Hayatı mayınlı bir tarlaya benzetirim. Bazılarımız sadece yürürken ya elini kaybeder, ya bacağını veyahut da mayınlı tarlada yok olup gider. Hayatımız bir pamuk ipliğine bağlıdır. Bir gün iyiysen, ertesi gün bir bakıyorsun hayattan kopmuşsun. İşte benim annem de o mayınlı tarlada adımlarını dikkatli atan ve sarsılsa da düşmeyen bir kadın.

Ben bir Aralık günü dünyaya gelmişim. Rahmetli babam ve annem beni hastaneye götürmüşler ama maalesef bir sonuç elde edememişler, havale geçirince ben. Havale, bir diğer ismi ile menenjit hastalığı geçirmişim. Ne ellerim tutuyor ne de bacaklarım. Boynum dahil hiçbir yerim tutmuyor. Nasıl bir bebek annesine muhtaçsa ben de anneme öylesine muhtacım. A’dan  Z’ye bütün ihtiyaçlarımı annem karşılıyor. Kadınların omuzlarında daha çok yük vardır. Annemin de daha fazlası vardı. Çok fakirlik çekti. Çalıştı, çabaladı, kömür bile taşıdı. Ev işlerine gitti vs. Belki de annemin ilk sarsıntısı bu yüzdendi. İlk sarsıntısını yıllar önce beyin kanaması ile yaşamıştı. Yine de her zaman biz çocukları için ayakta durmayı başardı. Yıllar yılları kovalamış, yıllar giderken babam sık sık hastalanır olmuş. Yıllar babamın acılarına acı katıyordu. Daha biz babamıza doyamamışken kanser babamı hayata doyurdu. İki buçuk sene annem babamın yanında, hastanelerdeydi bana ise kardeşlerim bakıyordu. Eğer bana sorarsanız annen mi kardeşlerin mi, diye tabii ki annemi tercih ederdim. Ama bu tercih kardeşlerimin bana kötü baktığı veya kötü davrandığı anlamına gelmiyordu. En az annem kadar iyi bakıyor, bir dediğimi iki etmiyorlardı. Fakat annem hayattayken ve nefes alıyorken benimle annem ilgilensin isterim.

Babam kanserin dördüncü evresindeydi ve kansere yenik düştü. Babam vefat ettikten sonra annemize sarıldık, beş evladı olarak. O, bizim en değerli hazinemiz. O hazine ki ikinci kez hayattan kopup gidiyordu. Yine mayın tarlası, yine bir sarsıntı. Yani bir sınavın içindeydik annemle ben. Bu seferki sarsıntının ismi kalp krizi idi. Ben annemi ilk defa öyle görüyordum. Hani demiştim ya hayatımız pamuk ipliğine bağlı diye. Bir önceki gün hiçbir şeyi olmayan kadın, ertesi gün göğüs kafesini tutarak yataktan öyle bir fırlıyor ki ben de onunla beraber. Salı günü bayram bitmiş, cumartesi zehir olmuştu adeta bizim için. Kardeşlerim apar topar ambulans çağırıp hastaneye götürdüler annemi. Ve acilen anjiyografiye aldılar. Ben evde, bizimkiler ise hastanede bekliyorlardı. Anjiyo olduktan sonra annem yoğun bakıma alındı ve orada hastanın yanına ziyaretçi almıyorlardı. Annemin bilinci yerindeydi çok şükür. Aile bireyleri birkaç telefon numarası bırakıp eve  gelmişlerdi. Bu noktada değerli doktorlarımızdan naçizane  bir ricam olacak. Annem Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldü ve orada anjiyo oldu. Ne kadar istesek de annem hakkında bir açıklama yapılmadı ve biz aile bireyleri olarak kendi imkanlarımızla bilgi edindik.  Doktorlarımızdan rica da bulunuyorum, lütfen hastalarımız hakkında bir açıklama yapmalılar. Ben en az polislik mesleği kadar doktorluk mesleğini de seviyorum ve değer veriyorum. Sonuçta biz doktorlarımıza canımızı emanet ediyoruz. Sevdiklerimiz de bizleri hastanede bekliyorlar ve siz doktorlardan da bir açıklama bekliyorlar. O yüzden yazımda bu noktaya da değinmek istedim. Bütün doktorlarımıza saygılarımı ve de teşekkürlerimi gönderiyorum. Sonrasında annem, Allah'ıma binlerce şükürler olsun eve döndü.

Annem çok sıkıntılar çekti. Ben hem kendi hayalimi hem de annemin hayalini yerine getirebilmek adına bir kitap çıkardım. Kanadı Kırık Melek'in Kanadına Takılanlar ismiyle.

Teşekkür ediyorum, siz değerli okurlarım sayesinde kitap çok satanlar listesinden 3 ay boyunca inmedi. Kitaptan  elde ettiğim gelir ile bir ev aldım, daha doğrusu siz okurlarımla beraber aldık. Böylelikle bir nebze de olsa annemi bir sıkıntısından kurtarmış oldum. Şimdi o evde annemle ziyaretçilerimizi ağırlıyoruz.

Annem ne fırtınalardan geçt,i ne sarsıntılar yaşadı. Şükürler olsun dimdik ayakta ve biz evlatlarının bir dağ gibi arkamızda.

Hep sağ ol, hep var ol annem.