Bilenler bilir; Büyükesence Köyünde tarihî bir Orhan Camii vardır. Orhan Camii, ovanın ortasındaki hafif yüksekçe bir tepede kuruludur. Bugünkü adlarıyla Büyükesence, Küçükesence, Hasanbey Köyü ve Çaykışla köylerinin de Cuma camii ve mezarlığıdır. Asırlardır da her bayram ve Cuma, bölge ahalisi orada toplanır, camide görevli hatip efendi Bayram ve Cuma namazlarını kıldırır. 1900’lerin başlarında Erzurum Oltu’dan bir hatip efendi bu camiye imam - hatip olur. Hatip efendinin 1909 yılında bir oğlu doğar. Adını Hasan Hüseyin koyar. Oğlunu da kendisi gibi hafız yetiştirir. Küçük Hasan Hüseyin, babasının 1935 yılındaki ölümünün ardından, 1950 yılına kadar Büyükesence Orhan Camii İmam-Hatipliğini sürdürür. Soyadı kanunu çıkınca Işık soyadını alır. 1950-1999 arası Aziziye Camiinde Kur’an öğreticiliği yapar. Deprem sonrası tekrar köyüne yerleşen Hasan Hüseyin Işık, halen 100 yaşındadır ama hafıza tertemizdir; bütün detaylarıyla olayları hatırlamaktadır.
Hafız Hasan Hüseyin Işık’la, 87 gün süren Adapazarı Yunan İşgali günlerini konuştuk. Noktasına virgülüne dokunmadan, onun kendi kelimeleri, deyimleri, bilgileriyle sizlere sunuyoruz.
TÜRK ASKERLERİNİ EVLERE TAKSİM ETTİLER
Hasan Hüseyin Amca (1), sen Kurtuluş Savaşını gören, savaşa şahit olan büyüklerimizden birisin. Kaç yaşındaydın o zaman?
Vallahi, o zaman on bir, on iki yaşlarında idim. Askerin içinde idim.
Bu köydeydin yine?
Bu köydeydim. Bu köyün adı; Tersiye-i Kebir’di. Sonra Büyük Tersiye oldu. Sonra onu da bıraktılar Büyük esence oldu. Büyükesence, Küçükesence iki köy bunlar aynı kuruluş.
Bunlar Osmanlı döneminde kurulan köyler mi?
Evet.
Sonra bir gün duydunuz ki, Yunanlılar gelmiş?
Yunanlılar akşam ezanına yakın geldiler Adapazarı’na, doldular Yunan gavuru. Köprülerden öbür tarafa geçenler geçti, geçemeyenler, bizim asker köprüleri yaktı, Türk askeri. İki tane köprü; Pınar köprüsü, Taşlık köprüsü. Ondan sonra Yunan bu tarafa geçemedi. Asker doldu, askerleri evlere taksim ettiler. Çaykışla, burada, Tavuklar köyü, işte efendim Çökekler köyü, Büyükesence köyü. Askerleri evlere taksim ettiler. Üç oda var, bir manga asker. Kış. Çok soğuk.
YUNAN ERENLER MEZARLIĞINDA HEP TOP ATIYORDU
Yani buradaki köyler sahiplendiler, öyle mi? Gavurlar karşıda, bizimkiler bu tarafta, doğru mu?
