Çocuk olsam karadutlardan dudaklarımı boyasam
Dolaplarla dönsem, ip atlasam, salıncakta sallansam
Onun için körpe elma ağaçlarını koparmayınız
Benim rüyalarımdır, çocukluğumdur onlar
Abla. Gülten abla. Gülten ablamız. Şair Gülten ablamız. Romanyalı şair Gülten ablamız. Romanya Türk şiirinin Gülten ablası.
Romanya denilince ilk onun ismi gelmeli aklımıza bizim; Şair Gülten Abdulla.
Günümüz Romanya Türk edebiyatına neresinden el atsanız, bir şekilde karşınıza Gülten ablamız çıkacaktır, haberiniz olsun. Çoğunlukla işin başında onu görürsünüz. Türkçe dergiler çıkartır, kitaplar yayımlar, gençler yetiştirir, geceler, şenlikler, şölenler düzenler. Gecesi gündüzü Türkçe, gecesi gündüzü şiir, gecesi gündüzü gençler olan ablamız o bizim. Ne güzel, ne mübarek, ne anlamlı bir çabadır onunkisi.
Kutluyoruz. Emekleri bereketlensin.
Pek bilinmez; Tuna nehri, ta Avrupa ortalarından çıkıp büyüye büyüye gelen, uzunca bir süre Bulgaristan ile Romanya’ya sınırlık ettikten sonra yukarıya yönelen, Kalas’ı kat edip güzel bir menderes ile Karadeniz’ine kavuşan bir genç kız yüreğidir. Ecdadımızın Kalas, şimdikilerin Galatti dediği şehir de Aşağı Tuna’nın sonlarındadır işte.
Niye anlattık bunu? Söyleyelim: Gülten ablamız, 1946 yılında işte bu Kalas’ta doğuyor. O günlerin koşulları gereği, Pedagoji Enstitüsü Romen Edebiyatı Bölümünü bitiriyor. Tam yirmi dokuz sene (1960-1989) Romen edebiyatı öğretmenliği ediyor ablamız. Ona bir yıl da müdür yardımcılığını ekleyin.
25 Aralık 1989 Romanya için bir milattır. O gün ülkedeki Çavuşesku Krallığı sona ermiştir. (Ne kadar trajikomik; sosyalistler bu saltanata ‘demokrasi’ veya ‘işçi sınıfı iktidarı’ diyorlar.) Ardından, ülke biraz nefes almaya, Romanya halkı insan olduğunu hatırlamaya başlayacaktır.
Bu gelişmeler ışığında 1990 yılı hayatında bir milat olur şairimizin: Çocukluğundan bu yana Türk kültürüne hizmet aşkı yüreğini lebalep dolduruyordur zira. 1990-99 arası, Aşağı Tuna-Araştırma, Geliştirme, Eğitim ve Türk Merkezi olarak Hakses Gazetesinin Kültür eki gazetesini, 2000 yılından itibaren fikir, kültür, sanat, düşünce Tuna Mektupları dergisini aylık olarak yayımlamaya başlar.
Gülten Abdulla gazete ve dergi çıkartmakla yetinmez. Yetinemezdi elbette. Türk ve Romen kültürlerini karşılıklı tanıtmak için kitap çevirileri ve değerlendirmeleri yaptı. Romenceye çevirdiği kitapları arasında Mahmut’un Pabuçları, Atatürk Bizimle, Değerli Günler İçin Şiirler, Ramazan Yemekleri, En Seçkin İlahiler, Hz. Mevlana, Mevlana - Dünya Düşünürü, 85. Zafer Bayramı, Sarı Saltuk Dede ve İsmet Binark’ın Arşiv Belgelerinde Ermeni Soykırımı yer almaktadır. Ayrıca Çanakkale’nin 100. yıl dönümü vesilesiyle Çanakkale Ruhu Ebediyen Yaşayacak özel sayısı çıkardı.
Ve şair. Çocukluğundan beri şiirler yazıyor, çok yoğun olmasa da.
Ben kendisini 2008 yılında tatlı bir Haziran akşamında, 8. Uluslararası Sapanca Şiir Akşamlarında Sizin İçin şiirini seslendirirken tanıdım. Onun Türkçe sevdası ve hasreti, Sapanca Gölünün ışıltılı görünümüne eşlik ediyordu. Üzerinden on dört sene geçmiş olsa da, bir dizesi kalmış, çocuk metaforlu o şiirinden, zihnimde: Masallar arkasına saklansam. Onu, o gün, o dizesiyle sevivermiştim. Üç gün boyunca bir kolunda şiir demeti, diğerinde henüz çiçek açmış bir prenses, Hayat Memiş’le dolaşmıştı. Belliydi ki Hayat’ı, şiirle besleyip büyütüyordu. Şiir annesiydi onun. Nitekim Hayat’ta onu yanıltmamış, emeklerini ve ümitlerini boşa çıkartmamış, geçen sürede dört şiir kitaplı bir şair oluvermişti.
O gün bugün dostuz Gülten ablamla. Az da olsa görüşür, çok da olsa yazışırız. Selamlar gelir gider aramızda.
