Kabul etmeli ki geçen süreyi doğru kullanmadık. 1999 depremi ve üzerinden geçen 25 yıl içerisinde depremle mücadele adına yeterli mücadele verilmedi.
Deprem sonrası kat sınırlaması, ilk önce 2 kat izni ardından 3 kata çıkartılması hadisesi bile mücadelenin hangi zeminde verildiğini göstermekte.
Deprem bilinci ve karşılığı; hangi veri ile ilk önce 2 kat izni ve her ne değişti de kat adedi artırıma gidildi, zemin iyileşmesi mi sağlandı, inşaat imalat tekniğinde köklü değişim mi yaşandı?
“Dostlar alışverişte” görsün kabilinden düzenlemeler. Sorunun esasını görmekten uzak, günlük düzenlemeler ile sorunla baş etmek mümkün mü?
Henüz hasarlı bina stoku oluşturulamamış, yakın tarihe kadar hasarlı binalarda eğitim verilmeye devam edildi, bugün itibariyle bu hususta durumumuz nedir bilen var mı?
2015 yılı Milli Eğitim İl Müdürlüğü raporunda var olan 21 hasarlı okul, her ne oldu ise 2016 yılı raporlarından çıkarıldı.
Sonrasında karanlıkta iz sürme türünden tespitler ile yıkılan ya da sağlamlaştırılan okulların olduğunu gördük.
Toplamda kaç okul depreme güvenli hale dönüştürüldü, bu hususta da bir netlik yok…
Geçtiğimiz günlerde İl Halk Kütüphanesi, depreme dayanıklı olmadığı gerekçesi ile hizmete kapatıldı ve yıkılması kararlaştırıldı.
Yeni yapılması planlanan kütüphane için bitiş yılı 2026 olarak açıklandı.
Her iki örnek gösteriyor ki henüz kamu binalarında sorun çözülmüş değil, hasarlı ya da depreme dayanıksız bina stokumuz nedir bilinmiyor.
Böylesi anlaşılması güç bir anlayışla depremle mücadele nasıl gerçekleşecek…
Ve daha önemlisi “imar barışı” adı altında yapılan yasal düzenlemeler, 6 Haziran 2018 yılında yapılan imar barışı kapsamında, 7 milyon 85 bin 969 adet bağımsız bölüme Yapı Kayıt Belgesi verildiği, bunların 5 milyon 848 bin 927’sini konutların oluşturduğu bilinmekte.
Günü kurtaran, kişiye özel imar düzenlemeleri ile mücadele edilemeyeceği ortada. İmar düzenlemeleri üzerinden bu denli değişik ve doğuracağı sonuçları birçok kez acı tecrübe ettik.
6 Şubat 2023, 11 ili etkileyen deprem, resmi verilere göre 53 bin 537 yurttaşımız yaşamını kaybetti. Her şeye karşın mevcut imar mevzuatına uygun yapılaşma ve yeterli denetim sağlanmış olsaydı, can ve mal kaybının bu kadar olmayacağı yönünde görüş yaygındı.
Yetersiz kalmış olsa da imar mevzuatları, denetim boşluğu ve gereksiz imar barışları felaketin hazırlayıcısı oldu.
Mücadelenin adresi; en az yeni binaları inşa etmek kadar değerli olan toplum bilincinin de inşa edilmesidir ki deprem gerçeğini göz ardı ederek yaşamayacağımız aşikar.
Aynı şeyleri tekrar yaşamamak ve bu süreci en az hasarla atlatmak için önceliğimiz bireysel ve toplumsal olarak gerekli bilinç düzeyine ulaşmak olmalı.
Bunu sağlayabilmiş isek güvenli, sağlıklı ve uzun ömürlü yapıları inşa edeceğiz demektir.
17 Ağustos 1999, ne yazık ki çok fazla değişikliğinin olduğunu söylemek pekte mümkün değil, birkaç örnekle içinde bulunduğumuz durumu gözler önüne koymaya daha doğrusu hatırlatmaya çalıştım.
Kentsel dönüşüm adı altında yürütülmeye çalışılan ancak çok kısır kalan çalışmalar, henüz yeterli düzeyde ilerleyemedi. Bir/iki küçük çalışma ile sanırım sonlandırıldı.
“Yerinde dönüşüm” depreme dayanıksız yapıların yıkılarak, bulunduğu arsanın mevcut imarına uygun depreme dayanıklı yapıların yapılması, kaçınılmaz olan.
Şehrin en öncelikli ve yaşamsal sorunu deprem, kaybedilen vakit geri gelmeyecek. Elimizi hızlı tutmalı…
25 yıl geçti acılar tazeliğini koruyor.