Arası üç yüz metre. Sakarya’nın öbür tarafı Yunan, bu tarafı Türk askeri işte. Harp devam ediyor. Osman Bey dedikleri Hacıoğlu mahallesinden Adapazarı’ndan binbaşı. O, askerin bizim bu tarafın idarecisi. Eniştemle de komşularmış Adapazarı’nda. Bizim evde, ablam onlara yemeklerini yapıyor, ben de onlarla beraber, eski kaşıklarla yemek yiyoruz. E ne yapalım ki? Askerlerin elbiseleri aynı sivil. Nasıl senin elbisen sivil ise, ayaklarında çarık tulumbacı. Hatta askerin birinin pantolonu yırtılmış, kar yağıyor çok dehşetli, kar var. Eve geldi, benden iğne iplik istedi, iğne iplik getirdim. Böyle açıtı, içinde iç donu yok, böyle bir kara donu var, hem ağlıyor hem ayakta dikiyor. Ağabey dedim nerelisin? Boluluyum dedi. Sonra ilan ettiler, dediler askere Allah rızası için herkes bir şey yapsın, bir şey versin. İşte kimisi ayakkabı, kimisi elbiselik verdi, kimi çorap verdi, kimisi entari verdi. Rahmetli anam da bir yelek dikti, kolsuz yelek, askerlere verdi. Askerler böyle evlerin içerisinde, ana kardaş gibi, böyle üç ay, dört ay askerlere yedik içtik. Ama topa tutuyor gavur bizi, tepemizden. Akşam ezanından sonra mermiler bu tarafa geçiyor. Erenler mezarlığından top atıyormuş bu tarafa. İşte bu zamanlarda da beş altı kişi ihtiyarlarla beraber konuşuyorduk. Kafir bizi görmüş, top attı bize. Top karşımızda patlayınca, herkes yere yattı ben yatamadım. Şaşırmışım kendi kendime, bir de baktım ki kurşunlar buralardan Alimallah yağmur gibi geçiyor. Baktım herkes yere yatmış, ben yere yattım ama birden aklımı başımda bulamadım.
HAMİT DAYIM SABAH NAMAZINDA ŞEHİT OLDU
Hiç ölen oldu mu bizden, şehit olan?
Bir dayım şehit oldu, köprünün beri başında. Hamit Dayım şehit oldu. Sabah namazını kılmaya kalkmış, onu da görmüş kâfirler, orda silah atılmış, dayım ruhunu teslim etmiş orda.
Yerli gavurlar var mıydı buralarda o zamanlar?
Vardı tabii. Yerli gavurların isimlerini tanırım, köylerde, bizim evi de yapmışlar. Artin, Apkar, Kalis, Garabit. Bunlar ev ustasıydı köylerde.
Bunlar nerde oturuyorlardı, bunlar, köyleri neresiydi?
Bu köylerin tamamının ustaları gavurlardı. Ama Ermeni, ama Rum biliyorum ben.
Peki Ermeniler, Yunanlılarla işbirliği yaptılar mı?
Yunanlılar gittikten sonra, onlar da hemen Yunan’ın peşinden gitmiş veyahut ta Yunan Adapazarı’na çekilmeden önce de bir kısmı, Sarıduvan da vardı gavurlar. Adapazarı’nın içinde Orta Camii’nin civarında gavur dükkânları vardı. Gavurların kadınlarını da bilirim, hep başı kapalıydı. Tabii aşçı gavurdan, lokanta gavurdu, ayakkabıcı gavur. Her bir şey gavurlardandı. İstiklâl Harbiyle beraber onlar çekip gittiler. Yalnız İhsaniye Camisinin olduğu yer onların mezarlığıydı.
İHSANİYE CAMİİNİN DOĞUSUNDA KİLİSE VARDI
Bir de kilise varmış derler Kömürpazarı’nda, Mahmut’un Fırını’nın arkasında değil mi?
Onu tanımıyorum ben, yalnız İhsaniye Camiinin yerindeki mezarlığın doğusunda kilise vardı. Orasını sonra okul yaptılar.
Peki Yunanlılar Adapazarı’nı işgal etmeden önce, yerli gavurlar çetelerle işbirliği yapıp Türk köylerini basıyorlar mıydı?
Şimdi… Çete deyince… Bu köylerin içinden hepsinden vardı. Hatta benim kayınpederi ateşe attılar. Sonra benim kayınpeder oldu. Para içün…
Kimler yaptı bunu?
Bu köylerden de var, Abaza da var, Gürcü de, şu var bu var.
Peki Halit Molla’yı tanır mıydın?
Halit Molla’yı tanırım. İlk defa Adapazarı’na giren, Yunan çekildiğinde, Halit Molladır.
Nasıl biriydi Halit Molla?
