Öncelikle bir özürle başlamalıyım: Bosna, elli küsur seferlik Balkan seyahatlerimde, ancak elli sekiz yaşımda gidebildiğim, ‘çok geç kalmış’ bir ziyaretimdir benim.
Mostar ayrı güzeldir elbet, Sarayevo başka güzel. Onları ayrı anlatmalıyız, o başka.
Ama Bosna Hersek’te ‘seni alıp götüren ilk yer’ neresidir derseniz, hemen söyleyeyim: Hiç şüphesiz Sarı Saltuk Tekkesi’dir.
Altı asırlık huzur döneminin ardından yüz elli senedir savaş, kan, bölünme, katliam, ötekileştirme, cinayet, tecavüz, soygun, bomba dumanları tütüyor Rumeli’de, doğrudur. Üstelik Bulgar’ı, Makedon’u, Hırvat’ı, Boşnak’ı, Sırp’ı aynı dili konuştukları, - muhtemelen – binlerce yıl öncesinden aynı kabileden gelmiş oldukları hâlde. Selam olsun İngiltere’ye, Rusya’ya, Fransa’ya, Almanya’ya, USA’ya; kısaca Büyük Şeytanlara. Aynı coğrafyada asırlarca kardeş kardeş yaşayan, aynı dili konuşan milyonları, yirminci yüzyılda birbirine boğazlatmayı başaran ‘Büyük Şeytan’a selam olsun.
Bu facia ortamında bir sığınak, bir barınak, bir tutamak gibidir, Balkanlar’ın mücevheri hükmündeki o meşhur köprüsüyle zihinlerimize kazınan Mostar’a on iki kilometre mesafede Blagay’daki bir Türkmen tekkesi.
Unutmadan: Sarı Saltuk, Blagaylı değildir, Sarı Saltuk Mostarlı değildir. Sarı Saltuk Sarayevolu değildir. Sarı Saltuk Bosnalı değildir.
Peki nerelidir öyleyse? dediğinizi duyar gibiyim.
Söyleyelim: Sarı Saltuk Romanyalıdır, Bulgaristanlıdır, Batı Trakyalıdır. Sarı Saltuk Üsküplüdür, Belgradlıdır, Tiranlıdır. Sarı Saltuk Prizremlidir, Şumnuludur, Selaniklidir. Sarı Saltuk Bahçesaraylıdır, GagauzYerilidir, Köstencelidir; Sarı Saltuk Gostivarlıdır, Manastırlıdır Ohrilidir; Sarı Saltuk Karadağlıdır, Novipazarlıdır, Filibelidir.
Sarı Saltuk bütün bir Rumelilidir; bütün bir Rumeli’dendir; bütün bir Rumelicidir.
Zira Sarı Saltuk bütün bir Rumelidir.
Aslında Sarı Saltuk Anadoluludur: O Yunus’la kardeş, Nasreddin Hoca ile amcaoğlu, Hacı Bayram ile dayı yeğen, Somuncu Baba ile teyze çocuğu, Battal Gazi ile halazadedir. Ahmet Yesevi’nin manevi oğlu, Hacı Bayram’ın manevi karındaşı, Akşemseddin’in ağabeyidir.
Sarı Saltuk başı Anadolu, ayakları Rumeli olan adamdır.
Sarı Saltuk, kalbi Türkistan, özü Anadolu, sözü Rumeli olan adamdır.
Asıl adı Şerif Hızır’dır, biliyoruz. Babasının adı Seyyid Hasan’dır, onu da biliyoruz. Ne bilmesi? Hiçbir şey bilmiyoruz. Efsane içi efsane bütün bilgiler. Hem ne önemi var ki ismin, cismin. Ama bir şey biliniyor: Ona Saltuk adı, savaşta yendiği Alyon tarafından verilerek efsaneleşmiş.
Bizim Evliya Çelebi’ye göre, Ahmet Yesevi, halifesi Muhammed Buhari’yi (bu rivayette Sarı Saltuk’un adı budur) Hacı Bektaş Veli’ye gönderir şu selamla; ‘onu yetmiş ademiyle Leh diyarına gönderesin, Makedonya ve Dobruca’yı Müslüman edecektir o.’ Onun masalsı gerçek serüveni böyle başlayacaktır.