2013’te onu, Edirne Valiliği olarak Gagauz Yeri’nde düzenlediğimiz 2. Balkan Türk Şairleri Buluşmasına davet etmiştim. Yaşadığı şehir Kalas’tan almıştık onu. Eylül sıcağında Yörük geleneği gereği, ayran ikram etmişti kafilemize. Gagauz Yeri’ne komşuydu zaten şehri. Ne güzel bir şölendi o. Üç gün boyunca ekibimizin neşesi, ağır ablası, şiir ablasıydı. Yarı evsahibiydi.
Ablamla Kalas’tan aynı yıl bir anım daha var: Söz konusu şiir akşamlarını organize etmek için kırk gün önce karayoluyla Edirne’den Gagauz Yeri’ne gittik. Üç kişilik resmi ekiple. Volkaneş, Komrat, Çadır, Tomay. Hazırlıklar tamam. Dönüyoruz. Yola çıktık. İki üç saat sonra Kalas şehrindeyiz zaten. Bizim kaptanımız General İvan (Komando Recep), akşam saatlerinde ana caddelerden birinde sola dönerken, arkamızdan 120 km hızla gelen bir bayan sürücü, döndüğümüzü fark etmeyip bizim sol ön tekerleğe dokununca, taksisi havada parende attı. Biz sesi ve uçanı gördük ama ne olduğunu anlayamadık. Trafik polisleri üç dakikaya geldiler. Tutanak, şu bu. Günlerden de Cuma. Akşam saatleri zaten, resmi tatil başlamış. Bizim yola devam edebilmemiz için Komando Recep’in Pazartesi sabahı mahkemeye çıkıp beraat etmesi lâzım. Hafta sonunu otelde geçirdik, şehri gezdik. (Karakolda bekleşirken, tek kelime Türkçe bilmeyen Romen polisinin, Türk olduğumuzu öğrenince, Prezident Erdogan Van Nambır deyip bize daha bir saygılı davranışı, bugün gibi gözümün önünde.)
Tuna kıyısında şirin, güzel, rahat bir şehir Kalas. Sıkıntılı bekleyişe rağmen huzurlu iki gün geçirdik. Tuna’ya nazır otelimizde, birisi şehir birisi insan, iki portre yazdığımı bile hatırlıyorum. O gergin günlerde Gülten ablam Bükreş’teydi. Yüz yüze görüşemedik ama bizimle öz kardeşi gibi ilgilendi, bir yakınını gönderdi. Şehri gezdirdiler, yöresel yemekler ikram ettiler. Eli yine değmişti bize ablacığımın.
Bu arada masal gibi bir bilgi daha: Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Rize diye bir şehrin Tekke köyünden Ömer Kaptan namlı bir yiğidin canı sıkılmış, kafası atmış, içini serinletmek için gitmiş de gitmiş. Derken Kaf Dağının ardında, siz deyin Romanya Kalas, ben diyeyim Romanya Galatti nam şehre demir atmış. Aş, iş, eş nasibi de oradaymış meğer. Kendisi gibi Türk olan bir ailenin kızına sevdalanmış, kızımız da ona. Mütevazı bir yuva kurmuşlar. Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovalamış. Bir rivayete göre seksen, bir başka rivayete göre doksan sene geçesiymiş. Tabii ki Rize’deki hasret bulutları göklere yükselmiş de yükselmiş. Ömer Kaptan’ın kardeşi Ali Usta’nın torunu Hızır Kabil, hasret bulutları başının üzerinde, bir asırlık ‘amcanız Romanya’daymış’ müphem rivayetinin peşine düşmüş. Az gitmiş uz gitmiş. Dere tepe email göndermiş. Aaaa o da ne: Ömer Kaptanın torunu çıka çıka kim mi çıkmış: Bizim Şair Gülten Abdulla. (Aslında Gülten Ömer. Abdulla, eşinden aldığı soyadı.) 2015 yılında İstanbul’da muhteşem bir buluşma gerçekleştirmiş Ömer ve Ali kardeşlerin torunları. Hasret bulutları gözyaşı olmuş, akmış sevinçten. Ancak dinebilmiş. Anlayacağınız Gülten ablamızın bir ayağı Rumeli, bir ayağı Anadolu. Bir gözü Kalas, bir kulağı Rize.
Gülten Abdulla; masal diyarlarının prensesi o. Romanya Türk şiirinin de. Hayatı gibi dizelerle masal şiirleri yazıyor. Yetiştirdiği genç şairler de cabası. Ona çok müteşekkir ve minnettarız. O ne kadar Ömer Kaptan’ın torunuysa bir o kadar da Sarı Saltuk’un torunu. Bunu biliyoruz. Görüyoruz da.
Gülten Abdulla; Tuna boylarının hüzünlü dizesi.
Annemin elleri nohut, buğday, pirinç ayıklıyor
Annemin elleri üzüntü, umut, bekleyiş ayıklıyor
Annemin parmakları arasından
Buğdayla, nohutla, pirinçle beraber kayboluyorum