Kendisiyle görüştüm. Onu tanıyorum, kardaşını tanıyorum. Arkadaşı vardı Kazım kaptan. Arkadaşlarıyla beraber… Dayım da çete, onların yanındaydı. Onlar iyi insanlardı, Allah selamet versin.
HOCAMIZIN HOCASINI YUNANLILAR ESİR GÖTÜRDÜLER
İşgal sırasında Yunanlılar Adapazarı içinden çok Türk öldürdüler mi, çok şehit verdik mi?
Yunan Adapazarı’na gelir gelmez akşam ezanında… Bizim hocamızın hocası. Biri kaçıyor, karanlık çöküyor. Önünü Yunan süvarisi çevirmiş. Kemal Kemal Kemal Kemal diyor. Hocada da tabanca varmış, “nasıl olsa bu gavur beni vuracak” diyor hoca, yukarı Karadağ Tabancasını patlatıyor. Attan aşağı düşüyor süvari gavur. Bu sefer korkuyor hoca, gidiyor camiye. Erenlerin eski camisi var, camiye gidiyor, evine giriyor hoca. Fakat o gavur ölmemiş, alıyorlar gavuru bizim hastaneye kaldırıyorlar, bak sen. Gavur diyor ki, anlatmış böyle, “sarıklı vurdu” demiş. Öyleyken evini, hocayı evde buluyorlar. Döve döve hocayı öldü diye bırakıyorlar. Sabah oluyor, hocanın kapısı açık, her taraf gavur dolmuş. Bizim cemaat bakıyor, hoca kanlar içinde. Hocayı alıyorlar, yatırıyorlar hastaneye, gavurun yanına.
Eyvah
Hoca şöyle bir gözlerini açıyor ki, gavur… “Beni buradan kaldırın “diyor. Hocayı kafir Atina’ya esir götürüyor. Eskişehir Müftüsüyle beraber, Ada’dan (Adapazarı’ndan) başka sivillerle beraber götürüyor. Hoca harpten dört sene dört ay sonra geldi gene. Eskişehir’de Kuran öğretti, orada vefat etti, Allah rahmet eylesin.
Yunanlılar işgal edince, Adapazarı halkı kaçtı mı, nehrin bu tarafına gel di mi?
Ne kadar çok kişi geldi. Bütün bu köylere taksim ettiler. Ne kadar çok… Uuuuuuuv. Her eve verdiler, mecburi baktılar. Bizim kayınvalide de baktı, bir seneye yakın baktı.
Ne kadar süreyle baktılar?
Yunan 85 gün kaldı, yahut 90 gün. Yunanlılar çekilince huzur geldi, gelenler de gittiler, bir kısmı kaldı. Bizim köyde Tatar kaldı.
YERLİ GAVURLAR ÇOK GÜZEL EV YAPARLARDI
Yerli gavurlar da gitti mi onlarla.
Onlar da gitti, hiç kalmadı. Sonradan geldiler, ben görürdüm, tanırdım. Benim yaştakiler hâlâ da geliyorlar.
Yerli ahaliyle yerli gavurların daha önce hiç problemleri olmaz mıydı?
Yerli gavurlar çok güzel ev yaparlardı, elbise dikmek, ayakkabı yapmak. İşlerini çok güzel yapıyorlardı.
Peki yerli gavurlar işgal sırasında Yunanlılarla işbirliği yapmışlar mı?
Ben buradaydım, bilemiyorum ki. Herhalde işbirliği yapmışlar ki, sonra korkup kaçtıklarına göre. Gitmeyenleri de sonra dağıttılar. Serdivan’da çok gavur vardı. Onlar da gittiler Yunanistan’a.
Allah razı olsun, çok teşekkür ederim.
Sizden de Allah razı olsun. Bildiğim kadarını söyledim işte.
