Siyah/ Beyaz
Hayatı bize öğretilenlerle tanımlıyoruz eskilerden bu yana. Siyaha siyah demeseydik; beyaz da kar gibi beyaz olmasaydı, çağrıştırdıkları kavramlar da değişir miydi?
Kötülük, yerini iyiliğe mi bırakırdı akıllarda? Ve “ iyiler siyah giyer” sözüne inat kapitalizm, beyaza mı çark döndürerek kandırırdı modern insanı?
Beyaz balinanın yüzdüğü denizlere siyahı akıtanlar, alkışlanacak mıydı çevreciler tarafından?
“Sütten çıkmış ak kaşık” deyimi, hangi ileti ile eğitecekti çocuklarımızı?
İyilik meleğine iliştirdiğimiz beyaz kanatlar, kötülüğe mi çırpınıp duracaktı?
Ayrılıklara, ölümlere değil de mutluluklara mı bağlayacaktık karaları?
Mizaru, Kikazaru , İwazaru olarak bildiğimiz sıfatlarıyla müsemma üç bilge maymun, kötülük yerine iyilik için mi “ görmedim, duymadım, söylemedim “ diyeceklerdi?
Kendimize son bir kez soralım: Hayatı tanımlarken algılar mı yönlendirir bizleri olgular mı?
Güç / Güçsüzlük
Tüm tezatlar gibi eşittir aslında. İkisi de kudret gerektirir. Fark şudur ki biri tahakküm, diğeri tahammül ehlidir.
Güç; sevgiye de yol açabilir, nefrete de…
Güçsüzlük, merhametle buluşabileceği gibi hor görülen de olabilir.
Güç, alkış tufanıyla göklere çıkarılırken yolları hasetler de tutmuş olabilir.
Güç de değneğini adaletten alır, güçsüzlük de… Ve değneğini mazluma indirirken güç, güçsüzlük aynı değneği tarihine hınç ile kendi başına da vurabilir.
Güç, zirveye omuzlarda taşınadursun; aynı zirve terk edilmişliğin evi de olabilir. Ve güç; döktüğü kana, aldığı cana dipsiz bir kuyuya bakarcasına seyre durmuşken güçsüzlük, kılık değiştirerek zirveye çıkan yolların heveslisi de olabilir.
Dengeler de değişebilir, olasılıklar da…