Cemile güzellik demek Türkçede. Yani Osmanlıcada. Hani bir söz var ya, pazarlıkta sıkça kullanılan: ‘Bir güzellik daha yap bana.’ Osmanlı döneminde hediyelere ‘cemile’ denirdi mesela.
Ama bu cemile başkaydı.
Bunun adı Cemile’ydi. Hâfız Hasan Çolak Hocamızın Cemile’siydi o. Rıdvan’ın Yunus’un anneleri Cemile. Hasan Çolak’ın Cemile’si. Hayatının cemilesi.
Aynı köyde, Taraklı Akçapınar’da, 1946 yılında doğmuşlardı ikisi de. Türkmenistan’dan yedi asır önce değil de geçen hafta gelmişçesine Türk, Ahmet Yesevi Ocağından yedi asır önce değil de geçen hafta çıkmışçasına Müslümandı ikisi de. Öylesine saf, öylesine duru, öylesine temizdiler.
On yedisini yeni doldurmuşlardı. Hasan Çolak hâfızdı da. Onu Dumanköylü Yakup Duman Hâfız yetiştirmiş, on iki yaşında Kur’an-ı Azimüşşân’ı ezberlemişti. O civarda birçok genci hâfız yetiştirdiği gibi. Yakup Hâfız gibilerle ayaktaydı Taraklı. Yakup Hâfız gibilerle ayaktaydı Sakarya, Yakup Hâfız gibiler sayesinde ayaktaydı bin yıldır Anadolu. Ne kadar hâfızlarsa o kadar da âlim, o kadar da âbit, o kadar da ârif insanlardı onlar. Toplumun mihenk taşı, öğretmeni, yol göstericisiydiler.
İşte o Yakup Hâfız, yaşadığı komşu köyden bir gün çıka geldi Akçapınar’a. Hasan Çolakların evine misafir oldu. Babası Goca Hüseyin’e gönlünü açtı: “Bu gece bir rüya gördüm ben.”
“- Hayr’olsun hocam” dedi Goca Hüseyin. Ekledi. ‘De anlat hele.”
“- Nur yüzlü bir Allah dostu rüyama girdi. Dedi ki, ‘öğrencin Hasan Hâfızı, aynı köyden Durali Saraç’ın kızı Cemile ile evlendirin. Mutlu mesut olacaklar, bu izdivaçtan hayırlı güzel nesiller yetişecek inşallah. Göreceksiniz. Benden söylemesi…’ Böyle dedi, tam cevap verecektim ki kayboldu gitti. Sizden ricam, hadi kalkın gidelim, Durali Ağa’dan bu akşam kızı Cemile’yi bizim Hasan’a isteyelim.”
Goca Hüseyin hızlıca düşündü:
Cemile’nin ailesi iyi huylu çalışkan geçimli insanlardı. Dünür olunur, gız alınır verilirdi evet. Cemile de ‘has gız’dı Allah’ı var. ‘Has gızdan has gelin olur’ dememiş miydi eskiler. Cemile orta boylu, buğday benizli, mahcup, terbiyeli bir evlattı. Köyün belki de en güzel en ahlaklı en çalışkan kızıydı. Bu evlilik münasipti ona göre de. Hem rüyada nur yüzlü bir Allah dostu da, Hasan’ı günlerce çalışıp Hafız yetiştiren, onlar kadar üzerinde söz sahibi olan Dumanköylü Yakup Hâfız da münasip görmüştü işte.
“Tamam be” dedi. “Tamam gidelim, isteyelim bu akşam.”
“- Hayırlı olsun, Allah tamamına eriştirsin” dedi Dumanköylü Yakup Hâfız.
Harmanda ağabeyi İsmail Çolak ile buğday çuvallayan Hasan’ı çağırıp sordular. Mütevekkil adamdı Hasan Hâfız. ‘Siz nasıl münasip görürseniz’ dedi babasına.
O akşam gidildi, Cemile ailesinden ‘Allah’ın emri peygamberin kavliyle’ istendi, söz kesildi, nişan takıldı, düğün kuruldu, anlı şanlı bir düğünle üç ay içerisinde Hasan ile Cemile dünya evine girdiler. Düğünleri imece usulüyle yapılmıştı. Orta Asya’dan getirdiğimiz bir güzel geleneğimizdi bu da.
Ha unutmadan; davullu zurnalı bir düğündü bu. On yedi yaşında daha bıyıkları yeni terleyen Hasan Çolak da her Taraklılı genç gibi güzel oynardı. Kendi düğününde de bir güzel oynamıştı. Hele yörenin ‘Gara Gözlü Candarma’ türküsü çalarken.
O günlerden söz açıldığında, bugün 73 yaşında olan Hâfız Hasan Çolak şöyle özetleyecekti: ‘Evlendirdiler bizi. İkimiz de on yedi yaşındayız. Çocuğuz daha. Bazen sofrada kaşık kavgası ediyoruz. Sonra Rıdvan ile Yunus doğdular. Hem çocuklarımızı büyüttük, hem kendimiz büyüdük.”