İŞGAL ÖNCESİNDE TARAFSIZ İDARE
Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof.Dr. Adnan Sofuoğlu (2), 2007 yılı Kurtuluş Şenliklerinde konu ile ilgili olarak yaptığı konuşmasında işgal öncsindeki durumu şöyle anlatıyor: “İsmet Paşa Merkezi Geyve olan Kocaeli Cephesine “bu bizim hem iç, hem de dış cephemizdir” demiştir. Kocaeli (Sakarya) Bölgesi, hem Atatürk’ün hem de Damat Ferit Paşa Hükümetinin etki altına almak istediği, her iki tarafın da örgütlenmek istediği bir mücadele alanıydı. Haziran 1920’de Kuvayı İnzibatiyye (Osmanlı Devletinin Kuvayı Milliyeyi püskürtmek için kurduğu askeri güç) İzmit’e kadar gelmişti. Amacı Geyve’yi ele geçirmekti. Kuvayı Milliye onları geri püskürtüp İzmit’e kadar geriletti. Yunanlılar, 1921 yılı 21/22 Martında İzmit’i işgal ettiler. Ardından Sapanca ve Adapazarı’nı işgal ederek, kendilerine yakın gördükleri Mustafa adlı birini kaymakam atadılar. Adapazarı halkı, işgal öncesinde, Kuvayı Milliye-Kuvayı İnzibatiyye çekişmesinden bıkıp usandıkları için “tarafsız” kalmayı kararlaştırmış, ancak bu “tarafsız idare” kısa sürmüş, Yunan işgaliyle sona ermiştir.”
YUNANLILAR SERDİVAN’DAN ŞEHRE GİRDİLER
Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Yrd.Doç.Dr. Safiye Kıranlar (3), 2007 yılı Kurtuluş Şenliklerinde Adapazarı Belediyesi Meclis Salonunda yaptığı konuşmasında, Adapazarı’nın Yunan İşgaliyle ilgili şu notları düştü: “Merkez Karargahı Geyve’de bulunan “Kocaeli Grubu Komutanlığı”, 6.650 kişidir. Adapazarı’nın işgali 24 Martta başlamış, 21 Haziranda sona ermiştir. Yunan Tümeni 4.100 tüfek, 16 topla, ayrıca Rum ve Ermeni işbirlikçilerin desteğiyle işgali gerçekleştirmişlerdir. Adapazarı’nın kurtuluşunda II. İnönü Zaferinin büyük katkısı olacaktır. Bir Ermeni gazetesinin Aralık-1920’de yazdığına göre, Adapazarı halkı, 2000 mavzer satın alarak bir Yunan İşgaline karşı hazırlanmış, hatta sokak başlarına siperler kazmışlardır. 24 Marttaki Yunan İşgali sırasında, Adapazarılıların stratejisi, direnmek yerine düşmanı Sakarya Nehrinin doğusuna geçirtmemek üzerine kurulmuştur. Nitekim Büyük Esence Tepesi’nden eldeki bir tek topla düşmana ateş edilmiş, topu farklı noktalardan ateşleyerek çok top bulunduğu izlenimi verilmiş, hatta nehir kıyısındaki çalılıkların arasına soba boruları dikilerek, çok sayıda topun bulunduğu izlenimi verilmiştir. İşgal öncesindeki “Tarafsız Nizam”dan dolayı Adapazarı şehri zaten milislerden yoksun bulunuyordu. Tarafsız Nizam idarecileri, işgal ihtimaline karşı kadın ve çocukları nehrin doğusuna geçme talimatı vermişti zaten. 24 Mart sabahı işgal edileceği haber gelmiş, kalan bazı erkekleri Kaymakamlık önünde toplayan Harun Hoca, dua ettirip elindeki sopalarla düşmana karşı koyma çağrısı yapmıştır. Halk Erenler Tepesinde toplanmış, Yunanlılar ise Serdivan üzerinden şehre girmişlerdir.”
