Duygusallık ve duyarlılık…
Biri, diğerinin bağrında mı yeşerir? Duygusal olunmadan duyarlı olunmaz mı?
Tezim şu ki, insana dair bu iki halin tek ortak noktası dilbilgisi düzleminde mevcut. Her ikisi de “duy- “ kökünden türetilmiş sözcükler. Ancak bu “duyuş” birinde hedefi özne, diğerinde ise nesne yapmakta. Yani yönelim farkı çok belirgin. Biraz daha açalım:
Duyarlı olmak dışa dönük bir tavırdır. Hatta kendinize dönüp bakamayacağınız kadar dışa dönük. Eskilerin ifadesiyle “ diğerkam “ olmak… Kendinden gayrı düşünebilmek; sevdiklerin için, zoru yaşayanlar ya da eksiği olanlar içi yol, iz gidebilmek demektir. Sofranızda yer alan ikinci bir çeşidin başka sofralarda yer alıp almadığını akla getirip yüreğinize koymak örneğin ve yemeğinizi, lokmalarınızın tadına varamadan bitirmek… Sanırım duyarlılık burada bir yerdedir.
Sıcacık koltuğumuzda, her dertten azade izlediğimiz filmin yoğun romantik bir sahnesinde, yanaklarımıza süzülen gözyaşları ise duygusal olmanın sınırlarında yer alır.
Naif, kırılgan, hassas olmaya dair nice sıfat yine aynı denizin sularında yüzdürür sahiplerini. Hepsi, özneye dairdir ve bizi kendi girdabımızda döndürür durur. O sersemlikle bir an gelir de etrafınızı göremez olursunuz. Böylelikle meselenin aritmetiği ile buluşuruz. Ne kadar duygusalsanız o kadar duyarsızsınızdır.
Realizm (gerçekçilik) ve Romantizm’in (duygusal eğilim) savaşı da bu noktada olmuştur, gerek düşünce tarihinde gerekse oradan hareketle edebiyat, resim ve müzikte. Romantik sanatçının hastalıklı duygusallığını, Realizm’in bıçak gibi keskin gerçekçiliği savurup atmıştır romanlardan, tuvallerden ve notalardan. Duygusallığın ve duyarlılığın sanata yansıyan görüntüsü de böyledir.
Peki, asıl kimlikleri ile birbirinin reddi olan bu iki insani tavrın yok mudur –hiç olmadı –yan yana halleri?
Duygusal olabilirsiniz, rengarenk çiçeklere dalıp hayallere varmak noktasında ama o çiçeklerin toplandığı tarlalarda, çalışan çiçek işçilerinin de hayalleri olabileceğini bilmek koşuluyla.
Duygusal olabilirsiniz, çocuğunuzun alınmayan bir oyuncağa akıttığı gözyaşlarını gördüğünüzde. Ama dünyanın öbür ucunda yaşayan henüz ergen dahi olmamış nice çocuğun, oyuncak fabrikalarında karın tokluğuna çalıştırılmakta olduğunu evladınıza anlatmak koşuluyla.
Sizin için alınan sürpriz bir armağanla duygularınız tavan yapıp boynunuzu hafifçe eğerek duygusal olabilirsiniz bir kez daha. Ama boyun bükmenin hatta boyun eğmenin asıl ne anlama geldiğini bilmek ve mazluma el tutup zalime karşı durmak koşuluyla.
İnsan olmanın koyu yoğun kıvamında…
Cennete sarmaşık saçlarınıza, gül yerine cam kesiklerini bağlayarak ve de…
Hem duygusal hem duyarlı olabilirsiniz.
Bense hala düşünüyorum, ” duy- “ kökünün neresindeyim?