o. Hikâyeci de.
Hem şair hem hikâyeci. İkisi birden.
Bulgaristan Türk edebiyatında gençlerin en iyisi. (Başka iyiler de var elbet.)
Hüznü, içine iki tutam edebiyat bir tutam sabır ikişer ölçek de imge ve merhamet katıp neşeye, neşveye dönüştürmüş şairimiz o bizim.
Yazmak zor sanat. Yazmak, kelimelerle okurların gönüllerinde saraylar inşa etmek demektir bir bakıma. Allah’ın ancak on binde bir kişiye bağışladığı nadir bir özellik.
Balkanlarda Türk olmak zor sanat. Yalnızca Türk olduğun, sadece Türk olduğun, bir tek Türk olduğun için, bin bir engelleme zorluk ve ötekileştirmelere maruz kalmak demektir. Altı asırda birikmiş olan öfkelere kızgınlıklara şiddetlere muhatap olmak demektir, hiç hak etmediğiniz hâlde. Balkanlarda Türkçe yazmak; işte zorların da zoru! Medeniyetimize Yahya Kemaller, Mehmet Akifler, yüzlerce divan şairi, bilim ve devlet adamı yetiştirmiş Balkanlarda, yüz yılı aşkın süredir devletten, okullardan, çarşı pazardan; yani hayattan çıkartılmış; hatta nüfus kağıtlarından silinerek sadece dört duvar arasında hapsedilmiş bir dilde şiirler, hikâyeler, romanlar yazmak!..
Yüz yıl sonra da Türkçenin kalesi durumunda genç yazarlar var Balkanlar’da. Şiiriyle, öyküsüyle, romanıyla, hatırasıyla, portresiyle, seyahat notlarıyla, denemeleriyle; önümüzdeki elli yılda Rumeli’de ses bayrağımız Türkçe, bu genç kalemlerin omuzlarında dalgalanacak. İşte bu isimlerden birisi de Şefika Refik.
Güney Bulgaristanlı genç bir öğretmen o, genç bir yetenek. Ana dili Türkçeyle çok güzel şiirler, hikâyeler yazıyor. 1978 yılında Bulgaristan Kırcaali’de doğmuş. Filibe/Plovdiv Paisiy Hilendarski Üniversitesi’nin Kırcaali Şubesi’nin Türkçe, Bulgarca ve İngilizce bölümlerinden mezun olmuş. Daha sonra aynı okulda Türkoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini tamamlamış. Yaklaşık on beş yıldır Kırcaali bölgesinde Türkçe, İngilizce ve Bulgarca öğretmenliği yapmakta.
Ben Edirne Valiliği Balkan Danışmanlığı görevim süresince yakın çalışma imkânı buldum Şefika Hanım kardeşimle. Vali Hasan Duruer’in desteği ve bir grup edebiyat serdengeçtisi ile birlikte Balkanlardaki sekiz ülkede Türkçe yazan gençlerin buluşma noktası olarak yayımladığımız Balkan Türküsü dergimizin Kırcaali sorumluluğunu üstlendi iki yıl süreyle. Şiir ve hikâyeleri, Filiz, Balon, Balkan Türküsü dergilerinde ve Kırcaali Haber gazetesinde yayımlandı.
Balkan aşığı, hadimi, sevdalısı şair Mustafa Hatipler’in himmeti ile iki de şiir kitabı yayımlanmış bulunuyor Şefika Refik’in: Her Gün Yaşamak (2013) ve Hüzün Mısraları (2014). Editörlüğünü benim üstlendiğim Karanlığın Sesi adlı hikâye kitabı ise 2015 yılında okurlarıyla buluşmuştu.
Bütün engellemelere, zorluklara, yoksunluklara rağmen çok güzel bir Türkçeyle yazan Şefika’nın şiirlerini veya hikâyelerini okuduğunuzda, Türkiye’dekilerden hiç de eksiği olmadığını fark edecek; genç bir kalemi, pır pır atan bir yüreği, tarih medeniyet ve insanlık sevgisi ile dolu bir kalbi sevecek, sarıp sarmalayacaksınız. Yer yer üzülecek, hatta ağlayacak, gözyaşlarınızı tutamayacaksınız.
Ayna tutacak Anne Yüreğinize sizin Şefika Refik; kâh Vefik Dede olacaksınız, kâh Ercan, hüzün vadilerinde dolaştıracak sizi; bazen Beyaz Ölümden kaçan Eray’sınız artık, bazen İtirafçı Ergin; kimi yerde oğlunuzun okulunda En Büyük Hediye ile gururlanan anne olacaksınız, kimi yerde büyük aşkı güzeller güzeli Alevinin hayal kırıklığına uğrattığı Arif.