BASIN ARACILIĞIYLA İŞGAL KINANIYOR
“Yunan kaynakları “5.000 kişilik Adapazarı halkına çağrı yaprak “kimseye dokunmadan şehri teslim almak“ istediklerini, üç saatlik sürede cevap gelmeyince Beşköprü’den şehre girdiklerini ve az sayıdaki karşı koyma ve çatışma ile şehri teslim aldıklarını” yazmaktadırlar. Bilindiği gibi kadın ve çocuklar daha önce şehri terk ettikleri için şehirde bulunmuyorlardı. Kalan erkekler ise basın aracılığıyla bütün dünyaya seslerini duyurma yoluna gitmişler ve Yunanlıların Adapazarı işgalini kınamışlar, işgal başlangıcındaki top atışlarıyla şehri yakıp yıktıklarını belirtmişlerdir. İşgal sırasında Sapanca’da büyük bir yangın çıktığından söz edilmektedir. Ayrıca meyve üreticileri, trenlerin çalışmaması nedeniyle ürettikleri meyveleri İstanbul’a ulaştıramadıklarından yakınmışlardır.”
87 GÜNLÜK İŞGALİN BİLANÇOSU 74 ŞEHİT
“Osmanlı Dahiliye Nezareti’nin (İçişleri Bakanlığı), 1921 sonundaki resmi rakamlarına göre; “Yunanlıların 87 günlük Adapazarı İşgali sırasında, öldürülen kişi 9, yaralanan kişi 47, tutsak sayısı 9’u kadın ve çocuk olmak üzere 180 kişi”dir. Adapazarı’nın işgali üzerine Kazım Özalp komutasındaki “mürekkep ordu” Düzce’den Adapazarı’na doğru hareket etmiştir. Bu arada II. İnönü Zaferi, Adapazarı’nı işgal eden yunanlılar üzerine büyük korkuya neden olmuştur. Yunanlıların geri çekilmesi Söğütlü’den başlamış, geri çekilirken de Damlık vs. gibi köyleri yakıp yakmışlardır. Mürekkep Ordu Komutanı Kazım Özalp, 20 Haziran 1921 günü, alt birliklere şu yönde talimat vermiştir: “Yunanlılar çekilmeye başladı. 21 Haziran’da Adapazarı’ndan çekilmeleri muhtemeldir. Art kuvvetler bırakarak şehri yakıp yıkacak öyle çekileceklerdir. Bunu engellemek gerekir.” 21 Haziran sabahı Halit Molla Taşkısığı’ndan gelerek şehre girmiş, sokak başlarına birer nöbetçi koyarak ilerlemiş, Orhan Camii’nden bizzat sabah ezanını kendisi okumuş, minareden halka “korkmayın biz geldik” diye konuşma yapmış, ardından da çekilmekte olan düşmanı Araba Fabrikası’na (TZDK) doğru takip etmiştir. Kazım Kaptan ise şehre İzmit caddesi tarafından girmiş, Hükümet caddesine (bugünkü Atatürk Bulvarına) gelerek Kaymakamlık önündeki göndere Türk Bayrağını çekmiştir. Seyifler çatışması da dahil olmak üzere, Yunan İşgalinin bilançosu: Bizden 12’i subay 74 şehit, Yunanlılardan 3’ü subay 74 ölüdür.”
KAYNAKÇA:
- Hasan Hüseyin Işık, Erzurumlu bir ailenin çocuğu olarak 1909 yılında Adapazarı Büyüksenece Köyünde doğdu, 1950’ye kadar köyündeki Orhan Camii’nin babasından devraldığı imam-hatipliğini sürdürdü. 1950-99 arası Merkez Aziziye Camiinde Kuran öğreticiliği yaptı, halen Büyükesence Köyünde ikâmet ediyor, 13.05.2009 tarihinde kendisiyle Büyüksence Köyünde yaptığımız söyleşide anlattıklarından,
- Prof.Dr.Adnan Sofuoğlu, Hacettepe Ü. Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi, Adapazarı Belediyesi’nce 21.06.2007 tarihinde Belediye Meclis Salonu’nda gerçekleştirilen “Adapazarı’nın Düşman İşgali’nden Kurtuluşu Paneli”nde yaptığı konuşmadan.
- Yrd.doç.Dr. Safiye Kıranlar, SAÜ. Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Adapazarı Belediyesi’nce 21.06.2007 tarihinde Belediye Meclis Salonu’nda gerçekleştirilen “Adapazarı’nın Düşman İşgali’nden Kurtuluşu Paneli”nde yaptığı konuşmadan,