Rumeli’de on iki yerde makamı olması, onun gerçekliğinin delili değil midir? Ama her kahraman da biraz efsane biraz masal değil midir?
O gerçek bir alperenimizdir bizim; ok atmada yazı yazmada söz söylemede kılıç çekmede üstüne olmayan; amma ‘aman dileyene’ de olağanüstü merhametli bir yiğit adam. Korku nedir bilmeyen tanımayan duymayan yiğittir o. Aynı zamanda yorulmaz bir yüzücümüz, amansız bir savaşçımız, altın kalpli bir pehlivanımızdır.
İyiler dostudur, iyilerin dostudur, iyiliklerin dostudur. Kötülerin, kötülüklerin, kötücülerin de düşmanıdır.
Zalimler kafirler bir olsa da karşısında, tek başına bir ordu olmuş, cenk etmektedir onlarla.
Muhammed Buhari, meşhur olduğu namıyla bizim Sarı Saltuk, Rumeli’ye nereden gelmiştir? Rusya’dan, Kırım’dan diyenler var, Dobruca’dan Romanya’dan diyenler var; beş asır sonra ne önemi var ki bunun. Baba Dağı’na Dobruca’ya adım attığı kesin.
Dağ gibi yiğit, baba bir kalbi olan adamdır o; Baba Dağı’ndan başlamalıdır işe elbette.
Gönül ehlidir, kalp gözü açık adamdır. Fakir dostu, yoksul dostu, düşkün dostudur; yetim babası, öksüz babası, dulların çaresizlerin kimsesizlerin dayısıdır da.
Nerede bir zulüm görse, nerede bir haksızlık duysa, nerede bir adaletsizlik kulağına gelse, şıpadanak damlamaktadır oraya. Önce diliyle, olmadı eliyle, gene olmadı mahkemesiyle düzeltmektedir haksızlığı.
Temiz adamdır, düzgün adamdır, merhamet abidesi adamdır.
Onu tanıyan herkes adım adım, öbek öbek, kabile kabile İslâm’a girmekte, Hakk yoluna gelmektedirler.
İşte bizim Sarı Saltuk’umuz budur:Aklı da bileği de kalbi de yiğit ve mert adamdır.
İnsanlık götürmüş, insanlık göstermiş, insanlık yaşa(t)mıştır.
İnsanca davranmıştır bir ömür.
Beş asır sonra bile unutulmaması, aksine sevilmesi sayılması bundandır.
Yaradan’ın sözü vardır zira: ‘Kim ki benim yolumun ışığı olur, unutturmam ben onu dünya sürdükçe’; aynen de vakidir, şahidiz. Şahit olduk Bosna’da, Mostar’da, Blagay’da bir kez daha. Bin kez daha.
Sırtını bir dağa vermiş, ayakları serin suda, sözünden bal damlıyordu yine hazretin.
İçtik kana kana, serinlete serinlete içimizi.
Fatihalarla Ayet’el-Kürsi’lerle çoğalttık sohbetimizi.
Onlarca yüzlerce binlerce ziyaretçisi vardı o gün hazretin.
Gördük; yaşıyordu Sarı Saltuk, bildik; sağdı Muhammed Buhari.
Yüzünü görmedik belki, özünü sözünü bildik, evet.
Kalplerimize dokundu, yaşadık.
Altmış dakika, ta Avrupa’nın orta yerinde, Bosna’da, Mostar yakınındaki BlagayTekkesi’nde bizim Muhammed Buhari ile, bizim Sarı Saltuk’umuzla, bir Anadolu Türkmeniyle, bir İslâm kahramanıyla ‘bizce’ muhabbetler ettik.
Tadı doyumsuzdu. Diyeyim size.
Selâmı var hazretin. ‘Kalanlara selâm olsun. Gelecekler nasıl olsa bir gün. Gelmeden gelsinler zahir’ dedi. Ne demek istediyse artık.
Bekliyormuş. Benden iletmesi.