Gün gelecek Üç Maymunu oynayamayan, yüreği insan sevgisiyle dolu hemşireliğinizle gurur duyacaksınız; gün gelecek çocukluğunuzda hep hakaret gördüğünüz dayak yediğiniz biri Bulgar Çeteci olacak, Türk doktor Tahsin olarak onu ameliyat edip kurtaracaksınız. Bazen Kanser Günlüğü tutarken bulacaksınız kendinizi, bazen İki Sınır Arasında gidip gelirken…
Ama hep Türk, hep Müslüman, hep insan… Karanlığın Sesi sizin sesiniz aslında; sizin sesiniz, sizin sözünüz, sizin gönlünüz. Tertemiz bir Türkçeyle üstelik.
Okumaya başladığınızda elinizde bırakamayacağınız sımsıcak şiir ve hikâye kitapları var Şefika’nın. Sevgiyle, şefkatle, titizlikle örmüş ilmek ilmek hikâyelerini de şiirlerini de yazarımız. Türkçeyle, hüzün, hicran ve umut dolu duygularla yüreğinizi kavuracak Şefika Refik. Benden söylemesi…
Her şair bir kaç dizeden ibaretse eğer, Şefika Refik benim için, Hüzün Mısraları kitabındaki Susma Bu Gece şiirinde geçen;
Bir veda makamı çal bu gece, / Gözü yaşlı bir şiir oku bana / Sonu hüsran olan hikâyeler anlat bu gece / Ağlat beni / Yak yüreğimi /Dize getir kederimi / Susma bu gece...
Bu gece / Soğuk / Bu gece / Bıçak gibi keskin
Susma / Anlat beni bana / Benim sana söyleyemediklerimi haykır yüzüme / Oku gözlerimdeki hasreti / Susma bu gece dizeleridir.
Her öykücü bir öyküden ibaretse eğer, Şefika Refik benim için Karanlığın Sesi kitabındaki İki Sınır Arasında hikâyesidir:
Bilmiyorum! Anlayamıyorum! Tek tesellim babamızın yanımızda olması. Ya olmasaydı? Ya o da Feride'nin babası gibi kaybolsaydı ortalıktan? Ya da Mehmet'in babası gibi ölüsü getirilseydi eve? Benim babam yanımda. Ama onlarınki yok. Belki hiç bir zaman gelmeyecekler. Kimbilir? Gitmekle doğru yapıyoruz galiba? Daha doğrusu kovulmakla, doğduğumuz topraklardan. Henüz adı yok bende.
Ben Asiye. On iki yaşındayım. Son dört yıldır hem Asiye oldum, hem Angelina. Yani evde, ailem, akrabalarım, arkadaşlarım Asiye diye hitap ettiler. Okulda ise Angelina dediler hep bana. Çünkü burası Bulgaristan! Çünkü buradaki her Türk’ün, ailesi tarafından konulan bir Türk adı, Devlet tarafından da zorla konulan bir Bulgar adı var. Ben hiç sevmedim bu Bulgar adını. Bir türlü alışamadım ona. Hem neden iki adı var ki Türklerin? Mesela, neden Bulgarların da iki adı yok? Bizim neden sürekli Bulgar polisinden korkarak yaşamamız gerek? Neden Türkçe konuşmak yasak? Ya da... O kadar çok sorular var ki kafamda! Hepsi cevap arıyor. Peki ya cevaplar nerede?
Ben Asiye. On iki yaşındayım. Ve ben, soruların cevapsız, cevapların ise yönünü çoktan kaybetmiş olduğunu anlayabilecek yaştayım sadece.
Şimdi tam ortasındayız kaderimizin. Tam ortasında! Şurada. İki sınır arasında! Ben. Babam. Annem. Kedim.
Nereye bakarsam bakayım, her yer insan. Düğün alayı gibi mübarek. Ya da köyde senede iki defa düzenlenen panayır misali burası. İnsan... İnsan... İnsan...
Ve hiçbiri, hiçbirimiz nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Kaldık burada. Böyle boynu bükük, böyle çaresiz, böyle kimsesiz, böyle açılı. Böyle Türk!
Her yer polis kaynıyor burada. Coplar havada uçuşuyor, hem de hiç sebebi yokken. Gidiyoruz ya işte. Neden hâlâ dövüyorlar ki bizi?
Nice şiir ve öykü kitaplarına Şefika Refik. Balkanlarda yedi asırdır yok edilemeyen Türkçe seninle, sizinle, sizlerle yaşayacak.
Sen ve senin gibiler bizim kahramanlarımsınız. Türkçe yaşadığınız sürece, Türkçe yazdığınız sürece de hep kahraman olacak, hep kahraman kalacak, hep kahraman anılacaksınız. Türkçe yedi asır daha sizin yazdığınız şiirlerle hikâyelerle romanlarla yaşayacak.
Türkçesinden öpüyorum Şefika Refik’lerin. Erdemli yolculuklarından da.
Şefika Refik; hüzün şair. Hüzün kadar umudun da şairi o.