Amr b. Mâlik el-Cenbî diyor ki, “Fedâle b. Ubeyd bana Resûlullah"ın  Veda Haccı"nda

şöyle buyurduğunu nakletti:"…Mücahid, Allah"a itaat yolunda nefsi ile cihad edendir…" ”

***

Enes (b. Mâlik)"in rivayet ettiğine göre, Resûlullah  şöyle buyurmuştur: “Ellerinizle, dillerinizle ve mallarınızla cihad edin.”

***

Ebû Saîd el-Hudrî"nin rivayet ettiğine göre, Resûlullah  şöyle buyurmuştur: “En değerli cihad, zalim yöneticinin karşısında hakkı dile getirmektir.”

***

Zeyd b. Hâlid el-Cühenî"den nakledildiğine göre, Resûlullah  şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah yolunda savaşacak bir askeri (savaş için) donatırsa kendisi de savaşmış gibi olur. Kim de Allah yolunda savaşa çıkan gazinin arkasından ailesine iyi bir şekilde göz kulak olursa o da savaşmış gibi olur.”

***

Ebû Zer (ra) anlatıyor: “Hz. Peygamber"e , "Hangi amel daha faziletlidir?" diye sordum. "Allah"a inanmak ve O"nun yolunda cihad etmek." buyurdu.”

***

 “Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah"ın gücü onlara yardım etmeğe yeter.”   Hac, 22/39

***

 Peygamber Efendimiz, “Her kim Allah yolunda savaşacak bir askeri (savaş için) donatırsa kendisi de savaşmış gibi olur. Kim de Allah yolunda savaşa çıkan gazinin arkasından ailesine iyi bir şekilde göz kulak olursa o da savaşmış gibi olur.”  buyurmuştur.

***

“Allah yolunda malından çifter çifter harcayan bir Müslüman"ı mutlaka cennet bekçileri cennete girmeye davet edecektir.”  sözleri ile ifade eden Peygamberimiz, yularlı bir deve ile kendisine gelerek, “Bu, Allah yoluna feda olsun!” diyen bir sahâbîye, “Buna karşılık âhirette hepsi yularlı yedi yüz deve senin olacaktır.” buyurmuştur.

***

Yüce Rabbimiz bu hususu, Hz. Peygamber dönemindeki askerî güç ve imkânları hatırlatarak şöyle ifade etmektedir: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah"ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah"ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.” Enfâl, 8/60.

***

Rebîa kabilesine mensup bir muhacir olan Beşîr b. Hassâsiye de bağlılığını sunmak üzere Hz. Peygamber"e gelenlerdendi. Sevgili Nebî ona Allah"tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed"in de O"nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılıp zekât vermek, hac ibadetini yerine getirmek, Ramazan ayında oruç tutmak ve Allah yolunda cihad etmek koşulu ile kendisinden biat alacağını bildirmiştir. Bunun üzerine Beşîr b. Hassâsiye, “Ey Allah"ın Elçisi! Bunlardan ikisine vallahi gücüm yetmez: Cihada ve zekâta. Çünkü savaşta sırtını dönüp kaçanın Allah"ın gazabına uğrayacağını söylüyorlar. Ben ise savaş meydanında hazır bulunursam içimi bir korku kaplar ve nefsim ölmeyi istemez. Sadakaya gelince, vallahi benim malım, küçük bir koyun sürüsü ve on deveden ibarettir. Bunlar da ailemin geçim kaynağı ve bineğidir.” karşılığını verir. Bunun üzerine Hz. Resûl onun elini tutup sallayarak, “Cihad yok, zekât yok... O hâlde cennete nasıl gireceksin?” buyurur. Hz. Peygamber"in bu kararlılığını gören İbnü"l-Hassâsiye, “Ey Allah"ın Resûlü! Sana biat ediyorum.” der ve Allah Resûlü"nün saydığı bütün şartlar üzerine biat eder.

***

Hz. Peygamber cihada o kadar önem vermiştir ki cihaddan kaçınmayı mümin olmakla bağdaştırmamış ve “Allah yolunda savaşmadan yahut da bunu (en azından) gönlünden geçirmeden ölen kimse bir çeşit münafıklık üzere ölür.”

***

Sevgili Nebî bulunduğu her ortamda ve bulduğu her fırsatta cihadın faziletinden bahsediyor ve ...Ümmetime sıkıntı vermeyecek olsaydım, cihada çıkan hiçbir askerî birliğin arkasında oturup kalmazdım. Allah yolunda öldürülüp diriltilmeyi, ondan sonra öldürülüp diriltilmeyi, ondan sonra öldürülmeyi ne kadar isterdim!”  ya da “Allah, yalnızca kendi yolunda cihad etmek ve O"nun sözlerini (Kur"an"ı) doğrulamak üzere cihada çıkan kimseyi cennete sokmaya veya çıktığı evine sevap ve ganimet ile döndürmeye kefil olmuştur.”  gibi ifadelerle ile cihadın önemine vurgu yapıyordu. Allah yolunda mücadeleyi gündeminden çıkaranları, “Allah yolunda (cihada dair) bir iz taşımadığı hâlde ölen kimse kıyamet günü kendisinde bir eksiklik bulunarak Allah"ın huzuruna çıkar.” diyerek uyarıyor ve bir özrü yokken dünyaya dalıp cihadı terk edenlerin bu durumdan vazgeçmedikleri sürece bir gün mutlaka aşağılanmayla karşı karşıya kalacaklarının altını çiziyordu.

***

O zamanlar daha küçük bir çocuk olan Nu"mân b. Beşîr, bir cuma günü minberin yanı başında Hz. Peygamber"i beklerken bu tarz bir konuşmaya tanık olmuştu. Bir adam, “Müslüman olduktan sonra hacılara su verme dışında hiçbir iş yapmamış olsam aldırış etmem.” derken diğeri, “Ben de Müslüman olduktan sonra, Mescid-i Harâm"ı onarmak dışında hiçbir iş yapmamış olsam aldırış etmem.” karşılığını vermişti. Zira sikâye ve imâre diye isimlendirilen bu görevleri üstlenmek o dönemde kişilere çok büyük şeref ve saygınlık kazandırmaktaydı Bu iki şahsın konuşmasını dinleyen bir başkası, “Allah yolunda cihad etmek sizin söylediklerinizden daha faziletlidir.” diyerek tartışmaya katılmıştı. Orada bulunan Hz. Ömer, “Resûlullah"ın (sav) minberinin yanında sesinizi yükseltmeyin. Bugün cuma. Cuma namazını kıldıktan sonra (Hz. Peygamber"in) huzuruna girer, ihtilâfa düştüğünüz şey hakkında kendisine danışırım.” diyerek bu tartışmaya engel olmuştu. Bu olay üzerine şu âyet-i kerime nâzil oldu: “Hacca gelenlere su vermeyi ve Mescid-i Harâm"ı onarmayı, Allah"a ve âhiret gününe inanıp Allah yolunda cihad eden kimse ile bir mi tutuyorsunuz? Onlar asla birbirine denk olmazlarAllah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”