde mutlu insanlar diyarıdır bizim Kırklarelimiz. Aynı zamanda hüznünü hayatına katık yapmış da yaşayan, dışı şen ama içi yaralı insanlar diyarıdır. Ama güzel kalpli insanlar, tutkulu, duygulu insanlar.

Sarışın yüzlü mavi gözlü hafif çilli burunlu masum bakışlı kızların türkülerinin ucu yanıktır orada. Tam da böyledir. Ucu yanık bir türküdür Kırklareli. Ucu yanık bir türküyle son verelim yazımıza:

Dere geliyor dere yalelel yalelel,
Kumunu sere sere yalelellim,
Al dere götür beni yalelel yalelel,

Yarin olduğu yere yalelellim

Amanın aman aman / Zamanın zaman zaman
Bizim düğün ne zaman yalelellim