Peygamber şöyle buyurdu: “İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, kişi malı helâlden mi, haramdan mı aldığına hiç aldırmaz”

Para,  alış verişte ödeme aracı olarak kullanılmak üzere devlet tarafından basılıp tedâvüle çıkarılan, üzerinde îtibârî değeri yazılı kâğıt veya mâden ve bir emek karşılığında elde edilen kazançtır. Para, bağımsızlık simgesi olsa da her sabah akşam insanımız batı ve abd parasının değerine de göz atmaktadır.

Meşru olmayan kazançların sahibine bir anlamda para babası diyebiliriz ama o baba bilinmemektedir. Tüm haksız kazançlar veledi zina hükmündedir. Para sadece iktisatçıların alanına giren bir konu değildir. Kimine göre geçim vesilesi, kimine ise zehir ve mermi hükmündedir. Veya intihar sebebidir, bazısına da iftihar vesilesidir. Çocuklar parayla bayramlarda ve karne hediyelerinde tanışırlar ya da bizim nesil öyleydi. Benim çocukluğumda bankaların çocuklara kumbara hediyeleri vardı hâlbuki onlar gelecekte ki faizcileri elde etmenin korsan yoluyla bunu vesile etmişlermiş. Paranın sahibi kim olduğu pek bilinir değildir. Para gizli bir güçtür, özellikle devlet idarecileri ve bürokrasi parayı çok sevmişlerdir. Ülkemizde her kariyer paraya tedavül edilmiştir. Para, insanın ihtiyacını gören vasıta olmaktan çok şöhret, şehvet, servet ve geleceğe güç oluşturmaktadır.

Kirlenen paradan ziyade o paraya gönlünü kaptıran elit ve aristokratik ekiptir. Devlette üst ve etkili makamda olanlar istedikleri kadar parayı bulabilmekte ve adrese göndermektedir. Siyasi ve idari mobing ile parayı yönetmektedirler. Günümüz insanı öyle bir hale gelmiş ki günah ve hak kavramını idrak edecek kabiliyeti kaybetmiştir. Devlet üst kademelerindekilerin mal varlıkları sadece parayla izah edilebilecek durumda değildir. Bazı makam sahiplerinin mal varlıkları daha önce yaptıkları işlerle karşılaştırıldıklarında haksız kazancı görmek mümkündür. Öyle bir durumdayız ki kimse yaşananlardan ar etmiyor. Hapishanelerdekinden daha kirli olsalar da özel yataklarında keyif sürmektedirler.

Dini kurumların yöneticileri dahi arkadaşlarını ve dostlarını haksız imkânlara gark etmektedirler. Onları hak etmedikleri manevi ziyaretlerle ödüllendirmektedirler. Milletin on yıllarca beklediğine onlar göz açıp kapayıncaya kadar zamanda ulaşmaktadırlar. Haksızlık öyle revaçtaki yapılanların helal olmadığını söyleyecek hali yoktur.

“Üstadım, sizi hacca davet ediyoruz.  Bana hac henüz farz olmadı. Farz olduğu zaman giderim inşaallah. - Efendim, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak sizi, biz götürmek istiyoruz. Ben milletin parası ile hacca gitmem.”

Bu konuşmanın Sezai Karakoç ile dönemin başkanı arasında geçtiğini bilmeyen yoktur. Bu güzel olay çok anlatıldı ve herkes dinledi. Peki, bu teklifi yapan zatın durumu ve yaptığı teklifin meşruiyeti olup olmadığını sorgulama yeteneğinin noksanlığı niçin sorgulanmıyor? Çünkü meşruiyet üzere görev yapmıyoruz. Biz güzel söze ve sese kanıyoruz işin aslına bakmıyoruz. Esas garabet; teklifte bulunmaktadır. "Şecaat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler"

17 bin iki lira liralık asgari ücret zenginlerin parasının ne kadar çok kirletildiğinin şahididir. Evet, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre Türkiye’de kayıtlı işçilerin yarıya yakını asgari ücretle çalışıyor. Hak edene verilmeyen para, birilerinin kazancını kirletmiştir.

Peygamber efendimiz (sas) bir hadis-i şeriflerinde: "Kim ki bir zengine zenginliğinden dolayı tevazu (alçak gönüllülük) gösterirse dinin üçte ikisi gider" uyarısında bulunmuştur.

Para kirlendikçe insan da kirlendi, para ve iktisadı bilmeyen bazı hocalar ise temiz toplum yerine sözde sabırlı toplumu tavsiye etmektedirler. Cebimizdeki paralar bizim kirlerimizdir. Bu öyle bir kir ki necaset ve hadesin dışında başka bir kirdir ki bunu hiçbir su ve toprak temizleyemez. İnsan kirlendikçe hınzırın yediği gibi her türlü pisliği yemeye alışır ve “Hayvanlar Çiftliği” romanında ki kötü sona ulaşır. Kirli paraların doldurduğu ceplerin selim ve temiz kalbe ulaşması mümkün değildir.

İslam medeniyeti taharet ve suyun pak olmasına önem verdiği kadar, kazancın da helal olmasına önem verir. Haksız kazanç diğer ibadetlerin reddine sebeptir. Maalesef neyin haksız kazanç olabileceğini dahi idrak edecek anlayışı da yitirmişiz.

Kirlenen para, sanat, spor, siyaset, ödül vs adına zirve yapmaktadır. İslami ve ahlaki değerlerden taviz vererek elde edilen kazançlar da kirli değil midir? Parayı yönetemeyenler, paradan değer aşıranlar, parayı haksız dağıtanlar sadece parayı değil insanımızı da kirletmişlerdir. Kirlenen para bankaların çukurunda daha da kirlenmektedir. Eskiler paraya el kiri derlerdi, şimdi ise kalp kirine dönüştü.

Eskiden bazı şeyler ortaya saçılmazdı, bunlardan biri de paradır. Şimdi ise paralarımızda çıplaklığa meftun olmuşlardır. Güvensizlik sonucu her metanın üzerinde para değeri yazılmaktadır. Nereye dönsen para, para ve paradır. Aileden topluma kirlenen para, ilişkilerimizi de kirletmiştir. Mesele kahve içmek değil, görünmek aidiyeti için yüzlerce lira birkaç kahveye verilmektedir. Enflasyon gibi marazlar yoksulun temiz parasını alıp, zengininkini ise kirletmektedir. Fakat onlar bu kirliliğin farkında değillerdir.

 “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin; eğer O’na kulluk ediyorsanız.” Bakara, 172

Unutmayalım ki para, kazanılırken, saklanırken ve harcanırken de kirliliğe sebep olabilir. Namaz kılmak için temiz suyla abdest almak gerektiği gibi, hayatın idamesi için de temiz paraya –kazanca- ihtiyaç vardır. Kirlenen paranın topluma zararı kirlenen havanın vereceği zarardan daha çoktur.

Son söz, kırkta bir olan hak edene zekat verilmeyince sadece bir değil, paranın, kazancın kırkıda kirlenmiş olur. Böylece yediğimiz gıda, oturduğumuz ev, giydiğimiz elbise ne varsa hepsi kirlenmiş olur.

Peygamberimiz buyurur ki, “Şüphesiz Allah temizdir, ancak temiz olanı kabul eder.”