Allah Teala buyurur ki: “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.” Sâd, 26
18 Kasım 1922'de B.M.M' de yapılan seçimde 162 oy kullanılmış, Abdülmecit Efendi 148 oyla halife seçilmişti.
“Son Osmanlı Halifesi” Abdülmecit Efendi’nin, 3 Mart 1924 tarihinde kanun ile bu makam kaldırılmıştır. Halife, Cumhuriyet öncesi dönemde seçilmiş, cumhuriyetle bir müddet hayat sürmüş sonra saltanın akıbetine benzer durumla sürgün edilmiştir.
İngiliz gazetesi Daily Telegraph, Halifeliğin kaldırılması üzerine çok sert bir makale yayınlamış ve şu görüşü ifade etmiştir: “Türkler halifeliği kaldırmakla uygarlaşacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Uygarlaşmak şöyle dursun gittikçe uygarlıktan uzaklaşıyorlar. Türkiye’deki yabancılara ve bunların ekonomik çıkarlarına da karşıda Türkler orta çağ kafasıyla fanatikçe davranıyorlar. altı milyon nüfuslu olan Türkiye, Halifelik sayesinde büyük devletler arasında sayılıyordu bundan bu devlet artık üçüncü sınıf bir Tatar devletçiği derecesine düşecekti. Mustafa Kemal minyatür bir Louis Napolyon olarak kalacaktır.”
Gazze savaşında büyük başarılar gösteren Refet Bele Paşa, ayrıca İstanbul’un başkent olarak kalmasında yana olduğu için Ankara’nın başkent yapılmasına karşı çıkmıştır. TBMM temsilcisi olarak bulunduğu İstanbul’da 29 Ekim 1923 tarihinden önceki günlerde belediyece düzenlenen bir ziyafette konuşurken; “Cumhurbaşkanın seçiminin ulusun başına sarılacak yeni bir bela olduğunu öne sürmüştü. Ona göre hükümdarlık ile cumhurbaşkanı arasındaki başlıca fark filanın soyundan gelip gelmemekten ibarettir. Ulusun başında bu kadar çok bela varken buna bir de cumhurbaşkanı seçme belasını eklemeye ne gerek vardı?” demiştir.
Hilafetin kaldırılma kararı sonrası Abdülmecit Efendi karara uymak zorunda kalmış ve şu ifadeleri kullanmıştır: “Hilafet-i Muazzama-i İslamiye’nin timsali olan şahsıma karşı reva görülen bu muameleye tahammül edemem artık. Hanedanımın huzur selamet-i namına, şimdiye kadar ne dedilerse kabul ve icradan istinkaf etmedik. Salahiyeti tahdit edilmesine rağmen hilafet makamını kabulde de zinhar tereddüt göstermedik. Milletimizin hatırına hürmetten gösterdiğim bu feragat ve fedakarlık sanki kafi değilmiş gibi, şimdi de beni ve hiç şüphesiz benden sonra da hanedanımızın bütün erkan ve efradına yad ellere atmak istiyorlar.” Çatalca Tren İstasyonunda “Simplon Ekspresine” bindirilerek Abdülmecit Efendi ve ailesi yurtdışına çıkarılmışlardır. Vali Haydar Bey, Abdülmecit Efendi’nin hareketinden önce kendisine İsviçre konsolosluğundan verilen bir vize ve yol masrafı olarak 1700 İngiliz lirası verilmiştir. 23 Ağustos 1944 (76 yaşında) Paris’te vefat etmiştir.
Arap dünyasında ise farklı yaklaşımlar söz konusu olmuştur; ancak genel olarak hilafeti kaldırdı diye Türk devlet adamları dinsizlikle suçlanmışlardır. İskenderiyeli Muhammed Said “El Hilafet vel Kemaliyun” isimli yazısında “Herkes Kemalistlere saldırıyor, kâfir diyor. Şimdi herkes halifeyi savunuyor. Türkler geçmiş yüzyıllarda savunurken neredeydiler? Merhum M. Ali Paşa İslam halifesine karşı Ruslarla anlaşmadı mı, İstanbul kapılarına kadar gelmedi mi? İngilizler ve Yunanlılar Türkleri yok etmek üzere iken neredeydiniz, Müslümanlar? Şimdi haris diye yerdiğimiz bu kahraman Mustafa Kemal Paşaya gönüllü olarak Arap, İran, Hint orduları yardım etti mi? Yolladığınız paranın yardım sayılabileceğini sanıyor musunuz? Hilafet kendi ihmalimizle kaybettiğimiz bir hazinedir. Hilafet lafla savunulamaz. Siz hilafeti savunmadınız ve Türkler gibi sizden sayıca az bir milletin savunmasını bekleyemezsiniz. Bugün Türkler eleştirilemez. Beş yüz yıldır savundular şimdi sıra başkalarında” şeklinde ifadelerde bulunmuştur. Mısır’ın eski müftüsü Şeyh Muhammed Bakhit de şu ifadelerde bulunmuştur: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararı batıldır. Bununla din ortadan kalkar. Bu karara uyan kâfir olur.”
Demek istediğim şudur ki Cumhuriyet kısa bir müddet halifelik ile beraber hüküm sürmüştür. İslam toplumsal ve siyasi hayattan el çektirilerek sadece vicdanlara mahkum edilmiştir. Mesele ne padişah ne de halife meselesi değildir. Mesele din ve hayat meselesidir. Bu mücadele devam etmektedir. Dünyada iki milyar müslüman nasıl Gazze konusunda etkin değilse, ülkemizde de müslümanlar eğitim, hukuk, iktisat ve ahlak gibi ana konularda etkin ve yetkin değildir. Cumhuriyetin gerçek tarihi maalesef ortaya konmamaktadır.
Gazze başta olmak üzere nerede bir Müslüman zulüm görüyorsa sorumluluğumuzu kat kat artırmaktadır. Görünüşte İsrail’e yeniliyoruz hakikatte ise dünyada izzet ve kuvvetimiz olmadığından rezil durumdayız. Ne aklımız ne kalbimiz ve ne de kudretimiz yeterli değilmiş.