46 yıllık memuriyetten sonra Orhan Camii Müezzini olarak emekli olmuştu Hasan Çolak.
Bütün meclislerin aranan adamıydı. Güzel giyiniyor, güzel konuşuyor, güzel okuyordu.
Emekliliğinden üç sene sonra Yazar Fahri Tuna, onu hayatını ‘Yaşayan Nasreddin Hoca; Hâfız Hasan Çolak’ adıyla kitaplaştırmıştı.
56 yıllık bir evlilikleri vardı Hasan - Cemile Çolak çiftinin. Yüce Mevla onlara iki evlat, yedi de torun hediye etmişti.
Cumhurbaşkanlarından bakanlara, diyanet işleri başkanlarından valilere, büyükşehir belediye başkanlarından il müftülerine, rektörlerden dekanlara, bestekârlardan ses sanatçılarına, eşraftan esnafa… çok geniş bir dost ve arkadaş çevresi vardı Hasan Çolak’ın. Fahri Tuna’nın deyimiyle ‘Hasan Çolak, Adapazarı’nın on ulusal markasından biriydi tek başına’ zira.
Çok güzel giyinen bu renkli simanın, bir rivayete göre evinde yetmiş çeşit takım elbisesi, gömleği, kravatı, ayakkabısı vardı. Ütülü pantolon, boyalı ayakkabı ile gezerdi daima. Bir rivayete göre, 271 lira olan memuriyetteki ilk maaşının 252 lirasını takım elbise vermiş, ‘biz bu ay ne yiyip içeceğiz Hasan?’ diyen eşi Cemile Hanım’a ‘hocayınan gızın nasibinin nereden çıkacağı belli olmaz hanım, Allah gönderir bir yerden’ diyerek cevaplamış, öyle de olmuştu.
Evine geleni gideni eksilmezdi hiç. Allah’ı var Cemile Çolak da çok güzel ve lezzetli yemekler yapıyordu.
Zor adamdı Hasan Çolak. Artist adamdı Hasan Çolak. Mızmız adamdı Hasan Çolak. Alıngan adamdı Hasan Çolak. Kendisi de itiraf ediyordu zaten, ‘benim gibi zor bir adama tahammül ettiği için cennetliktir bizim Cemile’ diye.
Sabır abidesi, tevekkül abidesi, zikir abidesiydi Cemile Yenge. Şahidiz buna. Onu tanıyan herkes de şahitlik eder zaten.
Günün on sekiz saatini Kur’an okuyarak veya dinleyerek, teşbih çekerek, dilinde zikirle geçiren kadındı o. Yüzünde nur vardı, tebessüm vardı, teslimiyet vardı. Edep ikram samimiyet vardı her dâim. Sanki tarihteki Rabia Adeviyye Annemiz hiç ölmemiş de Cemile Çolak’ın kılığında yaşıyor gibiydi.
Kâh bu dünyada gibiydi kâh öte dünyada. Ama en çok ahirette yaşıyor gibiydi.
Az çok az, daha çok gözleriyle konuşan biriydi.
Azı çok eden, azı sabır ve tevekkülle çoğaltan bereket timsali kadındı o.
Son yıllarında eşi Hasan Çolak ile en büyük geçimsizlikleri şuydu: Evin salonundaki televizyonda hangi kanal açık olacak? Cemile Yengemize göre ‘mukabele takip etmek için Kur’an tilaveti’, Hasan Çolak Ağabeyimize göre Türk Sanat Müziğinden şarkılar okunan TRT Müzik. Bir türlü uzlaşamazlardı.
Her telefonda veya karşılaşmamızda Hasan Çolak’ı çok kızdıran şu soruyu sormaktan kendimi alamazdım: “Ne yapıyor benim Cennet yüzlü Yengem? İyi mi?’ Hasan Hocamın cevabı hep aynı kızgın sesle hep aynı cümleydi senelerdir: ‘Yengen Cennetlik de ben Cehennemlik miyim? Ben de hocayım!’
Bir sabah Hakk’a yürüdü bizim Cennet Yüzlü yengemiz. İhsaniye’deki namazını eşi Hâfız Hasan Çolak, Akçapınar’daki namazını oğlu Rıdvan Çolak kıldırdılar. Her iki yerdeki duayı da Manisa İl Müftüsü - aynı zamanda Çolak Ailesinin evlerinin çocuğu yakınlığındaki - Sinan Cihan Hocaefendi yaptı. Ne büyük saadet, ne büyük devlet.
Dualarla Fatihalarla Tebarekelerle Yasinlerle uğurladık nur yüzlü yengemizi.
Hayatını paylaştığı, hayatını verdiği, hayatının erkeği, hayat arkadaşı Hasan Çolak’ın hakkındaki şu tespiti ile bitirelim yazımızı: ‘O işi kurtardı. Biz ne yapacağız bakalım? Allah sonumuzu hayretsin.’
Bir dua ve dilek de bizden:
“- Allah, Cennetinde kavuştursun Cennet Yüzlü Yengemle sizi Hasan Hocam.”